Öldürme Nedeni

Текст
0
Отзывы
Читать фрагмент
Отметить прочитанной
Как читать книгу после покупки
Öldürme Nedeni
Шрифт:Меньше АаБольше Аа

ÖLDÜRME NEDENİ

(BİR AVERY BLACK POLİSİYE ROMANI – 1. KİTAP)

B L A K E P I E R C E

Blake Pierce

Blake Pierce en çok satan kitaplar arasına girmiş, RILEY PAGE gizem serisine ait, KAYBEDİLEN (kitap #1), ALINAN (kitap #2) ve YALVARAN (kitap #3) isimli gerilim kitaplarının yazarıdır. Blake Pierce aynı zamanda MACKENZIE WHITE gizem serisini de kaleme almıştır.

Tutkulu bir okur ve yaşamı boyunca gizem serilerinin hayranı olan Blake sizlerden gelecek yorumlardan mutluluk duyacaktır. www.blakepierceauthor.com sitesine girerek iletişime geçebilir ve yazar hakkında daha detaylı bir bilgiye sahip olabilirsiniz

Telif hakkı © 2016 Blake Pierce’a aittir. Tüm hakları saklıdır. 1976 tarihli ABD Telif Yasası dâhilinde izin verilmediği sürece, bu eserin hiçbir kısmı hiçbir şekilde veya yolla çoğaltılamaz, dağıtılamaz veya aktarılamaz veya yazarın önceden izni alınmaksızın bir veritabanında veya kurtarma siteminde muhafaza edilemez. Bu e-kitap sadece kişisel eğlence amaçlıdır. Bu e-kitap başkalarına tekrardan satılmaz veya verilemez. Bu kitabı bir başka kişiyle paylaşmak isterseniz, lütfen her kişi için bir kopyasını daha satın alınız. Bu kitabı okuyorsanız ve kendiniz satın almadıysanız, ya da sadece sizin kullanımız için satın alınmadıysa, lütfen iade ediniz ve kendi kopyanızı satın alınız. Bu yazarın emeklerine saygı duyduğunuz için teşekkür ederiz. Bu eser bir kurgudur. İsimler, karakterler, iş yerleri, kuruluşlar, yerler, olaylar ve vakalar ya yazarın hayal gücünün ürünüdür, ya da kurgusal olarak kullanılmıştır. Sağ ya da ölü gerçek kişilerle olan benzerlikler tamamıyla tesadüfîdir. Kapak tasarımının telif hakkı miljko’ya aittir ve iStock.com’dan lisansı alınarak kullanılmıştır.

BLAKE PIERCE KİTAPLARI

RILEY PAIGE GİZEM SERİSİ

KAYBEDİLEN (Kitap #1)

ALINAN (Kitap #2)

YALVARAN (Kitap #3)

MACKENZIE WHITE GİZEM SERİSİ

ÖLDÜRMEDEN ÖNCE (Kitap #1)

AVERY WHITE POLİSİYE SERİSİ

ÖLDÜRME NEDENİ (1. KİTAP)

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ

İKİNCİ BÖLÜM

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

BEŞİNCİ BÖLÜM

YEDİNCİ BÖLÜM

SEKİZİNCİ BÖLÜM

DOKUZUNCU BÖLÜM

ON BİRİNCİ BÖLÜM

ON İKİNCİ BÖLÜM

ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

ON BEŞİNCİ BÖLÜM

ON YEDİNCİ BÖLÜM

ON SEKİZİNCİ BÖLÜM

ON DOKUZUNCU BÖLÜM

YİRMİNCİ BÖLÜM

YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM

YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM

YİRMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

YİRMİ BEŞİNCİ BÖLÜM

YİRMİ ALTINCI BÖLÜM

YİRMİ YEDİNCİ BÖLÜM

YİRMİ SEKİZİNCİ BÖLÜM

YİRMİ DOKUZUNCU BÖLÜM

OTUZ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

OTUZ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

OTUZUNCU BÖLÜM

OTUZ BİRİNCİ BÖLÜM

OTUZ İKİNCİ BÖLÜM

OTUZ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

OTUZ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

OTUZ BEŞİNCİ BÖLÜM

OTUZ ALTINCI BÖLÜM

OTUZ YEDİNCİ BÖLÜM

YİRMİ SEKİZİNCİ BÖLÜM

OTUZ DOKUZUNCU BÖLÜM

KIRKINCI BÖLÜM

ÖNSÖZ

Cindy Jenkins’in Atrium’daki kızlar birliği partisinden çıkıp gitmesi hemen hemen imkânsızdı. Elektronik flaşların yerleştirildiği ve tıklım tıklım dolu iki barın yer aldığı devasa teras katında, partiye davetli kişilerle dolu dans pistinin üstüne gösterişli ve ışıl ışıl parıldayan bir kristal top asılmıştı. Gece boyunca hem hiç kimseyle, hem de herkesle dans etmişti. Dans partnerleri gelip giderken, Cindy kestane rengi saçlarını savurmuş, kusursuz bir gülümseme fırlatmış ve karşısına gelen her dans etmek isteyen kişiye gök mavisi gözlerini dikmişti. Bu, onun gecesiydi, sadece Kappa Kappa Gamma’nın gurur duyacağı bir gece değildi; senelerce türlü zorluklar çekmiş, elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmıştı.

Geleceğinin garanti altında olduğunu biliyordu.

Son iki senesinde, kasabadaki büyük bir muhasebe şirketinde staj yapmıştı; şirket kısa bir süre önce ona hesap uzmanı yardımcısı olarak bir pozisyon teklif etmişti. Başlangıç maaşı, şık ve yeni bir gardırop oluşturması ve iş yerinden sadece birkaç sokak ötede bir daire tutmasına yetecek kadardı. Notları mı? Sınıf birincisiydi. Evet, mezun olana dek idare etmesi gerekecekti, ama Cindy ‘idare etme’ lafını bilmezdi bile. Ne işi olursa olsun her gün staja giderdi. Sloganı ‘çok çalış çok eğlen’ idi; o gece de eğlenmeye karar vermişti.

Yüksek alkollü bir kadeh ‘Dreamy Blue Slush’ içkisinden, bir Kappa Kappa Gamma tezahüratından ve bir danstan sonra, Cindy suratındaki gülümsemeyi silemez hale gelmişti. Elektronik flaşların altında ağır ağır hareket ediyordu. Saçlarını geriye atmış, senelerdir ondan bir öpücük bekleyen bir çocuğa burnunu kırıştırmıştı. Neden olmasın? diye düşündü. Minnacık bir öpücük verebilirdi; ciddi bir şey olmayacaktı. İlişkisine de zarar vermeyecekti. Sadece partideki herkese her zaman kuralları izleyen A Tipi Uslu bir kız olmadığını anlatacak bir öpücük verecekti.

Arkadaşları onu görünce, cesaret vermek için tezahürata başladılar.

Cindy nihayet kendisini çocuktan uzaklaştırdı. Dans, alkol ve sıcak en sonunda etkisini göstermeye başlamıştı. Suratındaki gülümseme kaybolmadan önce hafifçe sallandı ve düşmemek için çocuğun boynuna sarıldı.

“Bana gelmek ister misin?” diye fısıldadı çocuk.

“Bir erkek arkadaşım var.”

“Şu anda nerede?”

Doğru diyorsun, diye düşündü Cindy. Sahi, Winston neredeydi? Kızlar birliği partilerinden nefret ederdi. Bir grup ukala kız sarhoş olur ve erkek arkadaşlarını aldatır, derdi hep. Eh, diye düşündü Cindy, sanırım en sonunda doğruyu söylediğini kabul etmeliyim! Bir erkekle birlikteyken bir başka erkeği öpmek muhtemelen hayatında yaptığı en çılgınca şeydi.

Sarhoşsun, diye hatırlattı kendine. Çık git buradan.

“Gitmem gerek,” dedi peltek peltek.

“Bir dans daha?”

“Hayır,” dedi. “Gerçekten de gitmem gerek.”

Çocuk gönülsüzce yanından ayrıldı. Karşısındaki popüler Harvard son sınıf öğrencisine sevgiyle baktı ve kalabalığa doğru ilerleyerek ona el salladı.

Cindy terli bir saç tutamını kulağının arkasına sıkıştırıp bakışlarını yere eğdi ve yüzünde çok mutlu bir ifadeyle dans pistinden uzaklaştı. En sevdiği şarkı çalmaya başlayınca, arkasını döndüğü gibi sallana sallana kalabalıktan uzaklaştı.

“Hayırrrrr!” diye bağırdı gitmeye çalıştığını gören arkadaşları.

“Nereye gidiyorsun?”dedi içlerinden biri.

“Eve,” dedi Cindy ısrarla.

En yakın arkadaşı Rachel grubu yararak yanına geldi ve Cindy’nin ellerini tuttu. Kısa boylu, tıknaz ve kahverengi saçlı olan bu kız grubun ne en güzel, ne de en zeki kızıydı, ama tuttuğunu koparan ve şehvetli tabiatı nedeniyle genellikle dikkatleri üzerine çekiyordu. Her hareket ettiğinde, üstündeki incecik gümüş rengi elbisenin içinden orası burası fırlayacak gibi oluyordu.

“Gi-de-mez-sin!” dedi.

“Çok sarhoş oldum,” dedi Cindy yalvarır gibi.

“Daha Bir Nisan şakamızı bile yapmadık! Partinin en önemli anı olacak! Lütfen? Birazcık daha kalsan?”

 

Cindy erkek arkadaşını düşündü. İki senedir birlikteydiler. O gece, erkek arkadaşının dairesinde geç saatte buluşmaları gerekiyordu. Dans pistinde ona yakışmayan bir biçimde birisini öptüğü için kendisine kızdı. Bunu nasıl açıklayacağım şimdi? diye düşündü.

“Cidden gitmem gerek,” dedi. Rachel’ın aşırı erotik tavrına hitap edecek biçimde öptüğü çocuğa baktı ve “Kalırsam kim bilir neler olur?” dedi.

“Aaaa!” diye bağırdı arkadaşları.

“Kontrolden çıktı!”

“Cindy arkadaşını yanağından öpüp “Eğlenmene bak, yarın görüşürüz,” dedi ve kapıya yöneldi.

Dışarıya, serin ilkbahar havasına çıktığında içine derin bir nefes çekti. Suratındaki teri sildi ve sarı renkli kısa yazlık elbisesi içinde Church Sokağı’nda ilerlemeye başladı. Şehir merkezindeki bu sokak genellikle ağaçların arasındaki alçak tuğla binalarla ve birkaç gösterişli evle doluydu. Brattle Sokağı’ndan sola sapıp karşıya geçti ve güneybatıya doğru yürüdü.

Birçok sokağın köşesinde sokak lambaları yanıyordu, ama Brattle Sokağı’nın bir kısmı karanlıktaydı. Cindy endişelenmek yerine, adımlarını sıklaştırdı ve gölgeler bir şekilde sistemindeki alkolü ve yorgunluğunu alabilir, Winston’la randevusu için ona enerji verebilirmiş gibi kollarını iki yana açtı.

Solunda dar bir ara sokak vardı. İçgüdüleri ona temkinli olmasını söylüyordu; ne de olsa, vakit bir hayli geçti ve Boston’ın hırpani bölgelerini pek bilmiyordu, ama geleceğiyle arasına bir şey girebileceğine inanamayacak derecede sarhoştu.

Gözünün ucuyla bir kıpırtı fark etti ve arkasını döndüğünde çok geç oldu.

Aniden boynunda keskin bir acı hissetti. Nefesi kesilmişti. Arkasına bakınca, ışıkta parıldayan bir şey gördü.

Bir şırınga.

İçini bir korku kapladı ve sarhoşluğu anında geçiverdi.

Tam o sırada, birisinin sırtına bastırdığını ve tek bir kolun kollarını arkasına çektiğini hissetti. Arkasındaki kişi ondan daha ufak tefekti, ama kuvvetliydi. Cindy bir anda geriye doğru ara sokağa çekildi.

“Şışş.”

O nahoş kalın sesi duyunca, bunun bir şaka olabileceğine dair tüm umutları silindi.

Tekme atıp bağırmaya çalıştı. Nedense bir şey boynundaki kasları gevşetmiş gibi sesi çıkmadı. Bacakları da pelteye dönüşmek üzereydi ve ayakta zor duruyordu.

Bir şeyler yap! dedi kendisine. Bir şey yapmadığı takdirde öleceğini biliyordu.

Kol sağ tarafındaydı. Cindy o tarafa hızla dönerken, saldırgana kafa atmak için başını da geriye savurdu. Kafatasının arka kısmı adamın burnuna çarptı. Adamın burnunun kırıldığını hayal meyal duydu. Adam bir küfür savurup onu serbest bıraktı.

Koş! dedi Cindy içinden.

Ama bedeni ona yanıt vermedi. Bacakları boşa gitti ve sert bir biçimde beton zemine yığıldı.

Cindy bacakları iki yana açılmış, kolları çaprazlamasına savrulmuş ve hareket edemez halde sırt üstü yerde kaldı.

Saldırgan yanına çömeldi. Suratını beceriksizce taktığı bir peruk, sahte bir bıyık ve kalın çerçeveli gözlükler gizliyordu. Gözlüğün ardındaki gözler Cindy’nin içini ürpertti: Adam buz gibi ve sert bir ifadeyle bakıyordu. Ruhu yokmuş gibiydi.

“Seni seviyorum,” dedi adam.

Cindy çığlık atmaya çalıştı, ama boğazından boğuk bir ses yükseldi.

Adam tam onun yüzüne dokunmak üzereyken, nerede olduklarını fark etmiş gibi hemen doğruldu.

Cindy adamın onu kaldırıp ara sokağa sürüklediğini hissetti.

Gözleri yaşlarla doldu.

Birisi yardım etsin. İmdat! diye yalvardı içinden. Sınıf arkadaşlarını, diğer arkadaşlarını, partide nasıl gülüp eğlendiğini hatırladı. İmdat!

Ara sokağın sonunda, ufak tefek adam onu kaldırıp sıkıca kucakladı. Cindy’nin başı adamın omzuna düştü. Adam sevgiyle onun saçlarını okşadı.

Cindy’nin ellerinden birini tuttu ve sevgiliymişler gibi onu döndürdü.

“Her şey yolunda,” dedi birilerinin duymasını istermiş gibi. “Kapıyı ben açarım.”

Cindy ileride birilerini gördü. Düşünmekte zorlanıyordu. Hiçbir yerini oynatamıyordu; konuşma çabaları da nafileydi.

Derken, mavi bir kamyonetin yolcu kapısı açıldı. Adam onu koltuğa oturttu ve Cindy’nin başını cama yaslayacak biçimde kapıyı dikkatle kapattı.

Sürücü tarafına geçip yerine oturdu ve Cindy’nin başının arkasına bir yastığı andıran yumuşak bir çuval yerleştirdi.

“Uyu, aşkım,” dedi kamyoneti işletip. “Uyu.”

Kamyonet ilerlemeye başladığında, Cindy’nin zihni karanlığa boğuldu. Aklından geçen son şey bir anda, korkunç bir biçimde elinden alınan parlak ve inanılmaz geleceğiydi.

BİRİNCİ BÖLÜM

Avery Black tıklım tıklım konferans salonunun en arkasında bir duvara yaslanmış, derin düşünceler içinde boğulmuş bir halde etrafına bakınıyordu. New Sudbury Sokağı’ndaki Boston Polis Teşkilatı’nın ufak konferans salonunda otuzdan fazla polis memuru vardı. Duvarlardan ikisi sarıya boyanmıştı; diğer ikisi camdı ve teşkilatın ikinci katına bakıyordu. Ellilerinin başlarında, kısa boylu ama kaslı, kahverengi gözlü ve saçlı Bostonlu baş komiser Mike O’Malley kürsünün ardında bir şeyler yapıp duruyordu. Avery’ye sürekli hareket halinde olan, huzursuz birisi gibi geldi.

“Son olarak, ama bir o kadar da önemli olmak üzere,” dedi belirgin aksanıyla, “Avery Black’e Cinayet Masası’na hoş geldin demek istiyorum.”

Utanılacak derecede sessiz kalan salonda sadece birkaç yarım yamalak alkış duyuldu.

“Yapmayın,” dedi baş komiser sert bir sesle. “Yeni bir dedektife böyle davranılmaz. Black geçen sene hepinizden daha fazla adam tutukladı ve neredeyse tek başına Batı Yakası Katilleri’ni yakaladı. Biraz saygı gösterin.” Başıyla salonun arka tarafını işaret etmekle yetindi.

Başını önüne eğmiş olan Avery, sarıya boyanmış saçlarının suratını gizlediğini biliyordu. Bir polis memurundan ziyade bir avukat gibi giyinmişti; siyah kumaştan pantolonu ve gömleği, bir ceza avukatı olarak çalıştığı günlerden kalmış olan tüm kılık kıyafeti polis teşkilatının onu dışlamasının veya arkasından konuşmasının bir başka nedeniydi.

“Avery!” Baş komiser kollarını havaya kaldırdı. “Sana biraz yardımcı olmaya çalışıyorum! Uyan!”

Avery sıkkın bir tavırla ona bakmakta olan düşmanca kalabalığa baktı. Cinayet Masası’na geçmenin iyi bir fikir olup olmadığını merak etmeye başlamıştı.

“Tamam, işimize bakalım,” dedi baş komiser salonun geri kalanına. “Avery, ofisime gel. Hemen.” Bir başka polis memuruna döndü. “Seni de ofisimde istiyorum. Hennesey, sen de gel. Charlie, neden peşinden birileri kovalıyormuş gibi kaçıyorsun?”

Avery polis memurlarının çıkmasını bekledi ve baş komiserin odasına doğru ilerlemeye başladığında, birkaç kere teşkilat binasında gördüğü ama resmi olarak tanışmadığı polis memurlarından biri önünde durdu. Ramirez ondan biraz daha uzun boyluydu, ince uzun ve hoş bir görünüme, Latinlere has esmer bir tene sahipti. Siyah renkli kısa saçları vardı ve tıraşlıydı. Üstünde geri renkli şık bir takım elbise olmasına rağmen, duruşu ve görünümü rahattı. Kahvesinden bir yudum daha aldı ve boş bakışlarını ondan ayırmadı.

“Yardımcı olabilir miyim?” dedi Avery.

“Tam tersi olmalı,” dedi Ramirez. “Sana yardımcı olacak kişi benim.”

Elini uzattı, ama Avery bir şey yapmadı.

“Kötü nam salmış Avery Black hakkında bir şeyler anlamaya çalışıyorum. Bir sürü söylenti duydum. Hangilerinin doğru olduğunu öğrenmek isterdim. Şu ana dek, şunları duymuştum: Dalgın, teşkilat için fazla iyiymiş gibi davranıyor. Doğru ve doğru. İkide iki. Bir pazartesi günü için fena değil.”

Teşkilattaki insanların tacizleri Avery için yeni bir şey değildi. Tacizler, çaylak bir polis memuru olarak üç sene önce teşkilata girdiğinde başlamış, o zamandan beri de kesilmemişti. Teşkilattaki sadece birkaç kişiyi dostu olarak görüyor, meslektaş olaraksa daha da azına güveniyordu.

Avery onun yanından geçti.

“Baş komiserle iyi şanslar,” diye seslendi Ramirez alaycı bir sesle. “Ciddi bir baş belası olabileceğini duydum.”

Avery elini şöyle bir kaldırıp sallayarak yanıt verdi. Seneler boyunca, düşman tavırlı meslektaşlarını tamamıyla görmezden gelmektense kabullenmenin daha iyi olduğunu öğrenmişti. Sırf orada olduğunu ve bir yere gitmeyeceğini anlasınlar diye.

Boston’un merkezindeki A1 polis teşkilatının ikinci katı geniş ve gürültüyle işleyen bir motor gibi telaşlı bir yerdi. Geniş çalışma alanının tam ortasında bölmeler, yan pencerelerin etrafındaysa daha ufak cam ofisler vardı. Avery yürürken herkes ona dik dik baktı.

“Katil,” diye mırıldandı aralarından biri.

“Cinayet Masası senin için kusursuz bir yer olacak,” dedi bir diğeri.

Bir çetenin karargahından kurtarmış olduğu İrlandalı bir kadın polis memurunun yanından geçti; kadın ona şöyle bir bakıp “İyi şanslar, Avery. Bunu hak ediyorsun,” diye fısıldadı.

Avery gülümsedi. “Teşekkürler.”

Günün ilk güzel sözü ona baş komiserin odasına kadar taşıdığı bir güven verdi. Ramirez’in cam bölmenin birkaç adım ötesinde durduğunu görünce şaşırdı. Ramirez başını kahvesinden kaldırıp sırıttı.

“İçeri gel,” dedi baş komiser. “Kapıyı da kapat.”

Avery oturdu.

O’Malley yakından epeyi görkemli bir adamdı. Saçlarının boyalı olduğu belliydi; gözlerinin ve ağzının kenarlarındaki birçok kırışık da oldukça belirgindi. Şakaklarını ovuşturup geriye yaslandı.

“Burayı sevdin mi?” dedi.

“Nasıl yani?”

“A1’i diyorum. Boston’ın kalbi. Şehrin en civcivli yerindesin. Büyük Şehir. Ufak bir kasabadansın, değil mi? Oklahoma mıydı?”

“Ohio.”

“Doğru, doğru,” diye mırıldandı baş komiser. “A1’in nesini bu kadar seviyorsun? Boston’da daha birçok departman var. Southside’da B2’de, belki D14’te başlayabilir, banliyölerde işler nasıl diye bakabilirdin. Orada bir sürü çete var. Ama sadece buraya başvurdun.”

“Büyük şehirleri severim.”

“Burada ciddi sapıklarla karşılaşırız. Yine bunlarla uğraşmak istediğinden emin misin? Burası cinayet masası. Devriye işinden farklıdır.”

“Batı Yakası Katilleri’nin liderinin birisinin derisini diri diri yüzerken, çetesinin geri kalanının şarkılar söyleyip onu izlediğine şahit oldum. Siz tam olarak ne tür ‘sapıklardan’ söz ediyorsunuz?”

O’Malley onun hiçbir hareketini kaçırmıyordu.

“Duyduğum kadarıyla, şu Harvardlı sapık seni fena oyuna getirmiş. Seni salak durumuna düşürmüş. Hayatını mahvetmiş. Yıldız bir avukatken gözden düşmüşsün, sonra da hiçbir şey olmamış. Derken, çaylak bir polis memuru olmuşsun. Bunun seni incitmiş olması gerek.”

Avery oturduğu yerde sıkıntıyla kıpırdandı. Baş komiserin neden bunları tekrar gündeme getirmesi gerekiyordu? Neden şimdi? O gün, Cinayet Masası’na terfi edişini kutladığı gündü ve bunu mahvetmek istemiyordu… Hele geçmişi düşünmeyi hiç istemiyordu. Olan olmuştu. Artık sadece ileriye bakabilirdi.

“Ama durumunu düzlettin…” Baş komiser saygıyla başını salladı. “Kendine burada yeni bir hayat kurdun. Bu sefer, doğru taraftasın. Buna saygı duymak gerek. Ama,” dedi onu süzerek, “hazır olduğundan emin olmak istiyorum. Hazır mısın?”

Avery onun nereye varmak istediğini merak ederek dikkatle suratına baktı.

“Hazır olmasaydım, burada olmazdım.”

Baş komiser tatmin olmuş gibi başını salladı.

“Az önce bir çağrı geldi,” dedi. “Bir kız ölmüş. Belirli bir biçimde bırakılmış. İyi gözükmüyor. Olay yerindekiler ne olduğunu anlayamamışlar.”

Avery’nin kalp atışları hızlandı.

“Hazırım,” dedi.

“Öyle mi? Bu işte iyisin, ama bu olay büyük bir şeye dönüşürse, çökmeyeceğinden emin olmak istiyorum.”

“Çökmem.”

“Ben de bunu duymak istiyordum,” dedi baş komiser. Masasındaki kağıtları yana itti. “Cinayet Masası’nın başında Dylan Connelly var. Şu anda suç mahallinde adli tıp bölümüyle birlikte. Bu arada, yeni bir partnerin de var. Onu öldürtmemeye çalış.”

“O olay benim hatam değildi,” dedi Avery şikayet eder gibi. Sırf önyargılı bir gerzeğin teki olan eski partneri, silahını kaptığı gibi bir çeteye tek başına sızdığı ve onun başarılarının üstüne konmak istediği için İç İşleri’nin kısa bir süre önce başlattığı soruşturmayı düşününce içi öfkeyle doldu.

Baş komiser dışarıyı işaret etti.

“Partnerin seni bekliyor. Seni baş dedektif yaptım. Beni hayal kırıklığına uğratma.”

Avery dışarıda Ramirez’in beklediğini gördü. Ofladı.

“Ramirez mi? Neden o?”

“Cidden mi?” Baş komiser omuzlarını silkti. “Seninle bir tek o çalışmak istedi. Buradaki herkes senden nefret ediyor gibi.”

Avery midesindeki o düğümün gerildiğini hissetti.

“Ayağını denk al, genç dedektif,” dedi baş komiser ayağa kalkıp görüşmenin sona erdiğini belli ederken. “Edinebileceğin bütün dostlara ihtiyacın olacak.”

 

İKİNCİ BÖLÜM

“Nasıl gitti?” diye sordu Ramirez, Avery ofisten çıktıktan sonra.

Avery başını eğip yürümeye devam etti. Havadan sudan konuşmaktan hiç hoşlanmazdı ve birlikte çalıştığı polis memurlarının ona küfür içermeyen bir şey söylemediğini duyarsa onlara güvenmezdi.

“Nereye gidiyoruz?” diye sordu.

“Doğrudan işe girişiyorsun demek.” Ramirez gülümsedi. “Bunu bilmek güzel. Tamam, Black; nehir kenarındaki Lederman Parkı’ndaki bir banka bırakılmış ölü bir kız var. Trafiğin yoğun olduğu bir bölge. Bir katilin bir cesedi bırakacağı bir yer değil.”

Yanlarından geçtikleri polis memurları Ramirez’e beş çaktılar.

“Parçala onu, kaplan!”

“Gününü göster, Ramirez.”

Avery başını salladı. “Çok hoş,” dedi.

Ramirez ellerini kaldırdı.

“Ben bir şey yapmadım.”

“Sorun hepinizsiniz,” dedi Avery sinir olmuş bir ifadeyle. “Bir polis karakolunun bir hukuk şirketinden daha kötü olabileceği hiç aklıma gelmemişti. Gizli erkekler kulübü, değil mi? Kızların girmesi yasak.”

“Sakin ol, Black.”

Avery asansörlere yöneldi. Birkaç polis memuru onu sinir ettiler diye şakalaştılar. Genellikle, Avery bu tür şeyleri görmezden gelebiliyordu, ama bu yeni vaka çoktan sert dış görünümünü sarsmıştı. Baş komiserin kullandığı sözcükler, bunun sıradan bir cinayet olmadığına işaret ediyordu: Olay yerindekiler ne olduğunu anlayamamışlar. Belirli bir biçimde oraya bırakılmış.

Yeni partnerinin küstah ve ilgisiz tavrı da pek rahatlatıcı değildi: Sıradan gözüküyor. Ama hiçbir şey sıradan değildi.

Ramirez kapıyı tuttuğunda asansör tam kapanmak üzereydi.

“Bak, özür dilerim, tamam mı?”

Samimi gibiydi. Ellerini kaldırmış, koyu renkli gözlerinde özür diler gibi bir ifade belirmişti. Bir düğmeye bastılar ve aşağı inmeye başladılar.

Avery ona baktı.

“Baş komiser benimle bir tek senin çalışmak istediğini söyledi. Neden?”

“Sen Avery Black’sin,” dedi Ramirez, yanıt çok barizmiş gibi. “Seni nasıl merak etmezdim? Kimse seni tanımıyor, ama herkesin senin hakkında bir fikri var: gerzek, dâhi, modası geçmiş, girişken, katil, kurtarıcı. Doğruları yanlışlardan ayırmak istedim.”

“Niye umurunda ki?”

Ramirez ona gizemli bir ifadeyle gülümsedi.

Ama yanıt vermedi.

* * *

Avery hızlı adımlarla otoparkta ilerleyen Ramirez’in peşinden gitti. Ramirez kravat takmamıştı ve gömleğinin ilk iki düğmesi ilikli değildi.

“Arabam şurada,” dedi Ramirez.

Onu tanıyormuş gibi görünen birkaç üniformalı polisin yanından geçtiler; biri el sallayıp, Onunla ne işin var? der gibi tuhaf tuhaf baktı.

Ramirez onu toz kaplı, koyu kırmızı renkli, içinde ten rengi yırtık koltukları olan bir Cadillac’a götürdü.

“Sağlam arabaymış,” diye espri yaptı Avery.

“Bu bebek beni defalarca kurtardı,” dedi Ramirez gururla. Arabanın kaportasını sevgiyle okşadı. “Tek yapmam gereken bir pezevenk veya açlıktan geberen bir İspanyol gibi giyinmek. Sonra, kimse dönüp bakmıyor bile.”

Otoparktan çıktılar.

Lederman Parkı karakoldan sadece birkaç kilometre uzaklıktaydı. Batıdaki Cambridge Sokağı’na doğru gidip, Blossom’dan sağa saptılar.

“Eee,” dedi Ramirez. “Bir zamanlar bir avukat olduğunu duydum.”

“Evet?” Avery temkinli mavi gözleriyle yan yan ona baktı. “Başka neler duydun?”

“Bir ceza avukatıymışsın,” dedi. “Hem de en iyisiymişsin. Goldfinch & Seymour’da çalışmışsın. Orası hiç de fena bir yer değildir. Neden ayrıldın?”

“Bilmiyor musun?”

“Bir sürü baş belasını savunduğunu biliyorum. Kusursuz bir sicil, değil mi? Hatta pis işlere bulaşmış birkaç polisi de içeri attığını biliyorum. İyi bir hayat yaşamış olmalısın. Müthiş bir maaş ve bitmek tükenmek bilmeyen bir başarı. Bir insan tüm bunları geride bırakıp da nasıl bu teşkilata katılır?”

Avery etrafı kilometrelerce dümdüz ovalarla çevrili ufak bir çiftlikte büyüdüğü evi hatırladı. O yalnızlık ona asla iyi gelmemişti. Hayvanlar veya çiftlik kokusu da öyle: dışkılar, hayvan postları ve tüyleri. Daha ilk baştan, oradan kaçıp gitmek istemişti. Gidebileceği yerse Boston’dı. İlk önce, üniversite, sonra da hukuk okulu ve kariyer.

Şimdi de bu.

İç çekti.

“Sanırım, bazı şeyler planladığımız gibi gitmiyor.”

“Nasıl yani?”

Avery’nin gözlerinin önüne yine kalın çerçeveli gözlüklü, suratı kırış kırış yaşlı adamın o tanıdık, meşum gülümsemesi geldi. İlk başlarda ne kadar da samimi, mütevazı, zeki ve dürüst gözükmüştü. Hepsi öyleydi, diye düşündü.

Duruşmaları sona erene ve günlük hayatlarına geri dönene kadar… Avery de çaresiz kişilerin kurtarıcısı ve insanların savunucusu değil, fazla karmaşık ve değişmeyecek kadar kök salmış bir oyunda sıradan bir piyon olduğunu kabullenmek zorunda kalmıştı.

“Hayat zor,” dedi düşünceli düşünceli. “Bir gün bir şeyler bildiğini sanıyorsun, ertesi gün bakıyorsun ki örtü kalkmış ve her şey değişmiş.”

Ramirez evet der gibi başını salladı.

“Howard Randall,” dedi, onun neden söz ettiğini anlamış gibi.

Bu isim Avery’nin etrafındaki her şeyi daha iyi fark etmesini sağladı. Arabadaki serin hava, koltukta oturuş şekli, şehirde bulundukları yer. Kimse uzun süredir o adamın ismini yüksek sesle söylememişti. Özellikle de onunla konuşurken. Kendisini savunmasız ve korumasız hissetti. Bedeni gerilerek tepki verdi ve biraz daha dik oturdu.

“Pardon,” dedi Ramirez. “Ben şey yapmak…”

“Sorun değil.”

Ama sorundu. O adamdan sonra her şey sona ermişti. Hayatı. İşi. Akıl sağlığı. Ceza avukatlığı en hafif ifadeyle zorlu bir işti, ama o adam her şeyi yoluna koymuş olması gereken kişiydi. Herkes tarafından saygı duyulan, sade ve iyi yürekli, dahi bir Harvard profesörü cinayetle suçlanmıştı. Avery’nin kurtuluşu da onu savunarak gelecekti. Bir kez olsun, çocukluğundan beri hayalini kurduğu şeyi yapıyor olacaktı: Masumları korumak ve adaletin yerini bulduğundan emin olmak.

Ama bunların hiçbiri olmamıştı.

Купите 3 книги одновременно и выберите четвёртую в подарок!

Чтобы воспользоваться акцией, добавьте нужные книги в корзину. Сделать это можно на странице каждой книги, либо в общем списке:

  1. Нажмите на многоточие
    рядом с книгой
  2. Выберите пункт
    «Добавить в корзину»