Читайте только на Литрес

Книгу нельзя скачать файлом, но можно читать в нашем приложении или онлайн на сайте.

Читать книгу: «Kırgızca Türkçe Deyimler Sözlüğü», страница 4

Анонимный автор
Шрифт:

at koy- (АТ КОЙ-) [at koymak] 1. Dizgini salıvermek. 2. Saldırmak.

at kulak (АТ КУЛАК) [at kulak] Çok yıllık bir bitki.

at mayı (АТ МАЙЫ) [at yağı] 1. Bir kişinin atını ödünç alma. 2. Ödünç alınan at için verilen para vb.

at öltürö kel- (АТ ӨЛТҮРӨ КЕЛ-) [at öldürüp gelmek] Canını dişine sıkmak.

at salış- (АТ САЛЫШ-) [at koyuşmak] Rekabet etmek, yarışmak, boy ölçüşmek.

at soorusun sal- (АТ СООРУСУН САЛ-) [at sağrını salmak] Geriye, geldiği yöne doğru kaçmak, geri çekilmek.

at terdetpey (АТ ТЕРДЕТПЕЙ) [at terletmeden] Fazla güç harcamadan, çok yorulmadan, zorlanmadan, çabalamadan.

at teri kaytpa- (АТ ТЕРИ КАЙТПA-) [at teri dönmemek] Emeği boşa gitmek, boşuna uğraşmak, boşuna zahmete girmek.

at teri kıl- (АТ ТЕРИ КЫЛ-) [at teri yapmak] Çilemek, çiselemek, kısa süreli yağmur geçişi olmak.

at tezegin kurgatpa- (АТ ТЕЗЕГИН КУРГАТПА-) [at tezeğini kurutmamak] Aradan fazla vakit geçmeden, sık sık uğramak: “At tezegin kurgatpay kelip turat.” (Sık sık geliyor.)

at tokuur (АТ ТОКУУР) [at eyerleyici] 1. Seyis, at bakıcısı. 2. Erkek çocuk.

at üstündö (АТ ҮСТҮНДӨ) [at üzerinde] Yöneticilik: “Al ömür boyu at üstündö cürdü.” (O hayatı boyunca yöneticilik yaptı.)

at üstünön (АТ ҮСТҮНӨН) [at üzerinden] Üstünkörü, yüzeysel.

at üstünön tap- (АТ ҮСТҮНӨН ТАП-) [at üzerinden bulmak] bk. at calınan tap-.

at üstünön tüşpö- (АТ ҮСТҮНӨН ТҮШПӨ-) [at üzerinden inmemek] Devamlı yöneticilik yapmak.

ata arbagı car bol- (АТА АРБАГЫ ЖАР БОЛ-) [baba ruhu yâr olmak] Allah yardımcısı olmak.

ata bezer (АТА БЕЗЕР) [baba bezen] Asi, baş eğmeyen, dik kafalı.

ata konuş (АТА КОНУШ) [baba yurt] 1. bk. ata-curt 2. Baba ocağı: “Ata konuştarına kayta aylanıp kelişti.” -AU2. (Baba ocağına tekrar dönüp geldiler.)

ata meken (АТА МЕКЕН) [baba mekan] bk. ata-curt.

ata sakal eegine büt- (АТА САКАЛ ЭЭГИНЕ БҮТ-) [baba sakal(ı) çenesine bitmek] 1. Çoluk çocuk sahibi olmak (erkekler için). 2. Yaşını başını almak, yaşlanmak, ihtiyarlamak, kocamak (erkekler için).

ata tayagın karma- (АТА ТАЯГЫН КАРМА-) [baba dayağını tutmak] Atalardan kalan gelenekleri devam ettirmek.

ata-baladay bol- (АТА-БАЛАДАЙ БОЛ-) [baba çocuk gibi olmak] Çok samimi olmak, çok yakın olmak.

ata-cotosuna cet- (АТА-ЖОТОСУНА ЖЕТ-) [baba ceddine yetmek] Birine çok kızmak, ağır sözler söylemek, sövmek, küfretmek, yerin dibine batırmak.

ata-curt (АТА-ЖУРТ) [ata yurt] Babaların mekan, mesken ettiği yer, yurt.

atagı cer car- (АТАГЫ ЖЕР ЖАР-) [şöhreti yer yarmak] Şan şöhret sahibi olmak, ünlenmek, tanınmak.

atagı taş car- (АТАГЫ ТАШ ЖАР-) [şöhreti taş yarmak] bk. atagı cer car-.

atam zaman (АТАМ ЗАМАН) [babam(ın) zaman(ı)] Eski zaman, fi tarihi.

atam zamandan beri (АТАМ ЗАМАНДАН БЕРИ) [babam zaman(ın)dan beri] Ta eski zamanlardan beri, eskiden beri.

ataña naalat (АТАҢА НААЛАТ) [babana lanet] “Lanet olası!” anlamında memnuniyetsizliği bildiren söz.

atañdın başı (АТАҢДЫН БАШЫ) [babanın başı] ‘Yok devenin nalı!’ anlamında söylenen söz.

atañdın etin cegir (АТАҢДЫН ЭТИН ЖЕГИР) [babanın etini yiyesice] bk. atañdın kanın iç.

atañdın kanın iç (АТАҢДЫН КАНЫН ИЧ-) [babanın kanını iç] ‘Babanın kanın içesin’ anlamında tartışma ya da kavgada söylenen kargış söz.

atañdın körü (АТАҢДЫН КӨРҮ) [babanın mezarlığı] 1. Memnun olmama, beğenmeme durumunda kullanılan ünlem. 2. Pişman olunca “Eyvah!” anlamında kullanılır.

atanı arman (АТАНЫ АРМАН) [babanı ukde] Pişmanlığı, sıkıntıyı bildirmede “eyvah, yazık” anlamlarında söylenen söz.

atanı kokuy (АТАНЫ КОКУЙ) [babanı eyvah] Vah eski günler.

atanın arbagına koy- (АТАНЫН АРБАГЫНА КОЙ-) [babanın ruhuna koymak] Allah’a havale etmek.

atanın balası (АТАНЫН БАЛАСЫ) [babanın çocuğu] 1. İnsan evladı. 2. Babasının oğlu, her yönüyle babasına benzeyen erkek çocuğu. 3. Er kişi, sözüne güvenilir.

atanın uulu (АТАНЫН УУЛУ) [babanın oğlu] bk. atanın balası.

atasın közünö körsöt- (АТАСЫН КӨЗҮНӨ КӨРСӨТ-) [babasını gözüne göstermek] bk. akesin taanıt-.

atasın okut- (АТАСЫН ОКУТ–) [babasını okutmak] bk. akesin taanıt-.

atasın taanıt- (АТАСЫН ТААНЫТ -) [babasını tanıtmak] bk. akesin taanıt-.

atasının akısı kalba- (АТАСЫНЫН АКЫСЫ КАЛБA-) [babasının hakkı kalmamak] 1. Hiçbir isteği, beklentisi kalmamak. 2. Hiç hakkı olmamak.

atasının kunun al- (АТАСЫНЫН КУНУН АЛ-) [babasının kan parasını almak] Fiyatını yükseltmek, astronomik fiyata çıkarmak.

atı cok (АТЫ ЖОК) [adı yok] Yüzük parmağı.

atı ırgayday, özü torgoydoy (АТЫ ЫРГАЙДАЙ, ӨЗҮ ТОРГОЙДОЙ) [atı taşarmudu gibi, kendisi toygar gibi] Çok zayıf, bir deri bir kemik.

atı öç- (АТЫ ӨЧ-) [adı sönmek] Tamamen unutulmak.

atın çıgar- (АТЫН ЧЫГАР-) [adını çıkarmak] Adını duyurmak: “İlim-bilim caatında özdörünün atın çıgarışkandıgı tarıhtan maalım.” -İE. (Bilim alanında kendi adlarını duyurdukları tarihte de görülmektedir.)

atıñ öçkür (АТЫҢ ӨЧКҮР) [adın sönesice] 1. Bir kişinin adını hatırlamaya çalışırken “Adını sen söyle!” anlamında söylenen söz. 2. Nefret edilen, sevilmeyen bir kişiden bahsedilirken “Yok olası!” anlamında söylenen kargış sözü.

atın öçür- (АТЫН ӨЧҮP-) [adını silmek] 1. Adını silmek, tamamen unutulmasını sağlamak. 2. Tamamen yok etmek.

atın sat- (АТЫН САТ-) [adını satmak] Amacına ulaşmak için birinin adını kullanmak, sırtından geçinmek, birisinin adını kullanmak.

atıp çık- (АТЫП ЧЫК-) [fırlayıp çıkmak] bk. atıp tur-.

atıp tur- (АТЫП ТУР-) [fırlayıp kalkmak] Yerinden fırlamak: “Çıdabadı, atıp turdu ordunan.” -AA4. (Dayanamadı, fırladı yerinden.)

atır samın (АТЫР САМЫН) [ıtır sabun] Kokulu sabun: “Atır samınga cuulgan cüzaarçının cıtı bedenin cıtın basıp turdu.” -ÇA1. (Kokulu sabunla yıkanan yüz havlusu, yoncanın kokusunu bastırdı.)

atka ceñil, tayga çak (АТКА ЖЕҢИЛ, ТАЙГА ЧАК) [ata hafif, taya uygun] 1. Atik, çevik, becerikli, tez canlı: “Atka ceñil, tayga çak Erkinbek baatır boldu.” -ÇA1. (Atik, çevik Erkinbek, kahraman oldu.) 2. Hafife alınan, değersiz.

atka kon- (АТКА КОН-) [ada konmak] 1. Ad verilmek, adlandırılmak. 2. Lakap takmak, lakap almak: “A kezde bolso Edigey ali Borondu atka kono elek.” (O zamanlarda ise, Edigey hâlâ Borondu lakabını almamıştı.)

atka miner (АТКА МИНЕР) [ata binici] 1. esk. Zengin. 2. Yönetici. 3. Memur, bürokrat.

atka mingende ele kıyşık otur- (АТКА МИНГЕНДЕ ЭЛЕ КЫЙШЫК ОТУР-) [ata bindiğinde eğri oturmak] İşe başlarken yanlış başlamak, en başında yanlış adım atmak.

atkan oktoy (АТКАН ОКТОЙ) [fırlamış mermi gibi] Çabuk, hızlı, hemen.

attan oop tüş- (АТТАН ООП ТҮШ-) [attan ağıp düşmek] Gönülden istemek, heves etmek.

attanar ayak (АТТАНАР АЯК) [yola çıkacak an] Misafirler yola çıkarken verilen yiyecek, içecek veya içki.

attanganda ele köçügü kıyşık bol- (АТТАНГАНДА ЭЛЕ КӨЧҮГҮ КЫЙШЫК БОЛ-) [tâ ata bindiğinde eğri oturmak] bk. atka mingende ele kıyşık otur-.

attanıp tüş- (АТТАНЫП ТҮШ-) [ata binip düşmek] İşi iyi yapabilmek, elinden gelmek, becermek, ustalıkla yapmak: “Attanıp tüşkön çeberlerdin cekeçe çıgarmaçılık kuduretine tıgız baylanışat.” -AA3. (İşi iyi yapan ustaların kendine özgü sanatçılığı ile yakından ilgilidir.)

attan-töödön tüşköndöy (АТТАН-ТӨӨДӨН ТҮШКӨНДӨЙ) [attan deveden düşmüş gibi] Kaba, kötü, patavatsız, dağdan inmiş gibi.

attap tondop ciber- (АТТАП ТОНДОП ЖИБЕР-) [at kürkle göndermek] bk. attap tondop cönöt-.

attap tondop cönöt- (АТТАП ТОНДОП ЖӨНӨТ-) [at kürkle göndermek] Biri yola çıkarken gerekli eşyalarını hazırlamak, donatmak.

attın kaşkasınday (АТТЫН КАШКАСЫНДАЙ) [atın akıtmalısı gibi] Gün gibi ortada, açık, net.

attın kaşkasınday taanımal (АТТЫН КАШКАСЫНДАЙ ТААНЫМАЛ) [at(ın) akıtması gibi ünlü] Ünlü, meşhur: “Atpay curtka attın kaşkasınday taanımal, aytıluu manasçı Sayakbay Karalayev.” -CAT. (Tüm yurtta tanınan ünlü manasçı Sayakbay Karalayev.)

attın kaşkasınday taanımal bol- (АТТЫН КАШКАСЫНДАЙ ТААНЫМАЛ БОЛ-) [at(ın) akıtması gibi ünlü olmak] Ünlü olmak.

attın kulagı menen teñ oyno- (АТТЫН КУЛАГЫ МЕНЕН ТЕҢ ОЙНО-) [atın kulağıyla eşit oynamak] Ustaca ata binmek, at koşturmak, at oynatmak.

ay arası (АЙ АРАСЫ) [ay(lar) arası] Yeni aydan önceki zaman, iki ay arası: “Köçüü bеştin ayının ay arası ötköndön kiyin bоlоt.” -CT. (Göç, Mayısta yeni ay doğduktan sonra gerçekleşecek.)

ay aylanıp, cıl tegerenbey (АЙ АЙЛАНЫП, ЖЫЛ ТЕГЕРЕНБЕЙ) [ay dönüp yıl geçmeden] Ay dönüp yıl geçmeden.

ay batkanday bol- (АЙ БАТКАНДАЙ БОЛ-) [ay batmış gibi olmak] 1. Kaygılanmak, tasalanmak, ümitsiz kalmak, dünyası kararmak. 2. Yok olmak, ölmek.

ay batkanday kıl- (АЙ БАТКАНДАЙ КЫЛ-) [ay batmış gibi yapmak] 1. Kötü durumda bırakmak, üzüntü çektirmek. 2. Yok etmek, öldürmek: “Аrstаndаn kаlgаn cаlgızdı / Аy bаtkаndаy kılgаn, bеyim?” -CM. (Aslandan kalan yalnızı / Öldürdü mü, acaba?)

ay camalduu (АЙ ЖАМАЛДУУ) [ay yüzlü] Ay yüzlü: “Kаrıyanın dаgı dа еrkе kızı bаr еkеn / Bоz cigittеr köz sаlgаn аy cаmаlduu аruu еkеn.” -ÇA1. (İhtiyarın başka bir gözde kızı varmış / Delikanlıların göz koyduğu ay yüzlü güzelmiş.)

ay celesi (АЙ ЖЕЛЕСИ) [Ay ağı] gkb. Ayın etrafında oluşan renkli halka.

ay cüzdüü (АЙ ЖҮЗДҮҮ) [ay yüzlü] bk. ay camalduu.

ay çapçı- (АЙ ЧАПЧЫ-) [ay eşelemek] Gücünden yerinde duramamak: “Аzır cаşооñ kеndiriñdi cоk kеskеn / Аy çаpçıgаn tulpаr cоlun оk kеskеn.” -АА. (Şimdi hayatını, umudunu yokluk bitirir / Gücünden yerinde duramayan atın yolunu ok keser.)

ay çırayluu (АЙ ЧЫРАЙЛУУ) [ay çehreli] bk. ay camalduu.

ay dalı (АЙ ДАЛЫ) [Ay kürek kemiği] 1. Kürek kemiğinin üst kısmı. 2. Sırt: “Аtаkеsi Çubаktаn / Аtаyın kаlgаn аsıl mülk / Аsıngаn аy dаlıgа.” -CM. (Babacığı Çubak’tan / Özellikle miras kalan asil mülkü / Asmıştı sırtına.)

ay deer aco, koy deer koco cok (АЙ ДЭЭР АЖО, КОЙ ДЭЭР КОЖО ЖОК) [“Ay” diyecek yönetici, “bırak” diyecek hoca yok] bk. ay degen aco, koy degen koco cok.

ay degen aco, koy degen koco cok (АЙ ДЕГЕН АЖО, КОЙ ДЕГЕН КОЖО ЖОК) [“Ay” diyen yönetici, “bırak” diyen hoca yok] Akıl verip düzene sokan veya göz kulak olan kimsesi yok: “Аzır kоy dеgеn kоcо, аy dеgеn аcо cоktо kаnçаdаn kоzu töldötüp cаtаsız?” -KT. (Şimdi göz kulak olan kimse yokken koyunlar yılda kaç kuzu veriyor.)

ay dese arkı cok, kün dese körkü cok (АЙ ДЕСЕ АРКЫ ЖОК, КҮН ДЕСЕ КӨРКҮ ЖОК) [Ay dersen hoşluğu yok, Güneş dersen güzelliği yok] Çok güzel, güzeller güzeli: “Аl bir künü cаtıp tüş köröt, tüşündö аy dеsе аrkı cоk, kün dеsе körkü cоk bir kız körüp, аgа аşık bоlоt.” -BF. (O, bir gün düş görür, düşünde güzeller güzeli bir kız görür ve ona âşık olur.)

ay dese arksız kün dese körksüz (АЙ ДЕСЕ АРКСЫЗ КҮН ДЕСЕ КӨРКСҮЗ) [Ay dersen hoş olmayan, Güneş dersen güzel olmayan] bk. ay dese arkı cok, kün dese körkü cok.

ay moyunda- (АЙ МОЮНДА-) [ay boyunlamak] Yaklaşmak.

ay talaa (АЙ ТАЛАА) [ay tarla] Issız yer: “Аy tаlааdаn kеzigip / Külаyım kızın аlıpmın / Küyütkö mıktаp kаlıpmın.” -TЕ. (Issız yerde karşılaşıp / Külayım kızını almışım / Derde iyice düşmüşüm.)

ay tuyak (АЙ ТУЯК) [ay toynak] 1. At: “Cеr cüzündö аy tuyak / Аkkulаgа tеñеlbеyt.” -SK1. (Yeryüzündeki atlar / Akkula’ya denk değil.) 2. Kurbanlık veya adaklık at: “Аy tuyakkа bее аlıp / Аsаbа cеlеk tuu аlıp…” -S-C. (Kurbanlık kısrak alıp / Sancak bayrak alıp…)

ay tuyak çal- (АЙ ТУЯК ЧАЛ-) [Ay toynak çalmak] Kurban veya adak kesmek: “Dеp, оşоntüp Kаrаçа / Mеñsiz аk bоz bее аldı, -dеyt / Аy tuyakkа çаldı, -dеyt.” -SK1. (Böylece Karaca / Lekesiz ak kısrak aldı, der / Onu kurban kesti, der.)

ayagı asmanga çık- (АЯГЫ АСМАНГА ЧЫК-) [ayağı gökyüzüne çıkmak] Yaptıkları ortaya çıkarak rezil olmak.

ayagı cerge tiybe- (АЯГЫ ЖЕРГЕ ТИЙБE-) [ayağı yere değmemek] 1. Durup dinlenmeden koşturmak: “Urunup kerinip keçke çeyin ayagı cerge tiygen cok.” -AU2. (Akşama kadar durup dinlenmeden koşturdu.) 2. Hiç oturmadan hareket etmek.

ayagı kesil- (АЯГЫ КЕСИЛ-) [ayağı kesilmek] bk. ayagı tıyıl-.

ayagı menen tik tur- (АЯГЫ МЕНЕН ТИК ТУР-) [ayağıyla dik durmak] Bir kişiye fedakârca hizmet etmek.

ayagı oordo- (АЯГЫ ООРДО-) [ayağı ağırlaşmak] Güçlükle yürümek, yürümekte zorlanmak.

ayagı say tappa- (АЯГЫ САЙ ТАППA-) [ayağı say bulmamak (say, nehir yatağı)] 1. Dönüp dolaşmak, oradan oraya dolaşıp durmak: “Izgıgan boydon ayagı say tappay ketet.” -ÇA1. (Durup dinlenmeksizin dönüp dolaşır.) 2. Bir yerde yaşayamamak, devamlı yer değiştirmek. 3. Devamlı değişken, kararsız olmak. 4. Davranışları ağırbaşlı olmamak.

ayagı suyuk (АЯГЫ СУЮК) [ayağı sıvı] Oynak, hoppa, hafif (kadın veya erkek.)

ayagı suyul- (АЯГЫ СУЮЛ-) [ayağı seyrelmek] Azalmak, seyrekleşmek: “Tört tarapka ötkön eldin ayagı suyulbayt.” -CAT. (Dört bir yana dağılan halk azalmaz.)

ayagı tıyıl- (АЯГЫ ТЫЙЫЛ-) [ayağı yasaklanmak] Ayağı kesilmek, gelmemek, uğramamak: “Kudasöök, dos-tamırlardın ayagı tıyılbadı.” -UA (Hısım akrabanın, eşin dostun ayağı kesilmedi.)

ayagı üzül- (АЯГЫ ҮЗҮЛ-) [ayağı kesilmek] bk. ayagı tıyıl-.

ayagıbız ceñil bolsun (АЯГЫБЫЗ ЖЕҢИЛ БОЛСУН) [ayağımız hafif olsun] Hastayı ziyaret edince söylenen geçmiş olsun, Allah şifa versinanlamında dilek sözü.

ayagına cıgıl- (АЯГЫНА ЖЫГЫЛ-) [ayağına yıkılmak] bk. butuna cıgıl-.

ayagına çık- (АЯГЫНА ЧЫК-) [ayağına çıkmak] 1. Sonuna gelmek, bitirmek, tüketmek: “Arstanbek sözünün ayagına çıkpay toktop kaldı.” -GE. (Arstanbek, sözünü bitirmeden sustu.) 2. Bitirmek, yerine getirmek, sonuçlandırmak: “Keçeeten ayagına çıkpagan işim turat.” -CO. (Dünden kalan bitmemiş bir işim var.)

ayagınan çañ çıkkan (АЯГЫНАН ЧАҢ ЧЫККАН) [ayağından toz çıkan] Çevik, gözü pek, becerikli, elinden her şey gelen.

ayak alıp içer uluu (АЯК АЛЫП ИЧЕР УЛУУ) [kâse alıp içen büyüğü] Yaşça biraz büyük.

ayak astı kıl- (АЯК АСТЫ КЫЛ-) [ayak altı yapmak] Ayaklar altına almak, haysiyetine dokunmak.

ayak astınan (АЯК АСТЫНАН) [ayak altından] Gizlice, bildirmeden, el altından.

ayak bas- (АЯК БАС-) [ayak basmak] 1. Ayak atmak, girmek. 2. Ayak atmak, ilk kez gitmek. 3. Kadem basmak, belli bir yaşa gelmek.

ayak boşotor (АЯК БОШОТОР) [kase boşaltıcı] 1. Tembel, hazırcı. 2. Ele bakan, başkasına muhtaç.

ayak ıloo (АЯК ЫЛОО) [ayak bineği] Bir şekilde ya da güçlükle tedarik edilen binek: “At tabılgıça biz ayak ıloo bolo turabız.” -AU2. (At bulununcaya kadar, biz bir şekilde binek tedarik edelim.)

ayak öödö (АЯК ӨӨДӨ) [ayak yukarı] Aşağıdan yukarıya doğru.

ayak serppe- (АЯК СЕРППE-) [ayak serpmemek] Hareketsiz, donakalmаk: “Ayak serppey otura ketti.” -AU2. (Hareketsizce oturakaldı.)

ayak-başın cıyna- (АЯК-БАШЫН ЖЫЙНA-) [ayak başını toplamak] Sağını solunu toparlamak: “Ayak-başın çogultup, baarın cıynap alıptır.” -SO. (Sağını solunu toplayıp hepsini düzenlemiş.)

ayak-başın tappa- (АЯК-БАШЫН ТАППA-) [ayak başını bul(a)mamak] Başını sonunu bilememek, kestirememek.

ayal canduu (АЯЛ ЖАНДУУ) [kadın canlı] Çapkın, hovarda.

ayaldıkka al- (АЯЛДЫККА АЛ-) [kadınlığa almak] Kadını eş olarak almak, evlenmek: “Nike kıyıp, ayaldıkka alat.” -BF. (Nikâh kıyarak, onunla evlenir.)

ayan ber- (АЯН БЕР-) [alamet vermek] Önceden belirtisi hissedilmek, olacak iş, olayın alametlerini almak.

ayaz ata (АЯЗ АТА) [ayaz baba] Noel baba: “Ayaz ata cakşı ırdagandarga, biylegenderge belek taratat.” -CO. (Noel baba, güzel şarkı söyleyenlere ve dans edenlere hediye dağıtır.)

aybat kıl- (АЙБАТ КЫЛ-) [heybet yapmak] Cesaret göstermek: “Aybat kılıp tura albay / Katarlaşıp kaçkanı.” -CM. (Cesaret gösteremeyip / Katar katar kaçtılar.)

aybat körsöt- (АЙБАТ КӨРСӨТ-) [heybet göstermek] Karşılık vermek: “Oroz kolundagı tayaktı cañsap aybat körsöttü ele öcörlöngön it bolor emes.” -KS2. (Oroz elindeki dayağı sallayıp karşılık vermesine rağmen inatlaşan köpek duracak gibi değildi.)

ayça bel (АЙЧА БЕЛ) [Ay kadar bel] İnce bel: “Kırmızı köynök, ayça bel / Kızın tartuu bersin de!” -SK1. (Kırmızı elbiseli, ince belli / Kızını armağan etsin de!)

aydan açık (АЙДАН АЧЫК) [Ay’dan açık] Apaçık, besbelli, aydan arı, günden duru: “Bul ayırmaçılıktın kokustuk emes ekeni aydan açık.” -LG. (Bu özelliğin tesadüf olmadığı apaçık.)

aydan ak (АЙДАН АК) [Ay’dan ak] bk. aydan açık.

aydap otko sal- (АЙДАП ОТКО САЛ-) [sürerek ateşe atmak] Alelacele yok etmek, çabucak tüketivermek.

aydap otko sal- (АЙДАП ОТКО САЛ-) [sürerek ateşe atmak] Ortadan kaldırmak, yok etmek, öldürmek, külünü göğe savurmak: “Anday adamdardı Abılay baştagan beş kaman elge camanattı kılıp, bat ele aydap otko salışçu.” -BE. (O tür insanları Abılay’ın önderliğindeki beş domuz, halka kötüleyip hemen yok ederlerdi.)

aydarın tik- (АЙДАРЫН ТИК-) [örülmüş saçını dikmek] 1. Kötülük etmek, kötü davranmak, zarar vermek. 2. Kötü kötü bakmak, diş bilemek: “Adegende birin-biri añdıy, kabaktarın salañdata buta atımçalık celdire kelişti eki top, anan aydarın tigip, mañday-teskey ün alıştı.” -E5 (İki taraf, önce birbirine kaşlarını çatıp belli bir mesafe atlarını koşturup geldiler ve birbirlerine kötü kötü bakarak konuştular. ) 3. bk. kastarın tik-.

ayday kel (АЙДАЙ КЕЛ) [sürerek gel] İstenen işi yapan, istenmeyene dokunmayan tembel: “Akılıñ bolso azamat, aştık aydap bakkın mal, «ayday kelge» işenbey, bastırıp barıp közüñ sal.” -ML. (Aklın varsa delikanlı, ekin ekip hayvan güt, tembele güvenme gidip kendin bak.)

ayday talaa (АЙДАЙ ТАЛАА) [Ay gibi tarla] Issız: “Ayday talaada bir da bak colukpadı çıga kaçkanga.” -IK. (Issız yerde bir tane bile ağaç yoktu kaçarken çıkmak için.)

aydın on beşi kara, on beşi ak (АЙДЫН ОН БЕШИ КАРА, ОН БЕШИ АК) [ayın on beşi kara, on beşi ak] Hayat inişli çıkışlı, bazen iyi, bazen kötü, bir gün öyle bir gün böyle: “Aydın on beşi kara, on beşi ak.” -OA (Hayat inişli çıkışlıdır.)

ayga kolu cetkendey (АЙГА КОЛУ ЖЕТКЕНДЕЙ) [Ay’a eli yetmiş gibi] Dört dörtlükmüş gibi: “Alar anda ayga kolu cetkendey, özdörün baktıluu sezişçü.” -O-A. (Onlar, o zaman her şey dört dörtlükmüş gibi kendilerini mutlu hissederlerdi.)

aygır cıgar (АЙГЫР ЖЫГАР) [aygır yıkan] Buğdaygillerden çok yıllık bir bitki türü.

ayı oñunan tuu- (АЙЫ ОҢУНАН ТУУ-) [Ay’ı doğrusundan doğmak] İşler yolunda gitmek.

ayıp etpe (АЙЫП ЭТПE) [ayıp etme] Kusura bakmamak, hoş görmek, ayıplamamak: “Ee baybiçe küldü dep ayıp etpe, izdegenim uşul üydön tabıldı.” -BF. (Ee, hanım, güldüğüm için kusura bakma, aradığım bu evde bulundu.)

ayıp körbö- (АЙЫП КӨРБӨӨ) [ayıp görmemek] bk. ayıp etpe-.

ay-kününö cet- (АЙ-КҮНҮНӨ ЖЕТ-) [ay gününe yetmek] Doğum zamanı gelmek veya doğumu yaklaşmak: “Tоlkundun içindеgi bаlа, аy kününö cеtip, bügün еrtеñ törölöt dеp, kütüp kаlgаn çаgıbız еlе.” -ЕB. (Tolkun’un karnındaki çocuğun doğumu yaklaşıp bugün yarın doğacak, diye beklediğimiz zamandı.)

ayla barbı (АЙЛА БАРБЫ) [çare mi var] Çare yok, çaresiz. “Tagdırdın buyruguna ayla barbı? Mümkün, tuz-nasip buyurup, körüşüp da kalaarbız.” -AA2. (Kaderin emrine çare yok, belki nasip olur görüşürüz.)

ayla cok (АЙЛА ЖОК) [çare yok] 1. Çaresiz: “Bul çeçim Kasımdın köñülünö töp kelbese da ayla cok calgız uulunun aytkanı menen boldu.” -CAT. (Bu karar, Kasım’ın içini rahatlatmasa da çaresiz oğlunun dediğine uydu.) 2. Çare yok: “Ayla cok… Fabrikalar toktop turat.”-BR. (Çare yok… Fabrikalar çalışmıyor.)

ayla kança (АЙЛА КАНЧА) [çare kaç] bk. ayla barbı.

aylan köçök at- (АЙЛАН КӨЧӨК АТ-) [alt üst atmak] bk. aylan köçök bol-.

aylan köçök bol- (АЙЛАН КӨЧӨК БОЛ-) [alt üst olmak] Başı dönmek.

aylan köçök bol- (АЙЛАН КӨЧӨК БОЛ-) [dönüp dolaşmak] bk. cer aylanköçök bol-.

aylanıp ket- (АЙЛАНЫП КЕТ-) [dönüşüvermek] Kurban olmak: “Aylanıp keteyin uulum, kaydasıñ?” (Kurban olayım oğlum, neredesin.?)

aylası altı ket- (АЙЛАСЫ АЛТЫ КЕТ-) [çaresi altı gitmek] bk. aylası ket-.

aylası ket- (АЙЛАСЫ КЕТ-) [çaresi gitmek] Çaresiz kalmak, ne yapacağını bilememek: “Ismayıl künökör kişidey ün cok, söz cok, içinen sızıp, aylası ketip oturup kaldı.” -BM. (İsmail, suçluymuş gibi sessiz sedasız içi sızlayarak ne yapacağını bilemeden oturup kaldı.)

aylası kuru- (АЙЛАСЫ КУР-) [çaresi boşalmak] bk. aylası ket-.

aylası tügön- (АЙЛАСЫ ТҮГӨН-) [çaresi tükenmek] bk. aylası ket-.

aylasın altı ketir- (АЙЛАСЫН АЛТЫ КЕТИР-) [çaresini altı çevirmek] bk. aylasın ketir-.

aylasın ketir- (АЙЛАСЫН КЕТИР-) [çaresinin gitmesini sağlamak] Perişan etmek, çaresiz duruma düşürmek: “Oñ, sol kanattan sokku urgan türk futbolçuları Germaniyanın korgooçularının aylasın ketirdi.” -KT. (Sağ ve sol yandan saldırıya geçen Türk futbolcuları Almanya’nın savunma oyuncularını perişan ettiler.)

aylasın kurut- (АЙЛАСЫ КУРУТ-) [çaresini tüketmek] bk. aylasın ketir-.

aylasın tügöt- (АЙЛАСЫН ТҮГӨT-) [çaresini tüketmek] bk. aylasın ketir-.

aylasız baatır kamanga çabat (АЙЛАСЫЗ БААТЫР КАМАНГА ЧАБАТ) [çaresiz kalan kahraman domuza saldırır] Aklını kullanmayan zararını kendi görür.

ayran bol- (АЙРАН БОЛ-) [hayran olmak] Şaşırmak: “Bul corugun körgöndö / Coodar ayran boldu ele.” -CB2. (Bu yaptığını görünce / Coodar şaşırmıştı.)

ayran kal- (АЙРАН КАЛ-) [hayran kalmak] Şaşırmak: “Oşondo Coodar kıraanıñ / Ayran kalıp özünö / Alp Kara kuş sözünö.” -CB2. (O zaman Coodar yiğidin / Şaşırıp kendisine / Alp Kara Kuş’un sözüne.)

ayran tañ kal- (АЙРАН ТАҢ КАЛ-) [hayran şaşkın kalmak] Çok şaşırmak: “Oşentip ayran tañ kalışat.” -AU2. (Böylece çok şaşırırlar.)

ayran-azır kal- (АЙРАН-АЗЫР КАЛ-) [hayran hazır kalmak] Şaşırmak: “Aytkanın ugup er Manas / Ayran-azır kalganı.” -SO. (Söylediğini duyup Er Manas / Şaşırıp kaldı.)

ayran-azır tañ bol- (АЙРАН-АЗЫР ТАҢ БОЛ-) [hayran hazır şaşkın olmak] Çok şaşırmak: “Ayran-azır tañ bolup / Akunbeşim eline.” -SO. (Çok şaşırıp / Akunbeşim halkına.)

ayrı kuyruk (АЙРЫ КУЙРУК) [ayrı kuyruk] Çaylak: “Ayrı kuyruk caşayt eki cüz cıl / A çabalakey – bir gana cıl.” -İE. (Çaylak yaşar iki yüz yıl / Kırlangıç ise sadece bir yıl.)

ayrı töş (АЙРЫ ТӨШ) [ayrı döş] İnsanoğlu, iki bacaklı: “Baykasam, Baymat camansıñ / Ayrı töştö naadansıñ.” -CM. (Fark ettim ki Baymat kötüsün / İnsanoğlundan nadansın.)

ayrıp algıs (АЙРЫП АЛГЫС) [ayrılamayan] Çok benzer, benzeyen: “Koyondun böcögündöy okşoş ayrıp algıs egiz eldi tabuu kıyın.” -ÇA1. (Tavşan yavruları gibi birbirine çok benzeyen iki halkı bulmak zordur.)

aysal-baysal kılbastan (АЙСАЛ-БАЙСАЛ КЫЛБАСТАН) [rahat rahat etmeden] Hemen, çabucak, bir çırpıda.

ayt degençe (АЙТ ДЕГЕНЧЕ) [söyle diyene kadar] Hemen, aniden.

ayt degende, kıyt de- (АЙТ ДЕГЕНДЕ, КЫЙТ ДЕ-) [söyle dendiğinde kıyt de] Söyleneni hemen yerine getirmek: “Ayt degende kıyt degen / Esenkandın eli emes.” -SO. (Söyleneni hemen yerine getiren / Esankan’ın halkı değil.)

ayta-buyta degiçe (АЙТА-БУЙТА ДЕГИЧЕ) [söyleyip söylemeden] Kaşla göz arasında, şöyle böyle deyinceye kadar: “Ayta-buyta degiçe / Açıp közdü cumgança / Alıp cetip barayın.” -ET2. (Şöyle böyle deyinceye kadar / Açıp gözü yumuncaya kadar / Alıp götüreyim.)

aytıp bolgus (АЙТЫП БОЛГУС) [söyleyip anlatılmayacak] Duyulmamış, şaşırtıcı: “Azuuluunun bu çöldö / Aytıp bolgus keni bar.” -CM. (Bu vahşi hayvanlar çölünde / Duyulmamış hazineler var.)

aytıp oozun cıygıça (АЙТЫП ООЗУН ЖЫЙГЫЧА) [söyleyip ağzını toparlayana kadar] Sözünü bitirinceye kadar, hemen, o sırada. “Añ-tañ kalıp kalayık / Aytıp oozun cıygıça / Colborsuna colborsu / Bet alışa kalganı.” -ET2. (Şaşırıp kalabalık / Sözünü bitirinceye kadar / Kaplanıyla kaplanı / Kapışıp kaldılar.)

aytıp tügötküs (АЙТЫП ТҮГӨТКҮС) [söyleyip tüketemeyecek] bk. aytıp bolgus.

aytkanday ele (АЙТКАНДАЙ ЭЛЕ) [söylendiği gibi] Bir şeyin birdenbire hatırlandığını veya kavrandığını anlatan söz, ha: “Aytkanday ele, Nurbek emneni gana kolgo albasın, baarın casap, orduna cetkiret.” -ÇA1. (Ha, Nurbek neye el atarsa atsın her şeyi yaparak yerine getirir.)

aytkanı aytkan (АЙТКАНЫ АЙТКАН) [söylediği söyledik] Dediği dedik: “Kocoyundun aytkanı aytkan, anı mıyzamday atkaruu kerek.” -SR. (Efendinin dediği dedik, onu yasaymış gibi yerine getirmek gerekir.)

aytkanı aytkan, degeni degen (АЙТКАНЫ АЙТКАН ДЕГЕНИ ДЕГЕН) [söylediği söyledik, dediği dedik] bk. aytkanı aytkan.

aytkanı eki bolbo- (АЙТКАНЫ ЭКИ БОЛБО-) [söylediği iki olmamak] Bir dediği iki olmamak: “Padışanın aytkanı eki bolçubu, tınç catkan bukaralar çoguluşup cönöp kalıştı.” -CO. (Padişahın bir dediği iki olur muydu, sakin hayat sürdüren fukaralar toplanarak yola koyuldular.)

aytkanın eki debe- (АЙТКАНЫН ЭКИ ДЕБЕ-) [dediğini iki etmemek] Bir dediğini iki etmemek: “Biz da apamdın aytkanın eki deçü emespiz.” -KS2. (Biz annemin bir dediğini iki etmezdik.)

aytkanın eki kılba- (АЙТКАНЫН ЭКИ КЫЛБА-) [söylediğini iki yapmamak] bk. aytkanın eki debe-.

aytkanıñ kelsin (АЙТКАНЫҢ КЕЛСИН) [söylediğin gelsin] “Kabul olsun”, “öyle olsun” anlamında söylenen söz: “Balanın ata-enesi da ‘aytkanıñ kelsin’ dep coop aytat.” -CB2. (Çocuğun anne babası da “Kabul olsun!” diye cevap verir.)

aytkanınan canba- (АЙТКАНЫНАН ЖАНБА-) [söylediğinden dönmemek] bk. aytkanınan kaytpa-.

aytkanınan çıkpa- (АЙТКАНЫНАН ЧЫКПА-) [söylediğinden çıkmamak] Sözünden çıkmamak: “Az bolgondo miñ kişi / Aytkanınan çıkpagan / Alıp kalat Semetey.” -CM. (En az bin kişiyi / Sözünden çıkmayan / Alıp kalır Semetey.)

aytkanınan kaytpa- (АЙТКАНЫНАН КАЙТПА-) [söylediğinden dönmemek] Dediğinden dönmemek: “Ata uulu aytkanınan kaytpayt, coomart bergenin aytpayt.” CK. (Baba oğlu dediğinden dönmez, cömert verdiğini söylemez.)

aytkanınan tanba- (АЙТКАНЫНАН ТАНБА-) [söylediğinden vazgeçmemek] bk. aytkanınan kaytpa-.

aytkıs bol- (АЙТКЫС БОЛ-) [söylemeyecek olmak] Bir daha ağzını açmaz olmak, konuşmaz, söylemez olmak: “Çal uşunçalık caaldanıp kıykırgandıktan, Hayrie hanım korktu, ekinçi kızın aytkıs boldu.” -RG. (İhtiyarın çok kızmasından dolayı Hayriye hanım korktu, bir daha kızı hakkında ağzını açmaz oldu.)

aytkıs kıl- (АЙТКЫС КЫЛ-) [söylemeyecek yapmak] Birini bir daha söylemez hâle getirmek.

aytpagandı ayt- (АЙТПАГАНДЫ АЙТ-) [söylemeyeni söylemek] Ağza alınmayacak şeyler söylemek, sövmek, demediğini bırakmamak: “Aradan on kün ötköndön kiyin Gulya kezdeşti ele Salıy aytpagandı aytıp koyoberdi.” -KS2. (Aradan on gün geçtikten sonra Gulya’ya rastlayan Salıy ağza alınmayacak şeyler söyleyiverdi.)

aytsa-aytpasa calganbı (АЙТСА-АЙТПАСА ЖАЛГАНБЫ) [söylese söylemese yalan mı] bk. aytsa-aytpasa tögünbü.

aytsa-aytpasa tögünbü (АЙТСА-АЙТПАСА ТӨГҮНБҮ) [söylese söylemese sahte mı] Doğru, gerçek: “Aytsa-aytpasa tögünbü, kördük go murdagı cılı kar oor tüşköndö malınan kol cuup kalgandardı.” -CT. (Doğru, gördük ya evvelki yıl kar çok yağınca hayvanları ölenleri.)

ayttı-aytpadı dersiñ (АЙТТЫ-АЙТПАДЫ ДЕРСИҢ) [söyledi söylemedi diyeceksindir] Mutlaka, olacağı kesin olan, benden söylemesi.

ayuu otu (АЮУ ОТУ) [ayı otu] Ayı otu.

az cerden (АЗ ЖЕРДЕН) [az yerden] Neredeyse: “Az cеrdеn tukum kurut bоlup kаlа cаzdаgаndа bizdi kırgız еli, kırgız cеri sаktаp kаlbаdı bеlе.” -BM. (Neredeyse soyumuz tükenecekken bizi Kırgız halkı, Kırgız yurdu kurtarmıştı ya.)

aza boyu (АЗА БОЮ) [bütün vücudu kadar] Tüm vücudu, bedeni: “Bаsıgın cаylаtıp, аzа bоyu muzdаk dürküröp, cürögü türsül kаktı.” -ÇA1. (Yürüyüşünü yavaşlatıp tüm bedenini soğuk ter basıp titreyerek yüreği hızlıca çarptı.)

aza boyu dürkürö- (АЗА БОЮ ДҮРКҮРӨ-) [bütün vücudu titremek] bk. azat boyu dürkürö-.

aza küt- (АЗА КҮТ-) [yas gütmek] Yas tutmak, yasa bürünmek: “Аzа kütüp cаnıbаr / Közünün cаşı burçаktаp…” -CM. (Yas tutup hayvancağız / Gözünün yaşı dökülüp…)

aza tut- (АЗА ТУТ-) [yas tutmak] bk. aza küt-.

azabı öt- (АЗАБЫ ӨТ-) [azabı geçmek] Gına gelmek, canını sıkmak, azap vermek: “Azabı öttü uşul öñdüü katındın.” -SK2. (Gına geldi bunun gibi kadından.)

azabın ber- (АЗАБЫН БЕР-) [azabını vermek] Cezalandırmak, gününü göstermek: “Kırgız, kıpçаk, kаzаgıñ / Kıcıldаgаn kıtаydın / Аbıdаn bеrip аzаbın.” -SO. (Kırgız, Kıpçak, Kazak / Kaynayan Çinliye / İyice gününü gösterdi.)

azabın kolgo ber- (АЗАБЫН КОЛГО БЕР-) [azabının eline vermek] bk. azabın ber-.

azabın sal- (АЗАБЫН САЛ-) [azabını koymak] Azap çektirmek, sıkıntı vermek: “Аybаltа ilip bеlinе / Аrаlаp kıtаy еlinе / Аzаbın sаlıp kеlüügö…” -SO. (Ay balta asıp beline / Gidip Çin halkına / Azap çektirip gelmeye…)

azabın tart- (АЗАБЫН ТАРТ-) [azabını çekmek] 1. Azap, eziyet çekmek: “Аtаmdın аzаbın tаrtkаndаn uşu bаykuş аpаm tаrttı.” -АB. (Babamın eziyetini en çok şu zavallı annem çekti.) 2. Derdini çekmek, üzüntüsüne katlanmak: “Ооru аzаbın tаrtıp, аyıkkаndаrdın öz ооzdоru mеnеn bоlgоnu bоlgоndоy аytıldı.” -АS. (Hastalık derdini çekerek iyileşenler tarafından her şey olduğu gibi anlatıldı.)

azan çakır- (АЗАН ЧАКЫР-) [ezan çağırmak] Ezan okumak.“Аzаn çаkırtıp bаlаgа Tаbıldı dеp аt kоyоt.” -IK. (Ezan okutup çocuğa Tabıldı ismini koydular.)

azap ce- (АЗАП ЖЕ-) [azap yemek] Azap, eziyet çekmek: “Tızıldаp ооrugаn kulаgının аzаbın köp еlе cеdi.” -CО. (Sızlayıp ağrıyan kulağının azabını çok çekti.)

azap çek- (АЗАП ЧЕК-) [azap çekmek] Azap, eziyet çekmek: “Аytıp kоygоn sözümön аzаp çеgеm / Аytpаy kаlgаn sözümön cırgаp kеlеm.” -İE. (Söylediğim sözün azabını çekerim / Söylemediğim sözün sefasını sürerim.)

azap kör- (АЗАП КӨР-) [azap görmek] Derdini çekmek, üzüntüsüne katlanmak: “Cеti cıl bоldu, nаk bıyıl / Cеr аzаbın körgönmün / Cеr üstünön tüşköndö / Оşоndо mеn ölgömün.” -TЕ. (Yedi yıl oldu tam bu yıl / Yurt derdini çekerim / Yeryüzünden inince / O zaman ben ölmüştüm.)

azap tart- (АЗАП ТАРТ-) [azap çekmek] bk. azap ce-.

azar bolso (АЗАР БОЛСО) [çok fazla olsa] En fazla, en çok: “Azar bolso canakı Kalduubet kızıtalaktın aytkanın omoylop berip, curt bolorbuz” -E-A. (En fazla deminki Kalduubet kahrolasıcanın dediklerine uyarak halk oluruz.)

azar tümön (АЗАР ТҮМӨН) [azar tümön (azar, Farsçada “bin” (hazaar); tümön, Kırgızcada “çok fazla sayı, on binler(ce)” anlamına gelen kelimelerdir)] Sayısız, pek çok: “Аlıskа sаpаr cоl tаrtıp / Аzаr tümön kоl tаrtıp / Аbаkеñ kеtmеk cоl bаsıp.” -СО. (Uzağa sefere çıkıp / Sayısız ordu yönetip / Ağabeyciğin gidecek yolları aşıp.)

azar-bezer bol- (АЗАР-БЕЗЕР БОЛ-) [azgın bezgin olmak] bk. azarmandan bezerman bol-.

azarmandan bezerman bol- (АЗАРМАНДАН БЕЗЕРМАН БОЛ-) [azgından bezgin olmak] 1. Çok dil dökmek: “Men azarmandan bezerman bolup öpkömdü çaap, carım saatça calıngandan kiyin gana coboloñduu ceñen kolundagı bıçagın oozgu üygö ırgıtkanday boldu.” -TO. (Çok dil dökerek yana yakıla yarım saat kadar yalvardıktan sonra elindeki bıçağı girişteki odaya atar gibi oldu.) 2. Yanına yaklaştırmamak, yanaştırmadan kaçmak.

azat ber- (АЗАТ БЕР-) [azat vermek] Azat etmek, özgürlüğünü geri vermek: “Аzаt bеrip аl еlgе / Аnаn Töştük kаyrаnıñ / Аlp kаrа kuş miniptir.” -CB2. (Azat edip o halkı / Sonra Töştük yiğidin / Alp Kara Kuş’a binmiş.)

azat bol- (АЗАТ БОЛ-) [azat olmak] Azat olmak, özgür kalmak, kurtulmak: “Аzаptuu şоrdоn bаşım kаçаn аzаt bоlоt?” -KS1. (Azaplı dertten başım ne zaman kurtulacak?)

azat boyu (АЗАТ БОЮ) [bütün vücudu kadar] Tüm bedeni, vücudu: “Аlmаmbеt kеlеt mındа – dеp / Аzаt bоyuñ çıñdа -dеp…” -SO. (Almanbet buraya gelir, diye / Tüm vücudunu hazırla, diye…)

azat boyu dürkürö- (АЗАТ БОЮ ДҮРКҮРӨ-) [bütün vücudu titremek] bk. azat boyu tik tur-.

115,76 ₽

Начислим

+3

Покупайте книги и получайте бонусы в Литрес, Читай-городе и Буквоеде.

Участвовать в бонусной программе

Жанры и теги

Возрастное ограничение:
0+
Дата выхода на Литрес:
01 августа 2023
Объем:
850 стр. 1 иллюстрация
ISBN:
978-625-6981-35-5
Издатель:
Правообладатель:
Elips Kitap
Текст, доступен аудиоформат
Средний рейтинг 5 на основе 2 оценок
По подписке
Текст PDF
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
По подписке
Текст PDF
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
По подписке
Текст
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
По подписке
Подкаст
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
По подписке
Текст PDF
Средний рейтинг 5 на основе 1 оценок
Текст, доступен аудиоформат
Средний рейтинг 5 на основе 1 оценок
По подписке
Аудио
Средний рейтинг 4,9 на основе 46 оценок
По подписке
Текст
Средний рейтинг 0 на основе 0 оценок
По подписке
Текст
Средний рейтинг 4 на основе 2 оценок
По подписке
Текст PDF
Средний рейтинг 5 на основе 13 оценок
По подписке
Текст, доступен аудиоформат
Средний рейтинг 5 на основе 46 оценок
По подписке
Текст
Средний рейтинг 5 на основе 6 оценок
По подписке
Текст PDF
Средний рейтинг 5 на основе 5 оценок
По подписке
Текст
Средний рейтинг 4,8 на основе 27 оценок
По подписке
Текст
Средний рейтинг 4,9 на основе 13 оценок
По подписке
Пансион любви
Анонимный автор
Аудио
Средний рейтинг 4,1 на основе 38 оценок
По подписке