Kral Arthur

Текст
Автор:
Читать фрагмент
Читайте только на ЛитРес!
Отметить прочитанной
Как читать книгу после покупки
  • Чтение только в Литрес «Читай!»
Шрифт:Меньше АаБольше Аа

Beaumains, Kraldan Ne istedi?

Paskalya Yortusu’ndan sonraki yedinci pazar yaklaşırken Kral Arthur, tüm Yuvarlak Masa Şövalyeleri’nin Galler toprakları yakınında bulunan ve büyük bir kaleye sahip Kin-Kenadon şehrindeki ziyafete katılmasını emretti. Hamsin Yortusu ismini verdiğimiz Paskalya’dan sonraki yedinci pazar gününde, büyük bir mucize duyana veya görene kadar hiçbir şey yememek Kral’ın âdetiydi. O sabah öğleden hemen önce Sör Gawaine pencereden bakıyordu ki gözüne at sırtındaki üç adam ilişti, yanlarında da bu adamlar inerken atları zapt eden bir cüce vardı. Sör Gawaine hemen Kral’a giderek “Efendim, yemeğinizi yiyin çünkü yakında çok tuhaf maceralar göreceğiz,” dedi. Bunun üzerine Arthur kaledeki diğer kralları çağırttı, Yuvarlak Masa Şövalyeleri de tam tamına yüz elli kişiydi; hep birlikte yemek yemek için oturdular. Masaya oturduklarında salona iki dirhem bir çekirdek giyinmiş iki adam girdi, bu adamların omuzlarına ise oradaki herhangi birinin görüp görebileceği en yakışıklı genç adam yaslanmıştı, bu adam diğer ikisinden bir karış uzundu. Gövdesi geniş, kolları kuvvetliydi, fakat uzun boyu sanki onun için bir yük ve utanç kaynağıymış gibi duruyordu; bu sebeple arkadaşlarının omuzlarına yaslanmıştı. Arthur onu fark eder etmez işaret verdi; üç adam da herhangi bir söze gerek kalmadan Kral’ın oturduğu yüksek platforma doğru yöneldi. Uzun genç adam doğrularak, “Kral Arthur, Tanrı sizi ve saygıdeğer arkadaşlarınızı, özellikle de Yuvarlak Masa kardeşliğini kutsasın. Sizden üç armağan dilemek için geldim ki bu hediyeleri bana şerefle bahşedebilirsiniz, çünkü isteyeceğim şeylerin ne size ne de bir başkasına herhangi bir zararı dokunmayacak.” “İste,” dedi Arthur, “iste ki dileklerin gerçek olsun.”

“Efendim, isteklerimin ilki yiyip içmek; diğer ikisine gelince, onları sonra isteyeceğim. Önümüzdeki on iki ay boyunca bana yemek ve içecek verin.” “Peki,” dedi Kral, “sana yeterince yemek ve içecek verilecek, çünkü ister dost olsun ister düşman, herkese yemek veririm. Ancak bana ismini söyle!”

“Onu size söyleyemem,” diye cevapladı genç. “Bu çok tuhaf, hayatım boyunca gördüğüm en yakışıklı gençsin,” dedi Kral, kâhyası Sör Kay’e dönüp genç adama en iyi yemekleri ve içecekleri vermesini, ayrıca ona sanki bir prensmiş gibi muamele etmesini söyledi. “Bunu yapmaya gerçekten gerek var mı? Çünkü bu adam eğer bir köylü değil de bir efendi olsaydı sizden at ve zırh isterdi. Zira bir adamın kişiliği neyse istekleri de o yönde olur. Ayrıca görüyorum ki bir ismi yok, bu sebeple ona bir isim vereceğim. Ona bundan sonra Beaumains, yani Güzel El diyeceğim. Mutfakta oturup et suyu içebilir, böylece bir yılın sonunda meşe palamuduyla beslenen bir domuz kadar şişman olacaktır,” diye cevapladı Sör Kay. Bu konuşmadan sonra genç adam, onu küçümseyen ve onunla alay eden Sör Kay’in himayesine verildi.

Sör Lancelot ve Sör Gawaine, Sör Kay’in sözlerini duyunca sinirlenerek gençle alay etmeyi bırakmasını söylediler, çünkü bu gencin ileride büyük bir kahraman olacağına inanıyorlardı. Buna karşın Sör Kay onlara kulak asmadı, genci alıp çocukların ve küçüklerin bulunduğu büyük salona götürdü. Genç adam orada üzüntü içinde yemeğini yedi. Yemeğini bitirdikten sonra hem Sör Lancelot hem de Sör Gawaine, yiyip içmesi için onu odalarına çağırdılar fakat genç, Sör Kay’in emirlerine uyması gerektiğini çünkü Kral’ın bu yetkiyi Sör Kay’e verdiğini söyleyerek şövalyelerin teklifini reddetti. Genç, Sör Kay tarafından mutfağa yerleştirildi, geceleri aşçı yamaklarıyla birlikte uyudu. Tüm bir yıl boyunca buna katlandı, her zaman sakin ve nazikti, hiç kimseye kötü söz sarf etmedi. Gelgelelim, ne zaman şövalyeler bir turnuvaya katılsa sessizce sıvışıp onları izlemeye giderdi. Sör Lancelot ve Sör Gawaine, gence harcaması için altın, giymesi için de elbiseler verirlerdi. Ne zaman bir şövalye turnuvasına katılsa mızrak ve taşları o kadar uzağa atıyordu ki diğerleri onun attıklarına anca iki metre yaklaşabiliyordu.

Hamsin Yortusu tekrar gelene kadar bir yıl geçti, Kral bu kez ziyafeti Carlion’da verdi. Kral Arthur yine, Hamsin Yortusu’nda ona birkaç macera anlatılmadan yemek yemedi. Sonra bir toprak sahibi gelip ona “Efendim, yemeğinizi yiyebilirsiniz, çünkü tuhaf hikâyeleri olan genç bir kadın geldi,” dediğinde büyük memnuniyet duydu. Bu genç kadın, salona alındıktan sonra Kral’ın önünde diz çökerek kendisine yardım etmesi için ona yalvardı. “Kim için? Hem macera nedir?” diye sordu Kral. “Efendim, kız kardeşim büyük bir şöhrete sahip asil bir hanımdır. Gelgelelim bir zalim tarafından kuşatma altına alındı ve kalesinden çıkamıyor. Sizin şövalyelerinizin dünyadaki en asil şövalyeler olduğu söylendiğinden yardım istemek için size geldim,” diye cevap verdi kadın. “Kız kardeşinin adı nedir, nerede yaşar? Onu kuşatan zalim kimdir, nerelidir?” diye sordu Kral. “Kral efendimiz, kız kardeşimin ismini size söyleyemem, ama muhteşem bir güzellikte, iyilik dolu bir hanımdır, pek çok toprağı vardır. Onu kuşatan zalime gelince, ona Kızıl Toprakların Kızıl Şövalyesi deniyor,” dedi. “Onu hiç duymadım,” dedi Kral. “Ben tanıyorum,” diye haykırdı Sör Gawaine, “O adam dünyadaki en tehlikeli şövalyelerden biridir. Yedi insan gücünde olduğu söylenir, bir keresinde onunla kılıçlarımızı çarpıştırmıştık; canımı zor kurtarmıştım.” Bunun üzerine Kral Arthur, “Genç hanım, burada leydini seve seve kurtaracak çok sayıda şövalye var, fakat hiçbiri benim rızam olmadan bunu yapmaz. Bu sebeple bana kız kardeşinin ismini ve kalesinin yerini söylemen gerekiyor,” dedi. “O zaman size daha çok şey anlatmalıyım,” dedi genç kadın. Henüz Kral’a cevap vermemişti ki Beaumains gelip Arthur’la konuştu, “Efendimiz, mutfağınızda yaşadığım ve yiyip içtiğim tüm yıl için size teşekkür ediyorum, şimdiyse bana tam bir yıl önce söz verdiğiniz diğer iki hediyeyi isteyeceğim.” “İste bakalım,” dedi Kral. “Efendim, iki isteğim şunlardır: İlk olarak bana bu genç hanımın macerasını üstlenme şansını verin, çünkü bu hakkımdır.” “Kabul,” dedi Kral. “Efendim, sonrasında ise Sör Lancelot du Lac’a beni şövalye ilan etmesini emretmenizi istiyorum, zira başka hiç kimsenin bahşettiği şövalyeliği kabul etmem.” “Bu da kabul,” dedi Kral. “Yazıklar olsun size!” diye bağırdı genç kadın, “Leydimi kurtarması için bir aşçı yamağından başkasını bulamadınız mı?” Büyük bir öfkeyle fırlayıp atına bindi.

Kadının salonu terk etmesinin üzerinden çok geçmemişti ki bir uşak gelip Beaumains’e atının ve sağlam zırhının hazır olduğunu, ayrıca bir şövalyenin ihtiyacı olan her şeyi taşıyan bir cücenin de yanına verileceğini söyledi. Kuşandığında ondan yakışıklısı pek yoktu, saraydakiler ise bu muhteşem zırhın nereden geldiği konusunda büyük bir meraka kapılmıştı. Derken Beaumains salona gelip Kral’a, Sör Gawaine’e ve Sör Lancelot’a veda etti. Sör Lancelot’un kendisini takip etmesi konusunda ricacı oldu. Böylece oradan ayrılarak genç kadının arkasından at sürdü. Ona bakan birçok kişi, atının gücü ve altın koşum takımı karşısında hayrete düştü, Beaumains’in parlayan savaş zırhını kıskandılar, fakat ne bir mızrak ne de bir kalkan taşıdığını gördüler. “Onu takip edeceğim,” dedi ve güldü Sör Kay, “Bakalım aşçı yamağım bana yaşamını borçlanacak mı?” “Genci rahat bırak ve burada kal,” dedi Sör Gawaine ve Sör Lancelot, gelgelelim Sör Kay onları dinlemeyip atına doğru koştu. Tam Beaumains genç kadına yetişmişti ki Sör Kay de Beaumains’e yetişip ona “Beaumains, beni tanımadın mı?” diye sordu.

Beaumains dönüp ona baktı. “Evet, senin kaba bir şövalye olduğunu biliyorum, bu yüzden benden uzak dur,” diye cevap verdi. Bunu duyan Sör Kay mızrağını kaldırıp ona doğru hücum etti, Beaumains de kılıcını çekerek Sör Kay’e hücum etti; mızrağın yanına bir darbe indirip kılıcını Sör Kay’in vücuduna sapladı, Sör Kay sanki ölmüşçesine yere yığıldı, Beaumains de onun kalkanı ile mızrağına el koydu. Sonra atına doğru koştu, cücesine Sör Kay’in atını almasını söyleyerek oradan ayrıldı. Onları takip eden Sör Lancelot tüm bu olanlara şahit oldu, ayrıca genç kadın da olanları görmüştü. Çok geçmeden Beaumains durdu ve Sör Lancelot’a kendisiyle dövüşüp dövüşmeyeceğini sordu. Bunun ardından birbirlerine öyle bir hızla hücum ettiler ki hem atlar hem de sürücüleri toprağa düşerek büyük yaralar aldı. İlk ayaklanan Sör Lancelot’tu ve Beaumains’e kalkması için yardım etti. Beaumains, kalkanını yere bırakıp ayakta dövüşmeyi teklif etti. Birbirlerine vahşi domuzlar gibi saldırdılar, bir saat boyunca döndüler, vurdular, darbeleri savuşturdular. Sör Lancelot, genç adamın gücü karşısında hayrete düştü, Beaumains’in bir şövalyeden çok bir dev olduğunu düşündü, rezil olabileceği düşüncesiyle korkuya kapılmıştı. Bu sebeple “Beaumains, bu kadar sert dövüşme, bizi dövüşü bitirmekten alıkoyan bir husumetimiz yok,” dedi. Beaumains kollarını indirip “Bu doğru, ancak efendim, gücünüzü yoklamak bana iyi geliyor,” diye cevap verdi. “Peki öyleyse, emin ol sen tarafından rezil edilmemek için çok zahmete katlandım, yani herhangi bir şövalyeden korkun olmasın,” dedi Sör Lancelot. “Gerçekten kendini kanıtlamış bir şövalyeye karşı durabileceğimi düşünüyor musunuz?” diye sordu Beaumains. “Evet,” dedi Lancelot, “bugün dövüştüğün gibi dövüşürsen herkese karşı sana kefil olurum.” “O zaman size yalvarıyorum,” diye bağırdı Beaumains, “bana şövalyelik nişanını takdim edin.” “Önce bana ismini ve soyunu söylemelisin,” dedi Lancelot. “Söylersem açığa vurmazsınız değil mi?” diye sordu Beaumains. “Hayır, herkesçe bilininceye kadar, bunu asla söylemem,” dedi Lancelot. “Peki efendim, madem öyle, benim adım Gareth. Sör Gawaine’in kardeşiyim.” “Ah, Sör,” diye bağırdı Lancelot, “şimdi sizi tanıdığıma daha da mutlu oldum. Asil bir kana sahip olduğunuzdan, saraya yalnızca yiyip içmek için gelmediğinizden emindim.” Sör Lancelot, genç adama dizlerinin üstüne çökmesini söyleyerek ona şövalyelik nişanını takdim etti. Bunun ardından Sör Gareth yola koyulmak isteyerek oradan ayrıldı. O ayrılınca Sör Lancelot da Sör Kay’in yanına dönerek birkaç adama onu bir kalkanın üzerinde eve taşımalarını emretti. Sör Kay’in yaraları zamanla iyileşti, fakat herkesin gözünde küçük düşmüştü bir kere, özellikle de hiç kimsenin soyu hakkında bir şey bilmediği ya da saraya ne için geldiği bilinmeyen genç bir adama öyle davranmamasını söyleyen Sör Gawaine ve Sör Lancelot’un gözünde.

 

Tüm bunlardan sonra Beaumains genç kadının ardından at sürdü, onun geldiğini gören kadın durdu. “Ne yapıyorsun burada?” dedi, “Kıyafetlerine mutfaktaki yağ ve et kokuları sinmiş! Orada şövalyenin üstesinden geldiğin için sana karşı olan fikirlerimin değişeceğini mi sanıyorsun? Doğrusunu istersen asla! Senin kim olduğunu çok iyi biliyorum aşçı yamağı! Senin için en uygun yer olan Kral Arthur’un mutfağına geri dön.”

Bunları duyan Beaumains cevap verdi: “Genç hanım, bana istediğini söyleyebilirsin, fakat ne yaparsan yap vazgeçmeyeceğim, çünkü kaledeki hanımı kurtarmak için Kral Arthur’a söz verdim. Ya onu özgür kılacağım ya da onun uğruna savaşırken öleceğim.” “Yuh sana bulaşıkçı,” dedi kadın, “karşısına çıkacağın kişi seni öyle bir karşılayacak ki onun yüzünü görmemiş olmak için pişirdiğin tüm yemekleri vermeyi dileyeceksin.” Beaumains, “Onu yenmek için elimden geleni yapacağım,” dedi ve sakinliğini korudu.

Çok geçmeden ormana girdiler. Bir adam, tüm gücüyle koşarak yanlarına geldi. “Ah, yardım edin! Yardım edin efendim! Beyim bir çalılıkta yatıyor, altı hırsız tarafından alıkonuldu, onu öldürmelerinden korkuyorum,” diye bağırdı. “Yolu göster,” dedi Sör Beaumains. Şövalyenin bağlanmış bir halde yattığı yere varana kadar birlikte at sürdüler. Sonra Sör Beaumains altı hırsıza hücum edip birini öldürdü, ardından bir diğerini, sonrasında bir diğerini… Derken diğer üçü dövüşten korkup kaçtı. Sör Beaumains körfeze varana kadar onları takip etti, hayatlarını kurtarmak için var güçleriyle dövüştüler ama Sör Beaumains en sonunda onların da üstesinden gelerek şövalyenin yanına dönüp onu çözdü. Şövalye, geldiği için Beaumains’e içten teşekkürlerini sunarak onu ödüllendirmek için kalesine davet etti. “Efendim, daha bugün asil Sör Lancelot tarafından şövalye ilan edildim. Bu, yapacağım her şey için yeterli bir ödüldür. Üstelik bu genç kadını takip etmeliyim,” dedi Beaumains. Gelgelelim yanına döndüğünde kadın tıpkı önceki gibi hakaret etmeye başladı, atını ondan uzakta sürmesini söyledi. “Biraz önce yaptığın şey yüzünden fikrimin değiştiğini mi sanıyorsun? Yakında öyle bir manzarayla karşılaşacaksın ki başka masallar anlatmaya başlayacaksın.” O anda Beaumains’in kurtardığı şövalye, genç kadının yanına doğru giderek geceyi kalesinde geçirmesi için yalvardı, zaten güneş de batıyordu. Genç kadın teklifi kabul etti, şövalye büyük bir akşam yemeği hazırlattı. Sör Beaumains’e genç kadının oturduğu yerden daha güzel bir yer ayırmıştı ki kadın büyük bir hiddetle ayaklandı. “Ayıp! Yazıklar olsun size şövalye hazretleri,” diye bağırdı, “bir mutfak yamağına benden daha çok kıymet verecek kadar kabasınız. Bu adam asil insanların dostluğuna uygun bir adam değil.” Kadının sözleri şövalyeyi mahcup etti, bu yüzden Beaumains’i alarak onu yandaki sehpaya oturttu, karşısına da kendi oturdu.

Sabah erkenden Sör Beaumains ve genç kadın, şövalyeye veda edip ormanın içinde at sürmeye devam ettiler, büyük bir nehre vardılar; nehrin diğer yanında geçişi gözetleyen iki şövalye vardı. “Ee, şimdi ne diyorsun? Onlarla dövüşecek misin yoksa geri mi döneceksin?” diye sordu genç kadın. “Yanınızda altı kişi daha bulunuyor olsaydı bile geri dönmezdim,” diye cevap verdi Sör Beaumains. Suya doğru koştu, şövalyelerden biri de ileri atıldı. Nehrin ortasında karşı karşıya geldiler, mızrakları hücumun etkisiyle paramparça oldu; bu yüzden kılıçlarını çekip birbirlerine vurmaya başladılar. Nihayetinde Sör Beaumains, şövalyeye öyle bir darbe indirdi ki adam atından düşüp nehirde boğuldu. Ardından Beaumains atını kıyıda bıraktı, orada onu ikinci şövalye bekliyordu, uzun bir süre boyunca dövüştüler, ta ki Sör Beaumains adamın miğferini iki parçaya ayırana kadar. Böylece onu da öldürüp genç kadının peşinden gitti.



“Yazık!” diye bağırdı kız, “Bir mutfak yamağı bile böylesi iki şövalyeyi yok edecek güce sahip! Eh, çok büyük iş başardığını sanıyor olabilirsin, oysaki yanılıyorsun! İlk şövalyenin atı tökezledi ve sen daha ona dokunmadan düşüp boğuldu. Diğerine ise arkadan saldırıp adam savunmasızken vurdun.” “Genç hanım!” diye cevap verdi Beaumains, “İstediğinizi söyleyebilirsiniz, ne söylediğiniz umurumda değil, tek derdim leydinizi kurtarmak.” “Hadi oradan pis mutfak yamağı, seni kepaze edecek şövalyelerle karşılaşacaksın,” dedi kadın. “Daha kibar bir dil kullanmanız için yalvarıyorum; karşıma gelecek şövalyelerin nasıl oldukları ise umurumda değil, onlarla dövüşeceğim,” diye cevap verdi Beaumains. “Seni iyiliğin için geri döndürmeye çalışıyorum, çünkü beni takip edersen eminim ki öleceksin, zira biliyorum ki bundan önce kazandığın tüm dövüşleri şansa kazandın,” dedi kadın. “İstediğinizi söyleyin genç hanım, ancak nereye giderseniz gidin, sizi takip edeceğim,” diye cevap verdi Beaumains. Akşam olana kadar birlikte at sürdüler, kadın ise tüm yol boyunca onu azarlamaya ve rahatsız etmeye devam etti.

En sonunda kara bir çimenliğin bulunduğu açık bir alana geldiler; çimenliğin üzerinde kara dikenler, onların üstünde bir tarafta kara bir arma, diğer tarafta ise büyük bir kara kalkan ve uzun bir kara mızrak vardı. Hemen yakınlarında üzeri ipekle örtülmüş, kara bir taşa bağlanmış kara bir at duruyordu. Atın üstünde ise kara zırhlar kuşanmış bir şövalye oturuyordu. Genç kadın, şövalyeyi gördüğünde ondan atıyla birlikte uzaklaşmasını istedi, çünkü atı eyerli değildi. Gelgelelim bu şövalye yaklaşarak kadına “Genç hanım, Kral Arthur’un sarayına gidip fedainiz olarak getire getire bu şövalyeyi mi getirdiniz?” diye sordu. “Doğrusunu isterseniz hayır, o yalnızca bir mutfak yamağı, Kral Arthur iyilik olsun diye ona yemek vermiş,” diye cevap verdi kadın. “Öyleyse neden zırh kuşanmış?” diye sordu şövalye, “Sizin yanınızda olması bile maskaralık.” “Ondan kurtulamıyorum, ben istemediğim halde benimle geliyor. Beni ondan kurtarabileceğinizi düşünüyorum! Onu ya öldürün ya da korkutun, yalnız dikkat edin, bugün bir şekilde geçitteki iki şövalyeyi katletmeyi başardı,” dedi kadın. “Asil kana sahip herhangi birinin onunla dövüşmeye neden razı geldiğini çok merak ediyorum,” dedi Kara Şövalye. “Onu tanımıyorlardı, benimle at sürdüğü için onun meşhur bir şövalye olduğunu sandılar.” Bunun üzerine Kara Şövalye, “Bu olabilir, yine de yapılı biri ve görünüşe göre güçlü de bir adam. Yine de onu yere çalacağıma, zırhını ve atını elinden alacağıma söz veriyorum, çünkü daha fazlasını yapmak benim için utanç kaynağı olur,” dedi. Sör Beaumains, onun bu şekilde konuştuğunu duyunca baktı ve şöyle dedi: “Sayın şövalye, kaygısızca atımı ve zırhımı almaktan bahsediyorsunuz, ancak bilesiniz ki siz isteseniz de istemeseniz de bu çimenlikten geçeceğim. Atımı ve zırhımı ancak adil bir dövüşte beni alt edebilirseniz alabilirsiniz. Öyleyse ne yapabilecekmişsiniz bir görelim.” Bunları duyan şövalye, “Öyle mi diyorsun? Bu hanımı takip etmekten vazgeç, bir mutfak yamağının böylesine asil bir leydiyle at sürmesi doğru değil,” diye cevap verdi. “Bu bir yalan, ben doğuştan bir beyefendiyim. Kanım ise seninkinden daha asildir ki bunu, seni alt ederek kanıtlayacağım.”

O esnada birbirlerine hızla hücum etmek için atlarını geri çektiler, bir buçuk saat boyunca bir hayli şiddetle dövüştüler. En sonunda Beaumains’in indirdiği darbe şövalyeyi atından düşürdü ve şövalye kendinden geçip öldü. Sonra Beaumains atından indi, şövalyenin atının ve zırhının kendininkilerden iyi olduğunu görünce onları kendine alarak genç kadının peşinden gitmeye devam etti. Bu şekilde birlikte giderlerken genç kadın her zaman yaptığı gibi onu azarladı, sonra yeşillere bürünmüş bir şövalyenin kendilerine doğru geldiğini gördüler. “Yanındaki kardeşim Kara Şövalye midir?” diye sordu şövalye, genç kadına. “Doğrusu hayır, bu aksi mutfak yamağı ne yazık ki kardeşinizi katletti.” “Heyhat!” diye iç çekti Yeşil Şövalye, “Kardeşimin ölümü, bir mutfak yamağının kaba ellerinden mi olacaktı? Hain!” dedi ve Beaumains’a döndü, “Kardeşim Sör Percard’ı katlettiğin için ölmelisin, zira o asil bir şövalyeydi.” Bu sözleri duyan Beaumains cevap verdi: “Onu alt ettim, çünkü iyi bir şövalyenin bunu yapması gerekir. Bu yüzden size de meydan okuyorum.”

Yeşil Şövalye, bir akasya ağacından sarkan borazanı alarak üç kere çaldı. İki genç kadın gelip onu zırhla donattı, şövalyeye yeşil bir kalkan ve yeşil bir mızrak verdiler. Böylece dövüş başladı; uzun bir süre boyunca, önce at sırtında sonra da ayakta, şiddetle devam etti. Ta ki ikisi de büyük yaralar alana dek. En sonunda genç kadın gelip yanlarında dikildi, “Efendim Yeşil Şövalye, bir mutfak hizmetlisiyle bu kadar uzun süre dövüştüğünüz için hiç mi utanç duymuyorsunuz? Sizden şövalye falan olmazmış!” Bu küçük düşürücü sözler Yeşil Şövalye’nin gururuna dokundu, haliyle öyle büyük bir darbe vurdu ki Beaumains’in kalkanı ikiye ayrıldı. Beaumains bunu gördükten sonra şövalyenin miğferine onu diz çöktürecek bir darbe indirdi, üzerine atılarak onu yerde sürükledi. Yeşil Şövalye, merhamet için haykırıp Beaumains’e kendisini esir almasını önerdi. “Genç hanım hayatınızı bağışlamamı istemediği sürece, söylediğiniz her şey beyhude,” diye cevap verdi Beaumains, ardından sanki öldürecekmişçesine şövalyenin miğferini çıkardı. “Ayıp sana, hain mutfak yamağı!” dedi genç kadın, “Şövalyenin hayatını bağışlamanı asla istemeyeceğim, çünkü hayatının tehlikede olmadığına eminim.” “Bir sözün beni kurtarabilecekken, ölmeme izin verme,” diye yakardı şövalye, daha sonra Beaumains’e dönüp “Hayatımı bağışla; ben de seni kardeşimin ölümü için affedeyim, sonsuza dek hizmetine gireyim ve sana hizmet etmeleri için otuz şövalyemi emrine vereyim,” dedi. “Şövalye hazretleri, bunların hiçbiri umurumda değil, genç hanım istemedikçe hayatınızı bağışlamam,” dedi Beaumains, sonra sanki şövalyeyi öldürecekmişçesine öne doğru adım attı. Genç kadın, “Tamam pis düzenbaz, öldürme. Eğer öldürürsen zaten bin pişman olursun,” dedi. Beaumains cevap verdi: “Genç hanım, size hizmet etmek benim için bir zevktir, isteğiniz üzerine onun hayatını bağışlayacağım. Yeşil zırhlı şövalye, bu genç hanımın isteği üzerine sizi serbest bırakıyorum, çünkü bana verdiği her görevi yerine getirmek boynumun borcudur.”

Yeşil Şövalye diz çöküp kılıcıyla saygılarını sundu. Genç kadın, “Aldığın yaralar ve kardeşinin ölümü için üzgünüm, gelgelelim ikinize de ihtiyacım var çünkü ormanı geçme konusunda büyük endişelerim var,” dedi. “Hiç korkmayın,” dedi Yeşil Şövalye, “zira bugün benim evimde kalacaksınız, yarın ise size ormanı geçebileceğiniz yolu göstereceğim.” Böylece Yeşil Şövalye’yle birlikte gittiler. Ne var ki genç kız, Beaumains’e karşı olan tavrını değiştirmedi ve onu her zamankinden daha fazla azarladı; ta ki Yeşil Şövalye, Beaumains’in mızrak tutan en asil şövalye olduğunu ve bir gün büyük bir kralın soyundan geldiğini öğreneceğini söyleyip kadına çıkışana dek. Yeşil Şövalye, emrindeki otuz şövalyeyi çağırıp onlara bundan böyle Beaumains’e hizmet etmelerini, onu ihanetten korumalarını ve ihtiyaç duyduğunda onun emirlerine uymak için hazır olmalarını söyledi. Böylece birbirlerine veda ettiler, Beaumains ile genç kadın ise tekrardan yola koyuldu. Sör Beaumains benzer bir şekilde, üçüncü kardeş olan Kızıl Şövalye’yi de alt etti. Kızıl Şövalye de merhamet dileyip altmış şövalyesini Beaumains’in hizmetine sunmayı teklif etti. Beaumains de genç hanımın isteği üzerine şövalyenin hayatını bağışladı. Aynı karşılaşma, Lacivert Şövalye Persant’la da gerçekleşti.

Bu kez genç kadın Beaumains’in dövüşmekten vazgeçmesini istedi, “Efendim, kim olduğunuzu ve hangi soydan geldiğinizi merak ediyorum. Cesurca konuşup cesurca hareket ediyorsunuz, bu yüzden hâlâ şansınız varken ayrılmanızı, kendinizi kurtar-manızı istiyorum. Zira hem siz hem de atınız büyük badireler atlattınız, ayrıca korkuyorum ki çok geciktik çünkü kuşatılmış kale buradan yedi mil uzaklıkta, bu hariç tüm tehlikeler ise arkamızda kaldı. Ciddi şekilde yaralanmanızdan korkuyorum. Üstelik bu Lacivert Şövalye Sör Persant, leydimi tutsak eden şövalyenin yanında bir hiç sayılır,” dedi. Tüm bunlara rağmen Sör Beaumains, kadının sözlerine kulak asmayacaktı, öğleden sonra iki saatte onu alt edeceğine ve kaleye gün içinde varacaklarına dair söz verdi. “Siz nasıl bir adamsınız?” diye sordu genç kadın, büyük bir hayretle Beaumains’e bakıyordu, “Hiçbir kadın bir şövalyeye benim size davrandığım kadar kötü ve rezil bir şekilde davranmamıştır, oysa siz her zaman bana karşı nazik ve saygılı oldunuz, asil kandan da gelse hiç kimse böyle bir davranış sergilemez.” “Genç hanım, sözleriniz yalnızca daha sert vurmama yol açıyor, her ne kadar Kral Arthur’un mutfağında yiyip içmiş olsam da belki de istediğim herhangi bir yerde de en az o kadar yiyip içebilirdim. Tüm bu yaptıklarım ise dostlarıma kendimi kanıtlamak içindi. Sevgili hanımım, bir beyefendi olayım ya da olmayayım, size bir beyefendi gibi hizmet ettim ve bakarsınız birbirimizden ayrılmadan önce size daha çok hizmet edebilirim,” diye cevap verdi Beaumains. “Ah nazik Beaumains, size söylediğim ve yaptığım her şey için beni affedin,” dedi kadın. “Sizi tüm kalbimle affediyorum. Artık bana karşı güzel sözler sarf etmekten hoşnut olduğunuza göre, bilin ki ben de sözlerinizi memnuniyetle dinliyorum. Bu yüzden o şövalyeyle karşılaşacak kadar güçlü hisseden biri varsa o da benim.”

 

Böylece Beaumains, Lacivert Şövalye Sör Persant’ı da alt edip yüz şövalyeyi emri altına aldı. Ertesi sabah genç kadın, Beaumains’i kaleye, Kızıl Toprakların Kızıl Şövalyesi’nin hanımı tutsak ettiği yere götürüyordu. Gidecekleri yeri duyan Sör Persant, “Tanrı sizinle olsun,” diye bağırdı, “O adam yaşayan en tehlikeli şövalyedir, çünkü yedi insan gücündedir. Dünyadaki en güzel kadınlardan biri olan o hanıma büyük yanlışlar yaptı, sanıyorum ki bu genç kadın da onun kız kardeşi. İsminiz Linet değil mi?” Genç kadın cevap verdi: “Evet efendim. Hanımım, yani kız kardeşimin adı ise Dame1 Lyonesse’dir.” Bunun üzerine Sör Persant, “Kızıl Şövalye, iki yıllık kuşatmanın ardından bitkin düştü, birçok kez kaleye girmeyi deneyebilirdi ancak Sör Lancelot du Lac’ın, Sör Tristram’ın ya da Sör Gawaine’in gelip kendisiyle dövüşeceğini umdu,” dedi. “Lordum Lacivert Şövalye Sör Persant, sizden bu beyefendiyi Kızıl Şövalye’yle mücadeleye girişmeden önce şövalye ilan etmenizi istiyorum,” dedi genç kadın. “Seve seve yaparım,” diye cevap verdi Sör Persant, “eğer benim gibi sıradan bir insandan şövalyelik nişanını almak onu da memnun edecekse tabii.” Beaumains cevap verdi: “Efendim, iyi niyetiniz için teşekkür ediyorum fakat bu vazifenin daha en başında şövalyelik nişanını bana Sör Lancelot bahşetti. Ben, Orkney’li Sör Gareth. Sör Gawaine ise kardeşimdir, gelgelelim ne o ne de annemin erkek kardeşi Kral Arthur bunu bilir. Bu yüzden bu sırrı saklamanızı istiyorum.”

O sıralarda Kral Arthur tarafından gönderilen bir şövalyenin kendisini kurtarmaya geldiği haberi, bir cüce tarafından kuşatma altında bulunan leydiye iletilmişti. Leydi, Beaumains’in tüm yaptıklarını ve önüne çıkanları bir bir nasıl alt ettiğini öğrenince cüceye fırında pişmiş geyik eti, etine dolgun tavuklar, iki gümüş sürahide şarap ve bir altın kupa götürüp tüm bunları yakınlardaki keşiş kulübesinde yaşayan keşişe bırakmasını söyledi. Cüce bu işi halletti. Leydi daha sonra kız kardeşini ve Sör Beaumains’i karşılamaya gitmesi için yine cüceyi gönderdi. Cüce, onlara keşişin hücresinde yiyip içmelerini ve dinlenmelerini söyledi; onlar da öyle yaptılar. Kuşatılmış kaleye yaklaşınca Sör Beaumains, topuklarında mahmuzları, ellerinde kılıçları bulunan tam kırk şövalye gördü; hepsi çimenlikten yükselen uzun ağaçlara asılmıştı. “Efendim, bu şövalyeler buraya kız kardeşim Dame Lyonesse’i kurtarmak için geldiler,” dedi genç kadın, “Eğer Kızıl Toprakların Kızıl Şövalyesi’ni alt edemezseniz siz de oraya asılacaksınız.”



“Gerçekten de Kral Arthur’un şövalyelerinin hiçbirinin bu Kızıl Toprakların Kızıl Şövalyesi’yle başa çıkamamış olması bir mucize,” diye cevapladı Beaumains. Etrafı yüksek duvarlar ve derin hendeklerle çevrili kaleye doğru yola koyuldular, en sonunda büyük bir çınar ağacına geldiler, bu ağaçta bir borazan asılıydı. Kızıl Şövalye’yle dövüşmeyi arzulayan kişi, bu borazanı şiddetle üflemeliydi.

Beaumains borazanı almak için yeltendiğinde Linet araya girdi: “Efendim, size yalvarıyorum, tam öğle vakti gelmeden bu borazanı çalmayın, çünkü öğleden önceki üç saat boyunca Kızıl Şövalye gücünün doruklarında oluyor ve yedi insan kuvvetine ulaşıyor, fakat öğle vakti geldiğinde sıradan bir adama dönüşüyor.”

“Ah! Böyle sözler söylediğiniz için utanmalısınız genç hanım. Şövalye her ne durumdaysa onunla ya o durumdayken savaşacağım ya da hiç savaşmayacağım,” dedi Beaumains, borazanı alıp öyle bir öttürdü ki ses tüm kale içinde yankılandı. Kızıl Şövalye de zırhını kuşanıp Beaumains’in dikildiği noktaya geldi. Böylece dövüş başladı, hem de ne dövüş; Beaumains öğle vaktine kadar dayanmak için çok çaba sarf etti ki o andan itibaren Kızıl Şövalye’nin gücü tükenmeye başladı. Bir ara soluklandılar, sonra tekrar başladılar, en sonunda Kızıl Şövalye mecburen Sör Beaumains’e teslim oldu. Kaledeki tüm efendiler ve baronlar, kazanana saygılarını sunmaya gelerek Kızıl Şövalye’nin hayatının bağışlanması karşılığında Beaumains’in hizmetine girmek için yalvardılar. Bu istekleri gerçekleşti, Linet ise şövalyenin yaralarını sarıp merhem sürdü, aynı şeyi Sör Beaumains için de yaptı. Sonrasında Kızıl Şövalye, Kral Arthur’un sarayına gönderildi, orada Sör Beaumains’in yaptıklarını anlattı. Kral Arthur ve şövalyeleri hayrete düştüler.

Sör Beaumains, dövüşten önce Dehşet Kalesi’nin penceresine bakmış, Leydi Lyonesse’in yüzünü görmüş, gördüğü yüzün dünyadaki en güzel yüz olduğunu düşünmüştü. Kızıl Şövalye’yi bertaraf ettikten sonra hızla kaleye girdi. Beaumains, Leydi Lyonesse tarafından karşılandıktan sonra ona, tüm benliğiyle âşık olduğunu söyledi. Kadın Beaumains’i reddetmedi, fakat bir süreliğine onu oyaladı. Sonrasında Kral, Leydi ve Beaumains’e, yani Sör Gareth’a mektuplar yollayıp saraya gelmelerini iletti. Sör Gareth’ın tavsiyesiyle Leydi Lyonesse, Kral’dan bir turnuva düzenlemesine izin vermesini istedi. Bu turnuvada en iyi olduğunu kanıtlayacak şövalye, eğer evli değilse, leydiyle evlenecek ve tüm topraklarının sahibi olacaktı. Gelgelelim eğer şövalye evliyse, bu sefer ona bembeyaz bir akdoğan, eşine ise kıymetli taşlarla bezeli altın bir taç verilecekti.

Böylece Leydi Lyonesse, Sör Gareth’ın tavsiyesine uydu; Kral Arthur’a Sör Gareth’ın nerede olduğunu söyleyemeyeceğini, ancak eğer bir turnuva düzenlerse Sör Gareth’ın bu turnuvaya katılmak için kesinlikle geleceğini söyledi. “Çok iyi düşünmüşsünüz,” dedi Arthur. Ardından Leydi Lyonesse, Dehşet Kalesi’ne dönüp tüm şövalyelerini etrafında toplayarak neler yaptığını anlattı, turnuvada dövüşmek için nasıl hazırlanmaları gerektiğinden bahsetti. Sonra ise hemen kaleyi hazır hale getirmeye başladı. İskoçya, Galler ve Cornwall gibi en ırak topraklardan gelecek bir dolu şövalyenin yanı sıra, Arthur’la birlikte gelecek kralları, dükleri, kontları ve baronları en uygun şekilde ağırlamak için neler yapabileceğini düşündü. Ayrıca Kraliçe Guinevere ve Sör Gareth’ın annesi Orkney Kraliçesi’nin de orada bulunmasını bekliyordu. Bununla birlikte Sör Gareth, Leydi Lyonesse ve kaledeki şövalyelerden gerçek kimliğini açıklamamalarını rica etti, onlar da bunu kabul ettiler.

Sonra Leydi Lyonesse şunları söyledi: “Sör Gareth, size yüzüğümü ödünç veriyorum, fakat bana olan sevginiz adına, bu turnuva bitince onu bana geri vermeniz için yalvarıyorum çünkü o olmadan güzelliğim eksik kalır. Bu yüzük, diğer yüzüklere benzemez. Yeşilden kırmızıya, maviden beyaza dönüşür, üstelik onu taşıyan kişi ne kadar yara alırsa alsın kan kaybetmez.”

“Leydim, bu yüzük gerçekten de çok işime yarayacak. Onun yardımıyla benimle karşılaşacak hiç kimseden korkum olmayacak,” diye cevap verdi Sör Gareth. Leydi Lyonesse’in erkek kardeşi Sör Gringa-more da ona bir doru at, güçlü bir zırh ve bir zamanlar babasına ait olan keskin bir kılıç verdi. Ağustos ayının on beşinci sabahında Göğe Kabul Ziyafeti verildiğinde Kral, tüm uşaklarına borazanları şiddetle öttürmelerini emretti, böylece her şövalye turnuvaya katılması gerektiğini anlayacaktı. Ellerindeki kalkanlar ve üstlerini kaplayan parlak metal zırhlarla tüm bu şövalyelerin toplandıklarını görenler muhteşem bir manzaraya tanık oldular. Uşaklar hangi şövalyelerin galip geldiğini, hangilerinin yenildiğini not et-tiler. Oradaki herkes, zırhı bazen yeşil bazen beyaz görünen şövalyeyi hayretle izledi. Hiçbiri o şövalyenin Sör Gareth olduğunu bilmiyordu. Sör Gareth’ın karşısına kim çıksa hemencecik alaşağı ediliyordu. “Şu bir gerçek ki,” diye bağırdı Kral Arthur, “zırhı renk değiştiren adam gerçekten iyi bir şövalye.” Bunu dedikten sonra Sör Lancelot’u yanına çağırarak ondan, o şövalyeye dövüşte meydan okumasını istedi. Gelgelelim Sör Lancelot, tüm dövüşlerden galip çıkmasına rağmen şövalyenin artık yorgun düşmüş olması gerektiğini söyledi, çünkü Sör Lancelot’a göre şövalye, hanımının gözleri önünde dövüşen biri gibi dövüşüyordu. Bu nedenle şöyle söyledi: “O yüzden bugün, bu onur onun olmalı. Onu engelleyebilecek güce sahip olsam da bunu yapmayacağım.”

1Kadınlara verilen, şövalyelik düzeyinde bir asalet unvanı. (ç.n.)
Бесплатный фрагмент закончился. Хотите читать дальше?

Другие книги автора

Купите 3 книги одновременно и выберите четвёртую в подарок!

Чтобы воспользоваться акцией, добавьте нужные книги в корзину. Сделать это можно на странице каждой книги, либо в общем списке:

  1. Нажмите на многоточие
    рядом с книгой
  2. Выберите пункт
    «Добавить в корзину»