Читать книгу: «İskandinav Mitolojisi», страница 2
Thor
Thor, Odin’den sonraki en yüce tanrıydı. İnsanları ve insanlara ait olanları, dev kılığına girmiş olan doğanın amansız güçlerine karşı koruyan oydu. Bu yüzden bazı kuzey bölgelerinde hava ve iklim, yağmur ve hasat onun yönetimindeydi. Bereket tanrısı olmasına rağmen bu hâkimiyeti Vanir tanrılarıyla paylaşmak zorundaydı ama gök gürültüsü ve yıldırım, İskandinav mitlerine göre sürekli devlerle savaş halinde olan Thor’un özel gücüydü. İlerledikçe tekerleklerinden yıldırım çıkan bir savaş arabası sürüyordu10. Arabayı Tanngnjost11 ve Tanngrisni12 adında iki keçi çekiyordu; Thor, bu keçileri öldürüp yer, sonra tüm kemikleri derilerinin içinde toplayıp keçileri tekrar hayata döndürürdü. Genelde bu keçileri sürdüğünden ona Binici Thor13 da denirdi. Ving-Thor, Lorridi ve Einridi gibi farklı isimlerle de anılıyordu.
Thor’un hükümdarlığı Thrudvang adıyla biliniyordu, burada göz kamaştıran bir sarayı vardı: Bilskirnir. Bu saray, dünyadaki en büyük saraydı ve 540 odası vardı. Thor’un çok değerli üç eşyası bulunuyordu. Bu eşyaların en önemlisi çekici Mjöllnir’di, ne zaman devlerle savaşa girişecek olsa bu çekici yanına alırdı. Thor bu çekici istediği kadar büyütebilir ya da istediği kadar küçültebilirdi, havaya doğru savrulduğunda her zaman hedefini vurup tekrar sahibinin eline geri dönerdi. Thor’un bir diğer eşyası, bu çekici daha iyi tutmasını sağlayan müthiş demir eldivenleriydi. Son olarak da beline sardığı bir güç kemeri vardı ki bu kemer, Thor’un Æsir gücüne güç katıyordu. Thor olmasa Æsir, devlere karşı aciz kalırdı. Æsir onun ismini anar anmaz, Thor gücünün kanıtını gözler önüne sererdi. Altın saçlı güzeller güzeli Sif ile evliydi, Modi adında bir oğlu ve Thrud adında bir kızı vardı. Ayrıca dev kadın Jarnsaxa ile olan birlikteliğinden de Magni adında bir oğlu olmuştu.
Thor, sert ve aceleci bir mizaca sahipti. Devlerle çarpışmak için ilerlerken dağları titretir, toprağı ateşe verirdi. Tanrılar bir araya gelmek için Yggdrasil’e giderken Thor, Bifrost’u kullanmakla uğraşmaz, derin akarsuların içinden yürüdüğü daha kısa bir yolu tercih ederdi. Zaman zaman dereyi görmeden paçaları sıvama huyu baskın gelirdi, bu yüzden bir iki kere zarar ve kargaşayla sonuçlanan bazı deneyimler yaşadı.
Thor’a tapınmak, Kuzey’de çok yaygındı. Birçok yer ismi Thor’un kültüne şahitlik ediyor, efsanelerde de Thor’a adanan mabetler ya da ona edilen dualar sık sık yer buluyor14. Atalarımıza göre Thor uzun ve güçlü, yakışıklı ve asildi; kızıl bir sakalı vardı, Mjöllnir’i asla elinden bırakmazdı.
Balder
Odin ve Frigg’in oğlu Balder, saflığın ve hürmetin tanrısıydı. O kadar parlak ve açık renkli bir tene sahipti ki uzuvlarından ışık saçılıyordu. Ayrıca bilge, dilbaz, kibar, hoşgörülü ve adildi, öyle ki onun yargılarından şüphe duyulmazdı. Evi olan kalesinin adı Brediablik’ti15, pak olmayan hiçbir şey orada barınamazdı. Eşi, Nep’in kızı sadık Nanna’ydı. Adil Forseti, onun oğluydu. Balder, kardeşi Hod tarafından öldürülse de dünyanın yıkımından sonra tekrar hayata dönecekti.
Balder kültü, yalnızca geç döneme ait tarihsel olmayan efsane Fridthjof’s Saga içinde kendine yer bulur. Bu kaynaktan öğrendiğimize göre Balder için Sogn’da bir yerlerde, Baldershagi adı verilen büyük bir tapınak inşa edilmiş.
Njord
Njord (Njorðr, aslen Nerpuz) rüzgârın yönünü tayin eder, denize ve ateşe hükmederdi. Denizde ve av peşinde onun ismini ananlara iyi talih bahşeder, toprak ya da kıymetli eşya gibi zenginlikler dağıtırdı. Çok eski bir zamanda Vanaheim’den gelmişti. Öyle ki zamanında Æsir ve Vanir, bir barış antlaşması imzalayarak her iki tarafın karşılıklı olarak bir rehine göndermesini kararlaştırmıştı; Æsir Hoenir’i, Vanir ise Njord’u gönderdi. Sonra tanrılar, hep birlikte bir saksıya tükürdüler ve salyalarından bir insanı, Bilge Kvasir’i yarattılar. O zamandan sonra Njord, bir Æsir tanrısı olarak görüldü ve onların en önde gelenlerinden oldu. Noatun adı verilen evi deniz kenarındaydı, duvarlarının hemen dışında kuğular ve her türden su kuşları yüzerdi. Tanrı Frey ve Tanrıça Freyja onun çocuklarıydı. Eşi, çocukların üvey annesi, dev kadın Skadi’ydi. Æsir, zamanında Skadi’nin babası Thjazi’nin ölümüne sebep olmuştu; bu yüzden dev kadın, silahlandı ve babasının ölümünün telafisini istemek için Asgard’a gitti. Æsir, uzlaşma sağlamak için kadının kendi aralarından birini eş olarak seçebileceğini söyledi. Ancak tanrıların yalnızca ayaklarını görebilecekti, yani kadın seçimini sadece ayaklara bakarak yapacaktı. Bunun üzerine Skadi, gözlerini biçimli iki ayağa dikti ve bu ayakların Balder’ın ayağı olduğunu düşünerek seçimini yaptı. Fakat seçimi Balder değil, pek iyi anlaşamadığı Njord’tu. Skadi, eski evi Thrymheim’de yaşamak, Njord ise Noatun’da kalmaya devam etmek istiyordu. Böyle olunca dönüşümlü olarak dokuz gece Trhymheim’de, üç gece de Noatun’da kalmak için anlaştılar. İlk dokuz geceyi Thyrymheim’de geçirmişlerdi ki Njord, dağlardan bıktığını söyledi. Kurtların uluması, kuğuların ötüşüne kıyasla, Njord’un içini karartıyordu. Skadi de aynı şekilde hayal kırıklığına uğrayacaktı. Üç gece boyunca Noatun’da kaldığı vakit, kuşların ciyaklaması ve denizin gürlemesi yüzünden huzuru kaçtı. Bunun üzerine mecburen kendi yollarına gittiler. Skadi, Thrymheim’e geri döndü. Burada kendini kayağa ve avlanmaya adadı, bu şekilde Kayak İlahı ya da Kayak Tanrıçası (ondurdís) adını aldı.
Njord; Vanir’in Çocuğu, Vanir Tanrısı ve Lekesiz Tanrı olarak biliniyordu. Yer isimlerinden öğrenilene göre ona olan inanç, Kuzey’de epey yayılmıştı. Kurban verilen eski ziyafetlerde insanlar, Odin’den hemen sonra Njord ve Frey adına kadeh kaldırıyorlardı16. Ayrıca eski zamanlarda yemin edilirken de Njord, Frey ve “Yüce Tanrı” (muhtemelen Thor) adına yemin ediliyordu.
Frey
Frey, Njord’un oğluydu. Yakışıklıydı, babasından bile daha yüce ve daha cesaretliydi. Havayı ve tarımı yönetiyordu. Refah, sevinç ve huzur onun ellerindeydi. Tıpkı Njord gibi Frey de Vanir’in Çocuğu, Vanir Tanrısı olarak biliniyordu. Ayrıca Mevsimlerin Tanrısı ve Varlık Veren isimleriyle de anılıyordu. Alfheim ve Işık Elfleri’nin hükümdarıydı.
Frey, hünerli cücelerin onun için yaptığı paha biçilemez tılsımlara sahipti. Bunların en başında hem karada hem denizde ilerleyebilen gemi Skidbladnir vardı. Yelkenleri açıldığında rüzgârı hep lehine kullanırdı, öyle bir şekilde tasarlanmıştı ki kullanılacağı zamana dek düzgünce katlanarak cepte taşınabilirdi. Bir de Gullinbusti ya da Slidrugtanni adı verilen müthiş bir yabandomuzu vardı. Bu yabandomuzu hem denizde hem havada ilerleyebiliyor, altın kıllarından ışıklar saçıyordu. Frey, toprakları dışına seyahat edeceği zaman, savaş arabasına genelde bu yabandomuzunu bağlardı. Frey, Dev Gymir’in hoş kızı Gerd’le evliydi. Tüm diyarları gözetlemek için Lidskjalf’ın tepesine çıktığı gün onu görmüştü. Oldukça kuzeyde, Gerd babasının çiftliğine doğru yürüyordu; kadın kapıyı kapatmak için beyaz tenli kolunu kaldırdığında tüm deniz büyük bir ışıkla parlamıştı. Frey, Gerd’e âşık oldu; üzüntüsünden ne uyuyabiliyordu ne de yiyip içebiliyordu. Babası Njord, Frey’in hizmetkârı Skirnir’i oğlunun ne sorunu olduğunu öğrenmesi için Frey’e gönderdi. Bunun üzerine Frey, arzusundan bahsetti ve Skirnir’den yardımcı olmasını, kıza olan ilgisini onun adına duyurmasını emretti. Skirnir ancak ve ancak Frey gerektiğinde kendi gücüyle vuruş yapan sihirli kılıcını ödünç olarak vermeyi kabul ederse gitmeyi kabul etti. Böylece Skirnir, kılıcı kuşanıp maceraya atıldı. Büyü kullanarak Gerd’i Frey ile buluşmaya mecbur bıraktı. Kabul edilen buluşma, dokuz gece sonra gerçekleşecekti, bu süre boyunca Frey arzusuyla yanıp tutuştu. Daha sonra Frey, o çok güvendiği kılıcını kaybetti. Bu yüzden Dev Beli ile olan mücadelesinde, rakibini öldürmek için bir geyiğin boynuzlarını kullanmak zorunda kaldı. Dünyanın sonu geldiğindeyse bu kılıca her zamankinden daha fazla ihtiyacı olacaktı. Snorri, Frey’in Gerd’e olan aşkının Odin tarafından verilen bir ceza olduğunu düşünüyor; zira Frey, Odin’in tahtında oturma cüretini göstermişti.
Frey’e tapmak, Kuzey’in her tarafında çok yaygındı. Yer isimleri, ona adanan birçok mabet olduğunu kanıtlıyor. Özellikle İsveçliler, Frey’e olan inanç konusunda özel bir şevk göstermişlerdi. Hatta Norveç Kraliyet hanesinin, Uppsalalı Yngvi-Frey’in (Yngvi, Yngvifreyr, ayrıca Ing ya da Ingunar-freyr) soyundan geldiği söylenir. Frey’e adanan atlar olduğundan da bahsediliyor ki bu atlara Frey’in Yeleleri adı veriliyordu. Söylenene göre İsveç’te Frey’e tapan bir din kadını, Frey’e eş olarak sunulmuştu ve Frey bu kadınla gerçekten evlenmişti.
Tyr
Tyr, Odin ve Dev Hymir’in kızının birlikteliğinden olma oğluydu. Cesur ve gözü pekti. İnsanlar savaşta onun adını haykırır, o da onlara kahramanlık ve cesaret bahşederdi. Bu yüzden Tyr, asıl savaş tanrısıydı. İhtilaf çıkmasından zevk alırdı, uyum ve barış için kılını dahi kıpırdatmazdı. Kumandanlar ve prensler, onun ismiyle tayin edilir, Tyr’ün Akrabaları olarak anılırlardı. Kuzey’de (özellikle Danimarka’da) onun isminin abideleştirildiği birçok yer var, buna rağmen onunla alakalı çok az gelenek hayatta kalmayı başarabilmiş. Tyr’ün tek eli vardı, çünkü bir eli Kurt Fenris tarafından koparılmıştı.
Heimdal
Heimdal, başlıca tanrılardan bir diğeriydi. Kayıtlara göre yüce ve kutsal olarak kabul ediliyordu, ayrıca Ak Tanrı unvanını taşıyordu. Dünya sınırları içinde bir sabah vakti, mucizevi bir şekilde dokuz dev bakireden doğmuştu ve besinini topraktan çekmişti. Bazıları, onu Odin’in oğlu olarak görüyordu. Dişleri altındandı. Gece gündüz fark etmeksizin yüzlerce mil alanı rahatça görebiliyordu, toprak üstünde büyüyen çimenlerin ve koyunların sırtında uzayan tüylerin sesini duyabiliyordu. Bu sebeple tanrılara yaraşır bir gözcüydü. Devlere karşı koruduğu Bifrost’un yakınlarında yaşıyordu. Gjallar Boynuzu adı verilen devasa bir borazanı vardı. Borazanını üflediğinde sesi tüm diyarlardan duyulurdu. Gökkubbenin ucundaki evi, Gök Dağı (Himinbjorg) adını taşıyordu. Kayıtlarda, bu bilgiler dışında Heimdal hakkında çok fazla detay bulunmuyor. Altın dişlerinden dolayı Gullintanni ismiyle de anılırdı, bazıları da ona Hallinskidi diyordu.
Ozanlar, ondan sık sık bahsediyor. Altını “Heimdal’ın Dişleri” olarak ifade ediyorlar, kılıcını ise detayları kaybolmuş bir mite gönderme olarak “hofuð (baş)” yani “(adamın) başı” olarak isimlendiriyorlar. Atıysa Altın Baş adını taşıyor.
Bragi
Odin’in oğlu Bragi, belagat ve şiir sanatı tanrısıydı. Atalarımız, onu uzun sakallı muhterem bir adam olarak düşünmüşlerdi. Snorri’ye göre, bragr denen âşık edebiyatının her şekli, ismini ondan aldı. Eşi İdun’du. İdun, yaşlılığın pençesine düşen tanrıları tekrar gençleştiren mucizevi elmaların sahibiydi.
Forseti
Balder ve Nanna’nın oğlu Forseti, adalet ve uzlaşma tanrısıydı. Ona ihtilaflarını anlatan kişiler, uzlaşmadan oradan ayrılmazlardı. Yargılama süresince oturduğu salon, Glitnir adıyla biliniyordu; bu salonun kolonları altından, çatısıysa gümüştendi. Forseti’ye inanan kişiler de muhtemelen az değildi, zira ona olan inancın bir kalıntısı, Norveççe bir yer ismi olan Forsetelund’da (Onsøy, Østfold’da bulunan) bulunabilir.
Hod – Vali – Ull – Vidar
Dört büyük tanrı Hod, Vali, Ull ve Vidar hakkında İskandinav kaynaklarında çok az referans var. Odin’in oğlu Hod, gözleri görmemesine rağmen dinçti. İstemeden Balder’ın ölümüne sebep olan da oydu. Ardından Vali tarafından öldürüldü, evrenin yıkımı gerçekleşmeden de bir daha geri gelmeyecekti. Vali (daha az doğru olmakla beraber Snorri onu Ali olarak adlandırır) Odin ve Rind’in oğluydu. Valaskjalf’ta kendine ait bir evi vardı, cesur bir savaşçı ve iyi bir okçuydu. Balder’ın ölümü sonrası Hod’u öldürüp intikamını alana dek ne yıkandı ne de saçlarını kesti. Evrenin yıkımından sağ çıkacaktı. Vidar da Ragnarok’ten sonra geri dönecekti. Vidar, Odin ve Dev Kadın Grid’in oğluydu, Thor’dan sonra tanrıların en güçlüsüydü. Az Konuşan Tanrı olarak da biliniyordu. Vidar, Tanrıların Alacakaranlığı Ragnarok geldiğinde, Kurt Fenris’in boğazını kalın çizmeleriyle yarıp Odin’in öcünü alacaktı. Vidi’de yaşıyordu. Ull ise yakışıklı bir tanrıydı, güçlü bir okçu ve iyi bir kayakçıydı. İnsanlar, birebir mücadelede onun yardımını isterlerdi. Sif’in oğlu, Thor’un üvey oğluydu. Evi ise Ydalir ismini taşıyordu.
Hoenir – Lodur
Her zaman olmasa da Hoenir ve Lodur da tanrılar arasında kabul edilirler. Hoenir’in adı, Nesir Edda’da diğer büyük tanrılarla birlikte geçiyor, ayrıca Odin’in bir yoldaşı olarak görülüyor. Voluspá’ya göre Lodur, Odin ve Hoenir’le birlikte insanlığın yaratılışında rol alıyor. Bu üç “yüce ve cömert Æsir”, zamanında bir deniz kıyısına varıyorlar; burada cansız, nefessiz, ruhsuz ve kansız bir şekilde uzanan Ask ve Embla’yı buluyorlar. Odin nefeslerini, Hoenir ruhlarını, Lodur ise kanlarını ve ten renklerini veriyor. Halbuki Manzum Edda’ya göre Ask ve Embla’yı yaratanlar Borr’un oğulları Odin, Vé ve Vili’ydi. “Odin, Hoenir, Lodur” ya da “Odin, Vili, Vé” bu şekilde Æsir içinde bir çeşit üçlülük (teslis) oluştururlar. Gylfaginning’de de Snorri’nin eski mitolojide bir formül olarak kullandığı bu tarz bir olgu görülebilir: Hár (Ulu), Jafnhár (Yüce) ve priði (Üçüncü). Æsir ve Vanir arasındaki savaşın sonunda Hoenir, rehine olarak Vanir’e teslim edildi. Snorri’nin Ynglinga Saga’sında ise daha eksiksiz bir anlatım ortaya koyuluyor: Hoenir, uzun ve yakışıklı bir adamdı. Æsir’e göre bir kumandanda bulunması gereken özelliklerin hepsine sahipti, yine de daha güvende olması için Bilge Mimir’i de onunla birlikte gönderdiler. Hoenir, çok geçmeden Vanaheim’de kumandan oldu ve Mimir yanında olduğu müddetçe her şey çok iyi gidiyordu. Mimir’in yokluğunda zor kararlar alması gerektiğindeyse Hoenir, “Buna diğerleri karar vermeli,” diye diretir dururdu. Bunun üzerine Vanir, nihayetinde sabrını yitirdi ve Mimir’i öldürüp başını Æsir’e geri gönderdi. Snorri’nin Edda’sına göre Hoenir’e aynı zamanda Hızlı Tanrı, Uzun Bacaklı Tanrı ya da Zengin Tanrı (aurkonungr, Snorri’nin Edda’sı I, 168) da deniyordu. Saga Fragment’da bahsedildiğine göre Roerek Sloengvandbaugi (Kral Helgi’nin kardeşi ve Ivar Vidfadmir’in damadı) Æsir’de en ürkek tanrı olarak görülen Hoenir’le karşılaştırılır. Onun hakkındaki diğer mitler ise muhtemelen günümüze ulaşmayı başaramadı.
Loki ve Çocukları
Edda metinlerindeki mitolojiye göre on iki büyük ilah (zaten sırasıyla belirtildi) Odin’in yanı sıra; Thor, Njord, Frey, Balder, Tyr, Heimdal, Bragi, Forseti, Hod, Vidar, Vali ve Ull. Bunların ardından, Æsir’in önde gelenleri içinde en çok bahsi geçen kişi, her ne kadar daha çok bir düşman olarak görülse de Loki ya da Lopt’tu. Loki aslında bir devdi. Babası Dev Farbauti, annesiyse Dev Kadını Laufey ya da Nal ismiyle tanınıyordu. Buna rağmen Odin’in üvey kardeşi oldu ve Æsir üyelerinden biri olarak kabul gördü. Erkek kardeşlerinin adı Byleist (ya da Byleipt) ve Helblindi’ydi. Loki yakışıklıydı, aynı zamanda kurnaz ve kötü niyetliydi. Doğrusu, yaptığı kötülükler yüzünden zaman zaman iyilik yapmak zorunda kalmış ya da çok ihtiyaç olduğunda zekâsını Æsir hizmetine sunmuştu ama tüm bunlara rağmen aslında gizli gizli onlara düşman, devlere dost olarak kaldı. Loki, Balder’ın ölümünün asıl planlayıcısıydı. Son günde devlerin kumandanlarından biri olarak tekrar görünecekti, ama asıl fenalığı çocukları yapacaktı. Loki’nin Jotunheim’deki Dev Kadın Angerboda’dan üç çocuğu oldu: Fenris, Jormungand ve Hel. Fenris, yırtıcı bir kurttu ve Kurt Fenris olarak biliniyordu. Jormungand, zehir saçan iğrenç bir yılandı. Hel ise korkunç bir cadıydı. Bu üçüne çocukken Jotunheim’de bakıldı. Tanrılar, Loki’nin döllerinin büyük kötülükler yapacağını önceden biliyorlardı. Bu yüzden Herkesin Babası Odin, bu çocukların huzuruna getirilmesini emretti. Tanrılar, çocukları öldürmek istiyorlardı çünkü kaderin döngüsü kırılamazdı, ancak kutsal Valhalla salonu da kirletilmemeliydi. Bu yüzden tanrılar bu üç çocuktan kurtulmak için farklı yollar aradılar. Hel, Niflheim’in derinliklerine hükümdar olarak gönderildi ve orada ister insan olsun ister başka bir yaratık, yaşlılıktan ölenlere hükmetmesi emredildi. Jormungand’ı evrenin derin denizine bıraktılar; bu yılan orada o denli büyüdü, o denli gelişti ki nihayetinde dünyayı çevreleyip kendi kuyruğunu ısırabilir hale geldi. Bu yüzden ona Midgard Yılanı denmeye başlandı, zira tüm Midgard’ı çevreliyordu. Öte yandan Kurt, Asgard’da beslendi. O kadar vahşiydi ki Tyr hariç hiç kimse, ona yemek götürmeye cüret edemiyordu. Tanrılar, Kurt’un çok hızlı geliştiğini görünce telaşa düştüler ve onu sıkı sıkıya bağlamak istediler. Kurt’a, onun gücünü test etmek, yalnızca bir oyun olsun diye getirdikleri zinciri kırıp kıramayacağını görmek istediklerini belirttiler. Kurt, onların oyununa geldi ve bağlanmayı kabul etti, fakat çok geçmeden prangalarını parçaladı. İlkinden iki kat dayanıklı bir zincir daha getirildi ve Kurt aynı şekilde onu da parçaladı. Bunun üzerine Herkesin Babası, Skirnir’i Kara Elfler’in yurdunda yaşayan ünlü cücelere gönderdi ve onlardan Kurt’un kıramayacağı bir zincir dövmelerini istedi. Cüceler, buna uygun olarak bir kedinin ayak seslerini, bir kadının sakalını, bir dağın köklerini, bir ayının sinir uçlarını, balıkların nefesini ve kuşların salyasını kullanarak istenen zinciri dövdüler. İşte kedilerin pati seslerinin, kadınların sakalının ve dağların kökünün vs. olmamasının sebebi budur. Gleipnir adı verilen zincir, bir ipek kadar ince ve yumuşaktı. Æsir Tanrıları, Kurt’u Lyngvi adasındaki Amsvartnir isimli göle götürdüler ve orada ona Gleipnir ile bağlanmak isteyip istemeyeceğini sordular. Bir hile olduğundan şüphelenen Kurt, bunu tek bir şartla kabul edecekti; içlerinden biri, zincirin kırılmaması durumunda, teminat olarak en baştan elini kurdun ağzına koyacaktı. Bu denli bir riski üstlenmek istemeyen Æsir Tanrıları, şüphe dolu gözlerle birbirlerine bakıyorlardı. Nihayetinde Tyr öne çıktı ve elini Kurt’un ağzına yerleştirdi. Ardından Kurt bağlandı. Kurtulmak için ne kadar çabalarsa çabalasın zincir bir o kadar sıkılaşıyordu. Hiçbir şekilde zinciri koparamıyordu, nihayetinde Æsir’in de onu salmak gibi bir niyeti olmadığını görünce Tyr’ün elini kopardı. Sonra Æsir, zincirin bir ucunu büyük bir taş levhadan geçirdi ve iyice yere gömüp üstüne de kocaman bir kaya devirdi. Öfkeden kuduran Kurt, etraftaki her şeyi ısırıp parçalamaya başladı. Bunun üzerine tanrılar, Kurt’un ağzına bir kılıç yerleştirdiler, öyle ki artık çenesi genişçe açık kalacaktı. Kasvetle uludu, ağzından akan salya bir nehir oldu. Dünyanın sonu gelene dek bu şekilde bağlı kalacaktı, ancak nihayetinde özgürlüğüne kavuşacak ve tanrıların en kötü düşmanı olduğunu kanıtlayacak, hatta Odin’i bile yutacaktı. Fakat Kurt, Vidar tarafından öldürülecekti.
Loki’nin Æsir’e oynadığı fena oyunlar ve sonuçta çekeceği cezalar hakkında daha anlatılacak çok şey var. Sigyn adında bir eşi vardı, bu kadından da birkaç oğlu oldu. Ayrıca Loki, tuhaf da olsa Odin’in atı Sleipnir’in babası ya da daha doğrusu annesiydi. Bu olay şu şekilde gerçekleşti: Midgard yaratıldıktan sonra tanrılar, devlere karşı devasa bir sur inşa etmekle uğraşırken usta bir dev çıkageldi. Bir yıl içinde güçlü bir kale inşa edebileceğini söyledi, ancak ödeme olarak Freyja’yı, Güneş’i ve Ay’ı istiyordu. Öte yandan yazın ilk günü geldiğinde işin en ufak kısmı bile tamamlanmamış olursa hiçbir ödeme de talep etmiyordu. Æsir, bu sözü güvenle verebileceğini düşünüyordu, hilebaz Loki de onları hepten gaza getirdi. Fakat inşaat, düşündüklerinden daha hızlı bir şekilde ilerliyordu, çünkü devin güçlü atı Svadilfari, dağlar kadar büyük taşları gece boyunca çekiyordu. Yaz mevsiminin gelmesine yalnızca üç gün kala dev, çoktan kale kapısıyla uğraşmaya başlamıştı. Æsir hepten rahatsız oldu. Ne olursa olsun Freyja, Güneş ve Ay’ı teslim etmek istemiyorlardı. Kötü tavsiyesi yüzünden onları bu derde düşüren Loki’yi huzura çağırdılar, onu ölümle tehdit edip bu zorluktan bir çıkış yolu bulması için korkuttular. Kendini bir kısrağa dönüştüren Loki, Svadilfari’nin tam da taş çekme vazifesine başlayacağı akşam vaktinde kişneye kişneye ortaya çıktı. Svadilfari prangalarından kurtuldu ve kısrağa dönüşmüş Loki’yi ormanlığa kadar takip etti, usta dev de hemen arkalarından koşuyordu. O gece boyunca tek bir taş bile taşınmadı, böylece iş yarım kaldı. Taş ustası öfkeden deliye dönmüştü, ama Thor adamın kafasını Mjollnir ile ezdi. Kısrak (ya da daha doğrusu Loki) sonrasında sekiz bacaklı gri Sleipnir’i, yani dünyadaki en hızlı atı doğurdu.
Начислим
+11
Покупайте книги и получайте бонусы в Литрес, Читай-городе и Буквоеде.
Участвовать в бонусной программе