Читать книгу: «Dünyaya Dönüş»
Danilo Clementoni
DÜNYAYA DÖNÜŞ
Azakis ve Petri’nin Maceraları
Original Başlık: Il ritorno
Çeviri sahibi: Bahtışen Yavuz
Bu kitap, hayali bir çalışmadır. Burada bahsedilen isimler, Karakterler, yerler, ve organizasyonlar yazarın hayal ürünüdür ve otantik bir hikaye oluşturma niyetiyle yazılmıştır. Gerçek kişi , yaşam veya durumlarla bir benzerlik oluşmuşsa, bu durum tamamen tesadüfidir.
DÜNYAYA DÖNÜŞ
Copyright © 2013 Danilo Clementoni
Ilk Basım: Kasım 2013
İngilizce Çeviri: Eylülr 2016
Çevirmen: Melanie Rutter
Yazarın kendisi tarafından yayınlanıp, basılmıştır.
facebook: https://www.facebook.com/danilo.clementoni
blog: dclementoni.blogspot.it
e-mail: d.clementoni@gmail.com
Tüm hakları saklıdır .Bu yayının hiç bir bölümü, hiç bir formda (mekanik veya elektronik sistem de dahil) incelemek üzere alınan küçük alıntılar hariç yazarın yazılı izni olmadan hiç bir şekilde çoğaltılamaz.
Faydalı görüşleri ve sabırları ile hem hikayemi hem de kendimi geliştirmeme yardımcı olan eşime ve oğluma
Bu hikayeyi tamamlamamda sonsuz katkıları ve teşvikleri için tüm dostlara özel teşekkürler. Onlarsız ışığı göremezdim.
Bu kitabı çevirmek için harcadığı emekler ve gösterdiği sabır için Çevirmenim Bahtışen Yavuz’a çok teşekkür ederim.
“ Dönüş yolundaydık. Gezegeni alelacele terk etmek zorunda kaldığımızdan beri güneş yıllarımızdan sadece biri geçmişti, ama onlar için, Dünya yılıyla, 3600 yıl olmuştu. Neyle karşılaşacaktık?"
İçindekiler Tablosu
Giriş
Theos uzay aracı – Jupiter’den 1,000,000 km uzakta
Dünya Gezegeni – Tell el-Mukayyar – Iraq
Theos uzay aracı –Jüpiter Yörüngesinde
Nasıriye – Otel
Theos uzay aracı – Yaklaşma alarmı
Nasıriye – Masgouf restoran
Nasıriye – Akşam yemeği
Theos uzay aracı – Veri Analizi
Nasıriye – Yemek sonrası
Theos uzay aracı – Yaşlılar
Nasıriye – Uyanış
Theos uzay aracı – Dünya Görüntüleri
Tell el-Mukayyar – Kazılar
Theos uzay aracı – Korkunç Keşif
Tell el-Mukayyar – Lahit
Theos uzay aracı – Asteroid kuşağı
Tell el-Mukayyar – Gece baskını
Theos uzay aracı – Mars’taki yüz
Tell el-Mukayyar – Gece sürprizi
Theos uzay aracı – Yörünge Dünya
Tell el-Mukayyar – Maskeyi düşürme
Theos uzay aracı – Son hazırlıklar
Tell el-Mukayyar – Dört ateşli koruyucu
Tell el-Mukayyar – Temas
Tell el-Mukayyar – İade
Theos uzay aracı – Gemideki misafirler
Theos uzay aracı – Vahiy
Bibliyografik Kaynaklar
Giriş
Sümerler tarafından Nibiru (geçen gezegen) veya Babilliler tarafından Marduk (göklerin kralı) olarak adlandırılmış olan , On ikinci gezegen aslında 3.600 yıllık bir döngü ile güneşimizin yörüngesinde dönen bir gök cismidir. Yörüngesi önemli ölçüde eliptik, retrograd (güneş etrafında diğer gezegenlere ters yönde dönen) ve güneş sistemimizin düzlemine göre belirgin bir şekilde eğiktir.
Her döngüsel yaklaşım, güneş sistemimizde oluşan gezegenlerin hem yörüngeler inde ve hem de uyumunda neredeyse her zaman gezegenler arası büyük kargaşalara neden olmuştur. Mars ve Jüpiter arasında yer alan, su bakımından zengin ve on bir uydu ile donatılmış, bugünün Dünya'sının yaklaşık dokuz katı kütleye sahip dev gezegen Tiamat böyle çalkantılı bir geçiş sırasında oluşan korkunç bir çarpışmada yok olmuştur. Nibiru'nun yörüngesinde dönen yedi aydan biri, devasa Tiamat'a çarptı , iki parçaya böldü ve iki bölümü zıt yörüngelere fırlattı. Sonraki geçişte (Yaratılışın "ikinci günü"), Nibiru'nun kalan uyduları bu süreci tamamlayarak ilk çarpışmada oluşan iki parçadan birini tamamen yok etti. Üst üste çarpmadan kaynaklanan enkaz, günümüzde "asteroit kuşağı" denilen veya Sümerlerin "dövmeli bilezik" olarak adlandırdığı oluşumu gerçekleştirdi. Bu oluşumun bir kısmı komşu gezegenler tarafından yutuldu. Enkazın çoğunu Jüpiter yakaladı ve böylece kendi kütlesini büyük oranda artırdı.
Bu felaketin uydu eserleri, Tiamat'tan kurtulanlar da dahil olmak üzere, çoğunlukla dış yörüngelere "fırlatıldı" ve "kuyruklu yıldızlar" ı oluşturdu. İkinci geçişte kurtulan kısım şu anda Mars ve Venüs arasında sabit bir yörüngede yer almakta olup kalan son uyduyu da beraberinde sürüklüyor ve bu şekilde ayrılmaz ikili olan ay ve dünyayı oluşturuyor.
4 milyar kadar yıl önce meydana gelen bu kozmik etkinin sebep olduğu yara izi bugün hala bir miktar gözlenebilir. Gezegenin yaralı bölümü şu anda Pasifik Okyanusu dediğimiz bölgede tamamen suyla kaplanmıştır. Bu da, dünya yüzeyinin yaklaşık üçte birini kaplar ve 179 milyon kilometrekareye kadar uzanır. Bu geniş alanda hemen hemen hiç kara parçası bulunmaz, bunun yerine on kilometreden fazla çökelti vardır.
Günümüzde Nibiru, Dünya’nın tıpkısının aynısıdır. Üçte ikisi suyla kaplıdır, kalan kısmı ise kuzeyden güneye uzanan ve toplam yüz ölçümü 100 milyon kilometrekareden fazla olan tek bir kıta ile kaplıdır. Bazı yerleşikleri yüzbinlerce senedir gezegenlerinin kendi gezegenlerimize ile olan yakınlaşmalarından faydalanıyor, düzenli ziyaretler yapıyor, her seferinde insan ırkının kültürünü, bilgisini, teknolojisini ve evrimini etkiliyor. Atalarımız onları pek çok şekilde ima etmiş, ancak belki de onları en iyi bildikleri "Tanrı' ile temsil etmişlerdir.
Theos uzay aracı – Jupiter’den 1,000,000 km uzakta
Azakis, koyu renkli, otomatik kalıplı sandalyesinde rahatlamış bir şekilde esnedi. Ona yıllar önce, gezegenler arası ilk görevi nedeniyle , el sanatçısı bir arkadaşı tarafından kendi elleriyle hazırlanıp hediye edilmişti. “Bu sana şans getirecek,” dedi o gün. “Senin rahatlamana ve ihtiyacın olan doğru kararları almana yardımcı olacak,” dedi. Gerçekten de orada otururken pek çok önemli kararlar almıştı ve şans da hep ondan yana olmuştu. Bu nedenle de, kendini içinde bulduğu Bousen -1 kategorisindeki uzay gemisinde olduğu gibi pek çok kullanım engeline rağmen bunu yaparken, her zaman o aziz hatırayı anıyordu. Sağ elinin başparmağı ile işaret parmağı arasında tuttuğu purodan bir tutam duman halkası hızlı ve düz bir şekilde yükselirken, gözleri onu hedefinden ayıran 4.2 AU ‘ya yöneldi. Her ne kadar bu seyahatleri yıllarca yapıyor olsa da, etraftaki uzayın karanlığının cazibesi, ve binlerce yıldızın ona göz kırpması yüzünden seyahat tutkusunu zapt edemiyordu. Önündeki büyük oval şekilli delik seyahatin tüm rotasını veriyordu ve bu ufacık güç alanının kendisini uzayın o inanılmaz soğuğundan nasıl koruduğunu, ani hava kaçışlarını ve dışarıdaki boşluğun onu yutmasını nasıl engellediğini düşündükçe şaşkınlığı artıyordu. Ölüm her an ensesindeydi. Uzun purosundan derin bir nefes aldı ve önündeki holografik ekrana bakmaya devam etti. Seyahat arkadaşının tıraşsız ve yorgun yüzünü görebiliyordu. Geminin diğer kısmında, Petri deşarj kanallarındaki kendi kontrol sistemini tamir ediyordu. Görüntüyü hafifçe bozarak, içine çektiği dumanı dışarı üfleyerek ve tatili hak ettiği zamanlarda memleketinde bulunduğunda izlemeye gittiği egzotik dansçıların kıvrak hareketlerini hatırlatan dalga etkisi yaratarak kendini eğlendirmeye çalıştı. Macera arkadaşı Petri, otuz iki yaşlarında idi ve bu türde dördüncü görevindeydi. Büyük ve heybetli fiziği kendisini tanıyan herkesten itibar görüyordu. Dışarıdaki uzay kadar kara gözleri, omuzlarına düşen uzun siyah ve dağınık saçları, neredeyse iki metre otuz santimlik boyu ve Nebir2’yi rahatlıkla taşıyan güçlü kalıbı ve kollarına rağmen bir çocuk yüreği taşıyordu.
Güneşte açan bir Soel çiçeğinin görüntüsü onu harekete geçirebiliyordu ve hiç kımıldamadan Saraan Körfezinde, fildişi kıyısındaki dalgaları saatlerce seyrederek oturabiliyordu. İnanılmaz birisi, güvenilir ve sadık. Hiç tereddütsüz hayatını onun için feda edebilirdi. Petri olmadan asla bir yere kımıldamazdı. Körü körüne güvendiği dünyadaki tek kişiydi Petri. Ve ona asla ihanet etmezdi.
Geminin Güneş sistemi içinde navigasyon için ayarlanmış motorları, klasik ve güven verici çift fazlı uğultuyu iletti. Onun uzmanlaşmış kulaklarına göre, bu ses geminin düzgün çalıştığını kastediyordu. Hassas işitme duyusunda, 0.0001 Lasig kadar küçük ayarlama bölmelerindeki bir varyasyonu algılayabiliyordu, sofistike otomatik kontrol sistemi onu almadan çok önce. Bu nedenle, genç yaşına rağmen, Pegasus kategorisi bir geminin kumandasına girmişti
Sırf Onun yerinde olmak için bir kolunu veya bacağını feda etmeye hazır çok kişi vardı. Ama işte O buradaydı.
O^COM göz içi implantı, yeni hesaplanan rotanın önünde gerçekleşmesini sağladı. Birkaç mikrondan oluşan bir nesnenin tüm bu işlevleri nasıl yerine getirebildiği ilginçti. Doğrudan optik sinirin içine monte edilmiş olarak, tüm kontrol konsolunu görüntüleyip, görüntüyü önündeki imajla üst üste eşleştirebiliyordu. İlk başta, böyle sihirbazlıklara alışmak kolay değildi ve bulantılar artık baş edilemez hale gelecek gibiydi. Ama işte onsuz da çalışamazdı.
Tüm güneş sistemi tüm büyüleyici görkemiyle etrafında dönüyordu. Devasa Jüpiter'e yakın küçük mavi nokta gemilerinin konumunu temsil ediyor ve şu anda solmuş önceki versiyondan biraz daha kavisli olan ince kırmızı çizgi, Dünya istikametindeki yeni yörüngeyi gösteriyordu.
Sistemdeki en büyük gezegenin yer çekimi gücü endişe vericiydi. Güvenli bir mesafede kalmak çok önemliydi ve sadece iki Bousen motorunun gücü Theos'un bu ölümlü sarmaldan kaçmasına imkan verecekti.
"Azakis", dedi önündeki konsola bağlı seyyar iletişimci hırıltılı kısık bir sesle. "Altıncı bölmedeki bağlantıların durumunu kontrol etmeliyiz."
-"Daha yapmadın mı?" diye sordu, arkadaşını çileden çıkaracağını bildiği eğlenceli bir tonda.
-"O kokuşmuş puroyu at ve gelip bana yardım et!" diye gürledi Petri.
-Bunu biliyordum.
Onu gıcık etmeyi başarmıştı ve bundan çılgınca zevk alıyordu.
"Ben buradayım. Buradayım. Geldim dostum, kızma."
-"Hadi kıpırdaaa. Dört saattir bu saçmalığın ortasındayım ve şaka yapacak havada değilim."
Her zamanki gibi huysuz, ama hiçbir şey ve hiç kimse onları ayıramaz.
Çocukluklarından beri tanışıyorlardı. Onu defalarca kez dayaktan kurtaran kişiydi (çocukken çok daha büyüktü), saygın cüssesini arkadaşı ile onun sık sık hedef olduğu zorbalar çetesi arasına girip onları ayırmak için kullanırdı.
Çocukken Azakis, karşı cinsin daha çekici üyelerinin kavga edeceği tipte biri olacağından emin değildi. Genelde salaş bir şekilde giyiniyordu, kafası tıraşlı, ince bir fiziği vardı ve sürekli GCS1'ye bağlı olarak, aşırı bilgiyi çoğundan on kat daha hızlı sindiriyordu. On yaşındayken, olağanüstü akademik performansı sayesinde, akranlarının çoğunun bilmediği bilgilere sahip olması sayesinde C seviyesine erişim hakkı verilmişti. Ancak, ona bu tür bir erişim sağlayan N^COM sinir implantının birkaç küçük yan etkisi vardı. Erişim aşamasında tam konsantrasyon gerekiyordu. Zamanının çoğunu böyle geçirdiğinden beri, neredeyse her zaman anlamsız bir şekilde, boş boş bakan gözlerini boşluğa dikiyordu ve etrafında olup bitenlerden de tamamen kopmuştu. Gerçek şu ki, Büyüklerin iddialarına rağmen, yaygın görüş onun biraz geri zekalı olduğu idi.
O ise bunları hiç önemsemiyordu.
Bilgiye olan susamışlığının sınırı yoktu. Hatta geceleri bile bağlı kalıyordu. Tam konsantrasyon ihtiyacı nedeniyle erişim süresi uyurken gizemli bir şekilde % 1'e düşürülse de, hayatının bir anını bile kültürel birikimini geliştirme fırsatını kaçırarak geçirmek istemiyordu.
Hafif bir gülümsemeyle uyandı ve arkadaşının onu beklediği altıncı bölmeye doğru yol aldı.
Dünya Gezegeni – Tell el-Mukayyar – Iraq
Elisa Hunter, yeniden alnından akan terleri silmeye çalıştı. Burnundan altındaki kuma yavaşça damlamaya kararlı görünüyorlardı. Saatlerdir, dizlerine çökmüş bir vaziyette, ayrılmaz parçası Marshalltown Trowel3 yardımıyla toprağı yumuşak bir şekilde kazıyarak mezar taşı gibi bir şeyin en üst kısmını ortaya çıkarmaya çalışıyordu. Gerçi, bu teoriye en baştan beri ikna olmamıştı. Yaklaşık iki aydır Ziqqurat yakınlarında Ur4 için çalışıyordu. Arkeolog olarak özellikle Sümer dilindeki bilgi uzmanlığı sayesinde, orada çalışmasına izin verilmişti. XX yüzyılın başlarındaki ilk kazılarından beri, pek çok mezar ortaya çıkarılmıştı fakat hiç birisinin bundakine benzer bir artifaktı yoktu. Kare biçimi ve büyüklüğü göz önünde bulundurulduğunda, bir lahitten çok bir tür konteyner kapağı gibi duruyordu. Belki de binlerce yıl evvel bir şeyleri saklamak veya korumak için saklanmış bir objeydi.
Ne yazık ki, şimdiye dek tepe parçasından çok az kısmı ortaya çıktığından dolayı, konteynerin boyunu hesap edebilme şansı yoktu. Kapağın görünen yüzünün tamamını kapsayan çivi yazısı kazıntıları, daha önce gördüğü hiçbir şeye benzemiyordu.
Onların çevirisini yapmak günlerini ve bir o kadar da gecelerini alacaktı.
“Doktor Hunter.”
Elisa başını kaldırdı. Gözlerini güneşten korumak için sağ elini gözlerinin üzerine koydu, asistanı Hişam’ın kendisine doğdu hızlı hızlı geldiğini gördü. “Profesör,” diye tekrarladı, “Üsten çağırıyorlar. Acil gibi.”
“OK. Teşekkürler, Hişam.”
Bu zorunlu molayı avantaja çevirip, neredeyse kaynamak üzere olan ve sürekli kemerinde taşıdığı suyundan bir yudum aldı.
Üsten bir çağrı ha…Bunun tek anlamı bir sorun olduğuydu.
Ayağa kalktı, pantalonundaki toz bulutlarını silkeledi ve araştırma üssü olarak hizmet veren çadıra doğru yürümeye başladı.
Yarı açık fermuarı açarak çadırdan içeri girdi. Gözlerinin içerideki ışığa alışması bir kaç dakika aldı fakat bu onun Albay Jack Hudson’u fark etmesini engellemedi. O sert bir şekilde boşluğa gözünü dikmiş, onun gelişini bekliyordu.
Albay resmi olarak Nasıriye’de kurulu olan anti terörist mücadele timinden sorumluydu fakat gerçek görevi gizli ELSAD3 departmanı tarafından yürütülen ve takip edilen bilimsel bir araştırmayı koordine etmekti. Bu departman, doğal olarak tüm kendi türlerinde olduğu gibi bir gizem barındırıyordu. Bu organizasyonun amacını ve hedeflerini bilen birkaç kişi vardı sadece. Kesin olan ise; operasyonel kumandanın doğrudan ABD Başkanına rapor sunduğuydu.
Elisa’nın bunları pek önemsediği yoktu. Onun bu geziye katılma teklifini kabul etmesinin gerçek sebebi, dünyada en sevdiği yere, o çok sevdiği işine, geri dönebilecekti. Nispeten genç yaşına rağmen (otuz iki), alanına en iyilerden birisiydi.
“İyi akşamlar, Albay,” dedi en sevimli gülümsemesini takınarak. “Bu şerefi neye borçluyum?”
“Doktor Hunter, yapmacıklığa hiç gerek yok. Neden çağırdığımı çok iyi biliyorsun. İşini bitirmek için izin verilen süre iki gün önce bitti. Artık burada kalamazsın.”
23 Mart 2003’den beri, ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerinin Diktatör Saddam Hüseyin’i Irak’ta İslami terörizmi desteklediği ve (daha sonra mesnetsiz olduğu ispat edilen) kitle imha silahları bulundurduğu bahanesiyle devirmek için işgal etmeye karar verdiklerinde, zaten sorunlu olan tüm arkeolojik araştırmalar bundan kötü etkilenmişlerdi. Sadece 15 Nisan 2003’de sona eren düşmanlıklar, arkeologlarda, dünyanın en eski medeniyetler tarihinin doğduğu ve daha sonra kültürlerini dünyanın her yerine dağıttığı topraklarda bu sitlere erişme umudu doğurmuştu. 2011’de Irak otoritelerinin “kültürel tarihlerini devam ettirmek” için tarihi yerlerdeki paha biçilmez sitlerdeki kazıları yeniden açma kararı verince, umutlar kesinliğe dönüştü. Birleşmiş Milletler gözetiminde, pek çok otorite tarafından imzalanmış ve sayısız otoriteler tarafından onaylanmmış ve uygun komisiyon personeli tarafından mülakata alınıp seçilmiş çok sayıda araştırma grupları Irak topraklarındaki arkeolojik öneme sahip en belli başlı yerlerde sınırlı çalışma yapabileceklerdi.
“Değerli Albayım,” diye başladı web kamerasına iyice yaklaşarak, böylece zümrüt yeşili gözleri umduğu sonucu doğuracaktı. “Kesinlikle haklısınız.”
Misafirine biraz yüz vermenin, onda olumlu bir etki bırakacağını biliyordu.
“Ama şimdi çok yakınız.”
“Neye yakın?” diye gürledi albay, yerine oturup yumruğunu masaya vurarak. Haftalardır aynı şeyleri tekrar edip duruyorsun. Daha sağlam bir şeylerle gelmezsen, seni artık burada tutamam.”
Eğer bugün benimle yemek yeme şerefini verirseniz, size bir şeyler göstermekten ve size tekrar düşünmeye ikna etmekten mutlu olacağım. Ne dersiniz?"
Güzel bir gülümseme beyaz dişlerini ortaya çıkardı ve elini uzun sarı saçlarına geçirdi. Bunun onu etkileyeceğinden emindi.
Albay geriye doğru gerildi, ciddi ve kızgın görünüşünü korumaya çalışarak fakat kendisi bile bu teklife karşı koyamayacağını bile bile. Elisa’dan her zaman hoşlanmıştı ve ikisinin yemek fikri de onu tahrik etmişti.
Kırk sekiz yaşına ragmen halen çekici bir adamdı. Atletik vücudu, ince yapısı, kırlaşmaya başlayan saçları, koyu mavi gözlerindeki kararlı ve keskin bakışlarıyla onun pek çok konu üzerinde fikir yürütebilecek engin bilgileri ve üniformalı bir subayın karşı konulmaz cazibesiyle halen çok ilginç bir adamdı.
“Pekala,” diye homurdandı albay. “Fakat bu akşam bana son derece sansasyonel bir şeylerle gelmen lazım, yoksa tüm ıvır zıvırlarını topla ve valizlerini hazırla.” Yapabildiği en otoriter tonu kullanmaya çalışıyordu, fakat pek de başardığı söylenemezdi.
“Saat sekiz gibi hazır ol. Otelinden alacak aracı göndereceğim.” Hoşça kal demeden görüşmeyi sonlandırdı.
Kahretsin, acele etmeliyim. Hava kararmasına sadece birkaç saat kaldı.
“Hişam,” diye seslendi çadırı eliyle ayırarak. “Tüm takımı topla. Alabileceğim kadar ihtiyacım var.”
Kazı bölgesinden birkaç metre ötesine koşar adımlarla uzaklaştı, arkasında toz bulutları kümesi bırakarak. Birkaç dakika içinde herkes etrafında talimatlar için toplanmıştı.
“Sen, lütfen şu kumu buradan kaldır,” dedi uzaktaki taşı işaret ederek. “Ve sen de ona yardım et. Dikkat etmenizi tavsiye ederim. Eğer düşündüğüm gibiyse, bu şey kıçımızı koruyacak bir ihtimal.”
Theos uzay aracı –Jüpiter Yörüngesinde
Küçük, ama çok rahat, küresel, iç transfer modülü, ortalama 10 m / s civarında bir hızda, Azakis'i arkadaşı Petri'nin beklediği bölmenin girişine götürecek olan kanal üç boyunca seyahat ediyordu.
Küresel bir şekle ve doksan altı metre çapa da sahip olan Theos'un her biri üç yüz metreden biraz daha uzun olan on sekiz borulu kanalı vardı. Bunlar, onar derece aralıklı meridyenlerle çevriliydiler ve , tüm cepheyi kaplıyorlardı. Yirmi üç katın her biri, iki kat daha fazla ölçülen ortadaki bagaj (on birinci kat) hariç dört metre yüksekliğindeydi. Her kanalın her katta yaptığı duraklar vasıtasıyla kolayca erişilebiliyorlardı. Etkili bir şekilde, gemideki en yaygın olarak ayrılmış iki nokta arasında hareket etmek en fazla on beş saniye sürüyordu.
Modülün fren sistemi zar zor algılanabiliyordu. Kapı hafif bir gıcırtıyla açıldı ve Petri bacakları ayrık, kollarını kavuşturmuş vaziyette bekliyordu..
"Saatlerdir bekliyorum," dedi sorgular bir tonla. "Her zaman yanında taşıdığın o kokuşmuş pislikle hava filtrelerini tıkamayı bitirdin mi?" Puroya ima sadece hafifçe örtülüydü.
Bu kışkırtıcı sözü sırıtarak görmezden gelen Azakis, taşınabilir analiz cihazını kemerinden çıkardı ve başparmağın bir hareketiyle etkinleştirdi.
"Bunu tut. Acele etmemiz gerekiyor", diye yanıtladı ve sensörü diğer eliyle sağındaki bağlantının içine yerleştirmeye çalışırken bir eliyle Petri'ye aktardı. "ETA'mız yaklaşık 58 saat ve endişelenmeye başladım."
"Neden?" diye sordu Petri, biraz şaşkınca.
"Bilmiyorum. İçimden bir ses bir şeylerin ters gittiğini söylüyor."
Petri'nin elinde tuttuğu cihaz, değişen frekanslara sahip bir dizi ses göndermeye başladı. Bunun ne anlama geldiği hakkında hiçbir fikri olmadan nesneyi inceledi. Arkadaşının yüzüne bakarak bir açıklaycı bir aradı ama bulamadı. Azakis, dikkatli bir şekilde sensörü diğer bağlantıya yerleştirdi. Analizörden bir dizi anlaşılmaz ses daha geldi. Sonra sessizlik. Azakis cihazı arkadaşından aldı, sonuçlara yakından baktı, sonra gülümsedi.
"Her şey yolunda. Devam edebiliriz."
Ancak o zaman Petri bir süre nefessiz kaldığını fark etti. Derin bir iç çekti ve birden bir rahatlama hissetti. Ne kadar küçük olsa da, bağlantılardaki bir hata görevlerini geri dönülemez bir şekilde tehlikeye atarak onları gerisin geri dönmek zorunda bırakacaktı. Bunun hiç lüzumu yoktu. Neredeyse varmak üzere idiler..
"Yıkanacağım" dedi Petri, üzerindeki tozu silkelemeye çalışarak. "Bir kanal ziyareti her zaman böyledir..." ve üst dudağını bükerek, "eğitim!" diye ekledi.
Azakis gülümsedi. "Köprüde görüşürüz."
Petri kapsülü çağırdı ve bir dakika sonra gitti.
Merkezi sistem, Jüpiter'in etrafındaki yörüngelerinden güvenli bir şekilde geçtiklerini ve sorunsuz bir şekilde Dünya'ya doğru ilerlediklerini açıkladı. Sağda hafif ama hızlı bir göz hareketiyle Azakis, O^COM'larının ona rotayı göstermesini bir kez daha istedi. Kırmızı çizgi boyunca hareket eden mavi nokta şimdi Mars yörüngesi yönünde biraz daha uzağa yerleştirilmişti. Geri sayım, ETA'larının tam olarak 58 saat olduğunu ve geminin hızının 3.000 km/s olduğunu gösterdi. Gerginliği giderek artıyordu. Öte yandan, seyahat ettikleri uzay aracı, konsepti daha önce kullanılan herhangi bir şeyden tamamen farklı olan yeni Bousen motorlarıyla donatılan ilk uzay aracıydı. Tasarımcılar, bunların gemiyi ışık hızının onda birine yakın hızlarda itebileceklerini iddia ettiler. Bunu denemeye hiç cesaret edememişti. Şimdilik, 3.000 km/sn ilk sefer için fazlasıyla yeterli görünüyordu.
Normalde Theos'ta konaklayacak olan elli altı mürettebattan Petri ve Azakis de dahil olmak üzere bu ilk görev için sadece sekiz kişi seçilmişti. Büyükler tarafından öne sürülen nedenler açık değildi. Bunun seyahatin doğasından ve varış noktasından kaynaklandığını tahmin ettiler. Bariz zorluklar çıkacaktı ve çok fazla hayatı riske atmamak daha iyi olurdu.
Yani kolayca harcanabiliriz öyle mi? Bu nasıl bir konuşma böyle? Her zaman böyle bitiyordu. Birinin kellesini riske atmaya gelince kimi öne atarlar ki? Azakis ve Petri.
Ancak sonunda, maceraya eğilimleri ve 'zorlu' durumlarda çözüm bulma konusundaki olağanüstü yetenekleri, bazı ayrıcalıklar sağlamıştı.
Azakis, daha önce yerel Zanaatkarlar için depo olarak kullanılan kıtanın güneyindeki güzel Saaran şehrinde koca bir binada yaşıyordu. Bu "ayrıcalıklar" nedeniyle, kendi zevkine göre değiştirmek için izin almayı başarmıştı.
Güney duvarı tamamen uzay aracında kullanılan gibi bir güç alanıyla değiştirilmişti, böylece ayrılmaz, kendi kendini şekillendiren koltuğundan aşağıdaki körfezin muhteşem manzarasını hayranlıkla izleyebiliyordu. Bununla birlikte, gerekirse, tüm duvar, aynı anda on iki GCS iletimini görebilen devasa bir üç boyutlu sisteme dönüşebiliyordu. Birden fazla kez, bu sofistike denetim ve yönetim sistemi, daha geniş kapsamlı krizleri bile düzgün bir şekilde çözebileceği anlamına gelen önemli bilgileri önceden toplamasını sağlamıştı. Bundan vazgeçmeyecekti.
Eski deponun tüm eklentisi, yıllar boyunca çeşitli uzay görevlerinden topladığı hediyelik eşya koleksiyonu için ayrılmıştı. Her biri ona belirli bir şeyi hatırlattı ve kendini bu garip nesne karmaşasının arasında bulduğunda, iyi talihine ve özellikle de birden fazla kez postunu kurtaran sadık arkadaşına şükretmekten kendini alamadı.
Akademik açıdan da olağanüstü olan Petri, Push teknolojisine pek de meraklı değildi. Hemen hemen her türlü uçağa pilotluk yapabilmesine ve hemen hemen her türlü silaha veya yerel ve gezegenler arası iletişim sistemine aşina olmasına rağmen, ortaya çıkan sorunları çözmek için içgüdülerine ve manuel becerilerine güvenmeyi tercih etti. Pek çok defalar, şekilsiz bir hurda metal yığınını hızla bir nakliye aracına veya korkunç bir savunma silahına dönüştürdüğü vaki idi.. Olağanüstüydü. İhtiyacı olan her şeyi yapabilirdi. Bu kısmen babasından miras kalan bir şeydi, usta bir Zanaatkar idi, ama esas olarak kendi Sanat tutkusundan kaynaklanıyordu. Çocukken, aslında, Zanaatkarların değersiz bir maddeyi büyük fayda ve teknoloji öğelerine dönüştürme ve aynı zamanda "güzellik" nesneleri yaratma becerilerine her zaman hayranlık duyuyordu.
Yüksek, nahoş ve aralıklı bir ses onu hayallerinden koparıp gerçeğe döndürdü. Otomatik yakınlık uyarısı etkinleştirilmişti.