Şövalyelerin Mızrak Dövüşü

Текст
Из серии: Felsefe Yüzüğü #16
0
Отзывы
Читать фрагмент
Отметить прочитанной
Как читать книгу после покупки
Şövalyelerin Mızrak Dövüşü
Шрифт:Меньше АаБольше Аа

ŞÖVALYELERİN MIZRAK DÖVÜŞÜ

(FELSEFE YÜZÜĞÜ 16. KİTABI))

MORGAN RICE

Morgan Rice Hakkında

Morgan Rice, USA Today’in 1 numaralı çok satan destansı on yedi Kitaplık FELSEFE YÜZÜĞÜ; on iki kitaplık (ve hala devam eden) genç yetişkin serisi 1 numaralı çok satan VAMPİR GÜNLÜKLERİ; 2 Kitaptan oluşan (ve devam eden) kıyamet sonrası gerilim, 1 numaralı çok satan KÖLETÜCCARLARI ÜÇLEMESİ; ve yeni destansı fantezi serisi KRALLAR VE BÜYÜCÜLER Kitaplarının 1 numaralı çok satan yazarıdır. Morgan’ın Kitapları hem basılı hem de sesli olarak bulunabilir ve çeviriler 25 dilde mevcuttur.

Morgan sizi dinlemeyi çok seviyor, dolayısıyla lütfen www.morganricebooks.com adresini ziyaret edip eposta listesine eklenin, ücretsiz bir Kitap kazanın, ücretsiz hediyeler alın, ücretsiz uygulamaları indirin, Facebook ve Twitter ile bağlanın ve irtibatta kalın!

Morgan Rice İçin Yazılan Övgülerden Bazıları

“FELSEFE YÜZÜĞÜ ani bir başarı için her şeye sahip: olay örgüsü, karşı tema, gizem, yürekli şövalyeler, kırık kalplerle dolu yeşeren aşklar, dalavere ve ihanet.Her yaştaki okuyucuya hitap ediyor ve saatlerce zihninizi meşgul tutabiliyor. Tüm fantezi okurlarının kütüphanesinde bulunmasını tavsiye ettiğimiz bir kitap.”

--Books and Movie Reviews, Roberto Mattos

“Eğlenceli bir epik fantezi.”

—Kirkus Reviews

“Dikkate değer bir şeylerin başlangıcı burada.”

--San Francisco Book Review

“Aksiyon dolu …. Rice'ın yapıtı oldukça sağlam ve olay örgüsü merak uyandırıcı.”

--Publishers Weekly

“Sürpizlerle dolu bir fantezi …. Bu, genç yetişkin fantezi serisi olma belirtisinin sadece başlangıcı.”

--Midwest Book Review

Morgan Rice Kitapları

TAÇLAR VE GÖRKEM

KÖLE, SAVAŞÇI, KRALİÇE (Book #1)

KRALLAR VE BÜYÜCÜLER

EJDERHALARIN YÜKSELİŞİ (1. Kitap)

CESURUN YÜKSELİŞİ (2. Kitap)

ONURUN BEDELİ (3. Kitap)

BİR KAHRAMANLIK OCAĞI (4. Kitap)

GÖLGELER DİYARI (5. Kitap)

CESURUN GECESİ (6. Kitap)

FELSEFE YÜZÜĞÜ

KAHRAMANLARIN GÖREVİ (1. Kitap)

KRALLARIN YÜRÜYÜŞÜ (2. Kitap)

EJDERHALARIN KADERİ (3. Kitap)

GURUR AĞLAYIŞI (4. Kitap)

ŞEREF YEMİNİ (5. Kitap)

KAHRAMANLIK SALDIRISI (6. Kitap)

KILIÇ AYİNİ (7. Kitap)

SİLAHLARIN TESLİMİ (8. Kitap)

BÜYÜLÜ GÖKYÜZÜ (9. Kitap)

KALKAN DENİZİ (10. Kitap)

ÇELİĞİN HÜKÜMDARLIĞI (11. Kitap)

ATEŞ ÜLKESİ (12. Kitap)

KRALİÇELERİN YÖNETİMİ (13. Kitap)

KARDEŞLERİN YEMİNİ (14. Kitap)

ÖLÜLERİN DÜŞÜ (15. Kitap)

ŞOVALYELERİN MIZRAK DÖVÜŞÜ (16. Kitap)

SAVAŞIN ARMAĞANI (17. Kitap)

KÖLETÜCCARLARI ÜÇLEMESİ

ARENA 1: KÖLETÜCCARLARI (1. Kitap)

ARENA 2 (2. Kitap)

VAMPİR GÜNLÜKLERİ

DÖNÜŞÜM (1. Kitap)

SEVİLMİŞ (2. Kitap)

ALDATILMIŞ (3. Kitap)

YAZGI (4. Kitap)

ARZULANMIŞ (5. Kitap)

NİŞANLI (6. Kitap)

YEMİNLİ (7. Kitap)

BULUNMUŞ (8. Kitap)

CANLANDIRILMIŞ (9. Kitap)

GÖMÜLMÜŞ (10. Kitap)

KADER (11. Kitap)

TAKINTII (12. Kitap)



FELSEFE YÜZÜĞÜ serisini sesli kitap formatında Dinleyin!

Jacket image Copyright Razumovskaya Marina Nikolaevna, used under license from Shutterstock.com.


Telif Hakkı Sahibi Morgan Rice © 2014

Tüm hakları saklıdır. Bu yayının herhangi bir bölümü, 1976 ABD Telif Hakları Kanunu ile izin verilenin dışında, yazarın önceden izni olmaksızın, hiçbir formatta ve hiçbir amaçla çoğaltılamaz, dağıtılamaz veya yayılamaz veya bir veri tabanı ya da bilgi kurtarma sisteminde saklanamaz.

Bu e-kitap sadece kişisel kullanımınız için lisanslanmıştır. Bu e-kitap başkalarına tekrar satılamaz veya verilemez. Eğer bu kitabı paylaşmak istiyorsanız lütfen paylaşmak istediğiniz kişiler için birer ek kopya satın alın. Eğer bu kitabı okuyorsanız fakat satın almadıysanız veya sadece sizin kullanımınız için satın alınmadıysa lütfen iade edin ve bir kopya satın alın. Yazarın emeğine saygı gösterdiğiniz için teşekkür ederiz.

Bu kitap kurgusal bir eserdir. İsimler, karakterler, işletmeler, kuruluşlar, mekânlar, olaylar ve durumlar yazarın hayal ürününün eserleridir ve kurgusal amaçla kullanılmıştır. Gerçek hayattaki ölü veya yaşayan herhangi biri ile benzerlik tamamen tesadüfîdir.

Kapaktaki Telifli Razumovskaya Marina Nikolaevna resmi Shutterstock.com lisansıyla kullanılmıştır.


İÇİNDEKİLER


BİRİNCİ BÖLÜM

İKİNCİ BÖLÜM

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

BEŞİNCİ BÖLÜM

ALTINCI BÖLÜM

YEDİNCİ BÖLÜM

SEKİZİNCİ BÖLÜM

DOKUZUNCU BÖLÜM

ONUNCU BÖLÜM

ON BİRİNCİ BÖLÜM

ON İKİNCİ BÖLÜM

ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

ON BEŞİNCİ BÖLÜM

ON ALTINCI BÖLÜM

ON YEDİNCİ BÖLÜM

ON SEKİZİNCİ BÖLÜM

ON DOKUZUNCU BÖLÜM

YİRMİNCİ BÖLÜM

YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM

YİRMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

YİRMİ BEŞİNCİ BÖLÜM

YİRMİ ALTINCI BÖLÜM

YİRMİ YEDİNCİ BÖLÜM

YİRMİ SEKİZİNCİ BÖLÜM

YİRMİ DOKUZUNCU BÖLÜM

OTUZUNCU BÖLÜM

OTUZ BİRİNCİ BÖLÜM

OTUZ İKİNCİ BÖLÜM

OTUZ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

OTUZ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

BİRİNCİ BÖLÜM

Thorgrin, tırabzanlarını tuttuğu koca geminin pruvasında duruyordu, saçları rüzgardan arkaya yapışırken içinde büyüyen kötü hislerle ufka bakıyordu. Korsanlardan aldıkları gemi, rüzgarın taşıyabileceği en yüksek hızda yol alırken Elden, O’Connor, Matus, Reece, Indra ve Selese yelkenlerle uğraşıyor, Melek ise, daha hızlı gitmek istese de bunun mümkün olmadığını bilen Thor’un yanında duruyordu. Yine de daha hızlı olmayı diledi. Tüm bu zamanlardan sonra Guwayne’in ufku geçtikten sonra varacakları yerde, Işık Adası’nda olacağından emin gibiydi. Eş derecede emin olduğu diğer bir şeyse Guwayne’in tehlikede olduğuydu.

Thor bunun nasıl olabildiğini anlamıyordu. Onu son bıraktıklarında Guwayne, en az kardeşi kadar güçlü bir büyücü olan Ragon’un koruması altında, Işık Adası’nda güvendeydi. Argon, Thorgrin’in bildiği en güçlü büyücüydü, tüm Halka’yı bile korumuştu. Thor, Ragon’un korumasındayken Guwayne’e ne gibi bir zarar gelmiş olabileceğini kestiremiyordu.

Elbette Thorgrin’in daha önce hiç duymadığı, Ragon’unkine eş kara bir büyücünün gücü varsa bunu bilemezdi. Hakkında hiç bir şeyi bilmediği, kara kuvvetin, şeytani büyünün olduğu bir diyar var mıydı?

Fakat neden oğlunu hedef almış olsundu?

Thor, gördüğü rüyanın etkisiyle, daha şafak sökmemişken aklını kaçırmış gibi alelacele Işık Adası’ndan ayrıldığı günü düşündü. Şimdi geriye bakınca Thor, kara bir gücün aklını çelip onu kandırarak oğlundan uzaklaştırmak istediğini fark ediyordu. Halen gemisi üzerinde tiz çığlıklar atarak ufukta kaybolup sonra yeniden ortaya çıkan Lycoples sayesinde Ada’ya yani nihayet doğru yöne yol alıyordu. Thor, tüm bu zaman boyunca işaretlerin hep gözünün önünde olduğunu fark etti. Bunu nasıl kaçırmıştı? Daha en baştan onu yolundan saptıran bu karanlık güç de neyin nesiydi?

 

Thor ödemesi gereken bedeli, her birinin kafasına tek tek çökecek belalar anlamına gelen cehennemden salınan şeytanları, kara lordun lanetini hatırladı. Önünde yatan daha çok lanetin ve davanın olduğunu ve bu yolculuğunun da onlardan biri olduğunu hissetti. İleride onu bekleyen diğer sınavların ne olacağını merak etti. Oğlunu bir daha geri alabilecek miydi?

“Merak etme,” dedi tatlı bir ses.

Thor dönünce, Melek’in gömleğini çekiştirdiğini gördü.

“Her şey yolunda girecek,” diye ekledi gülümseyerek.

Thor ona doğru gülümseyerek elini onunkinin üstüne koydu, varlığı onu her zaman olduğu gibi rahatlatıyordu. Melek’i hiç sahip olmadığı kendi öz kızı gibi seviyordu. Varlığından memnuniyet duyuyordu.

“Eğer girmezse,” diyerek ekledi gülümseyip, “Ben icabına bakarım!”

O’Connor’ın onun için yonttuğu küçük yayı gururla kaldırıp, onu nasıl gerdiğini gösterdi Thor’a. Kız yayı göğsüne kaldırıp titrek elleriyle küçük ahşap bir ok yerleştirip yayı çekmeye başlayınca Thor keyifle gülümsedi ona. Melek, yayı bıraktı ve küçük ahşap ok sallanıp güverteyi aştı ve okyanusa uçarak düştü.

“Balık vurdum mu!?” diye heyecanla sorarken tırabzanlara neşe içinde koştu.

Thor orada durup köpüren deniz sularına bakarken emin olamıyordu fakat yine de ona gülümsüyordu.

“Eminim vurmuşsundur,” dedi ona güvence vererek. “Hatta belki bir köpekbalığı vurmuş olabilirsin.”

Thor ufuktan gelen yeni bir tiz çığlık duyunca yeniden dikkat kesildi. Kılıcının kabzasını tutup suya bakarak ufku incelerken vücudu taş kesti.

Kalın gri bulutlar yavaşça açılırken, gördüğü manzara karşısında Thor’un kalbi heyecanla atmaya başladı: uzakta, kara dumanlar göğe yükseliyordu. Önündeki bulutlar iyice kalktığında Thor, dumanların uzaktaki adadan, her hangi birinden değil, ancak dik kayalıklarının doğruca göğe ulaştığı ve zirvesinde geniş bir platonun olduğu bir adadan geldiğini gördü. Bu adayı başka bir tanesiyle karıştırmasına imkan yoktu.

Işık Adası.

Thor, gudubet görünümlü şeytani yaratıkların adadan arta kalanların tepesinde akbabalar gibi tiz çığlıklar atıp daireler çizerek dönerken doldurdukları göğü görünce kalbinin sıkıştığını hissetti. Bir ordu kadar kalabalıklardı, altlarındaki adanın tamamı alevler içindeydi, kurtulan tek bir köşe bile yoktu.

“DAHA HIZLI!” diye rüzgara bağırdı Thor, nafile olduğunu biliyordu oysa. Bu hayatında hissettiği en çaresiz andı.

Fakat yapabileceği başka bir şey yoktu. Alevleri, dumanı, ayrılmakta olan canavarları izledi; Lycoples’in yukarıda attığı tiz çığlıkları duyarken artık çok geç olduğunu biliyordu. Geriye hiç bir şey kurtulamamıştı. Bu adadan geriye kalan her ne varsa, Ragon, Guwayne, ya da her hangi bir şey, kesinlikle ölmüştü.

“HAYIR!” diye bağırdı Thorgrin, göklere küfrederek; artık ölüm adası olan bu adaya yaklaşırken okyanus suları yüzüne vuruyordu.

İKİNCİ BÖLÜM

Gwendolyn yeniden Halka’ya dönmüş, yalnız başına annesinin kalesinde durup etrafına bakarken bir şeylerin hiç de yolunda olmadığını fark ediyordu. Kale terk edilmiş, eşyasız kalmıştı, içindeki tüm her şey gitmiş, pencereleri sökülmüş, bir zamanlar onları süsleyen desenli güzel camların yerinde sadece ahşap kalıntıları kalmıştı. Güneş içeri buradan sızıyordu. Havadaki tozlar döne döne asılı kalıyordu, sanki burada bin yıldır kimse yaşamamıştı.

Gwen dışarı, Halka’nın manzarasına baktı, bir zamanlar bildiği ve sevdiği bu yer artık çorak, tarumar edilmiş, korkunç bir haldeydi. Sanki dünya üzerinde tek bir iyi şey kalmamıştı.

“Kızım,” dedi bir ses.

Gwendolyn döndü ve annesinin orada durup ona çökmüş, hasta bir yüzle baktığını görünce dehşete düştü. Hatırladığı annesine hiç benzemiyordu. Ölüm döşeğinden bildiği, bir ömrün içine çok fazla yaşam sığdırmış bir bakışa sahipti annesi.

Gwen, boğazında bir yumru hissetti; aralarında geçen her şeye rağmen onu ne kadar özlemiş olduğunu fark etti. Özlemini yakan şeyin o mu yoksa ailesi ya da tanıdık bir şeyler mi hatta Halka mı olup olmadığını bilmiyordu. Yeniden evinde olmak ve tanıdık görüntüleri görmek için neler vermezdi.

“Anne,” diye cevapladı, önündeki görüntüye inanmakta zorlanarak.

Gwen ona uzanır uzanmaz kendini bir başka yerde buldu. Yerle bir olmuş, küllerle örtülü bir adada, kayalıkların kıyısında duruyordu. Havada ağır bir duman ve sülfür kokusu vardı, burun deliklerine dolup onları yakıyordu. Adaya baktı, kül dalgaları rüzgarda kaybolunca önünde uzanan manzaranın içinde kül olmuş, altın bir beşik gördü. Bu korların ve küllerin arasındaki tek nesneydi.

Öne gelirken Gwen’in kalbi yerinden çıkacak gibiydi, oğlunun orada ve iyi durumda olup olmadığını görecek olmak onu çok geriyordu. Bir yanı uzanarak onu tutup, göğsüne yapıştıracağı ve bir daha asla bırakmayacağı için çok sevinçliydi. Fakat diğer yanı orada olmamasından, daha da kötüsü ölmüş olmasından dehşetle korkuyordu.

Gwen, ileri atılıp öne eğilerek beşiğin içine baktı, boş olduğunu görünce kalbi yerinden çıkacak gibi oldu.

Acı içinde “GUWAYNE!” diye bağırdı.

Gwen, yukarıda kendininkini bastıran tiz bir çığlık duyunca baktı ve gudubet görünümlü siyah yaratıklarından oluşan bir ordunun havada uçtuğunu gördü. Sonuncu yaratığın pençeleri arasında bir bebeğin debelenerek ağladığını görünce kalbi durdu. Kasvetli göklere, bir karaltı ordusu tarafından kaldırılıp taşınıyordu.

“HAYIR!” diye çığlık attı Gwen.

Bu çığlıkla uyandı, yatağında doğrulup Guwayne’i bulup göğsüne yatırmak için her tarafa baktı.

Fakat burada yoktu.

Gwendolyn nefes nefese, nerede olduğunu anlamaya çalışıp yatağında oturdu. Şafağın zayıf ışınları pencerelerden girerken nerede olduğunun ayırtına varması için bir süre geçmesi gerekti: Ridge’de, Kral’ın kalesindeydi.

Gwen, avucunda bir şey hissedince aşağı baktı ve Krohn’un elini yalayarak kafasını kucağına koyduğunu gördü. Yatağın kenarında otururken kafasını okşadı, zor nefes alıyordu ve yavaşça kafasını toplamaya çalıştı. Gördüğü rüyanın ağırlığını üstünde hissediyordu.

Guwayne, diye düşündü. Rüyası çok gerçekti. Bir rüyadan fazlası olduğunu biliyordu, bir görüntüydü bu. Guwayne her nerde ise tehlikedeydi. Karanlık güçler tarafından kaçırılmıştı, bunu hissedebiliyordu.

Gwendolyn acı çekerek durdu. Oğlunu ve kocasını bulmak için hiç olmadığı kadar acele etmesi gerektiğini hissediyordu. Onu bulup ona sarılmayı her şeyden çok isterdi. Fakat bunun kaderde olmadığını biliyordu.

Gözyaşlarını silen Gwen, ipek geceliğini örterek çabucak odayı geçerken yüksek kemerli pencerenin altında uzanan çıplak ayaklarının değdiği, soğuk, taş zemini hissediyordu. Desenli cam paneli açar açmaz içeri sessizce şafağın ışıkları girdi, ilk güneş yükselirken kırsal kesimi kızıla boyuyordu. Nefes kesici bir görüntüydü bu. Gwen önüne baktı, manzarayı özümsedi. Kusursuz başkent ve etrafını çeviren sonsuz alandaki sıra dağlar, bereketli bağlar bugüne kadar tek bir yerde toplandığını gördüğü en kalabalık bolluğa ev sahipliği yapıyordu. Ötesinde ise, sabah vaktinde parlayan mavi göl vardı, onun gerisinde ise Ridge'i çevreleyen mükemmel daire şekilleri sisle örtülmüştü. Burası hiç zararı olmayan bir yer gibi görünüyordu.

Gwen, bu zirvelerin ardında bir yerlerde olan Thorgrin'i ve Guwayne'i düşündü. Neredelerdi? Onları tekrar görebilecek miydi?

Gwen, sarnıça gidip yüzüne su çarptı ve çabucak giyindi. Thorgrin ve Guwayne'i bu odada oturarak bulamayacağını ve onları bulmaya her zamankinden çok ihtiyacı olduğunu biliyordu. Ona yardım edecek biri varsa o da Kral olabilirdi. Bir çıkar yol sunabilirdi belki.

Gwen, Ridge'in zirvelerinde yürüyüp Kendrick’in gidişini izlerken onunla yaptığı konuşmayı ve ona açıkladığı sırları hatırladı. Öldüğünü, Ridge'in öldüğünü dinledi. Dahası, açıklayacağı başka sırlar da bulunuyordu ancak konuşmaları bölünmüştü. Danışmanları acil bir mesele için ona gelmişti, Gwen'e daha fazlasını anlatacağına söz vermiş ve ondan bir iyilik isteyeceğini söylemişti. Ne iyiliği isteyeceğini merak etti. Ondan ne isteyebilirdi?

Kral, gün doğduğunda taht odasında onunla buluşmasını istediği için Gwen aceleyle giyinmeye başlamıştı, zaten geç kaldığını biliyordu. Rüyası kafasını karıştırmıştı.

Odadan aceleyle çıkarken, Gwendolyn'in açlıktan karnı ağrıdı, Büyük Çöl'deki açlık hala kendini hissettirirken, masada onun için hazırlanmış olan lezzetli yiyeceklere, ekmeklere, meyvelere, peynirlere, pudinglere baktı. Hemen biraz alarak yürürken yemeye başladı. İhtiyacı olandan daha fazlasını almıştı ve yürümeye başlayınca uzanıp yarısını yanı başında mızmızlanıp avucundan almaya çalışan Krohn'a verdi. Bu yiyecekler, üstündeki çatı ve bolluktan dolayı çok minnettardı; bir yönden büyüdüğü Kral'ın Sarayı'ndaymış gibi hissetti kendini.

Gwen odadan çıkarken muhafızlar dikkat kesilerek ağır meşe kapıyı ardına kadar açtılar. Onları geçip kalenin loş ışıklı, taştan koridorlarına indi, geceden kalma meşaleler hala titrek şekilde yanıyordu.

Gwen koridorun sonuna ulaştı, Krohn yanı başında ilerlerken taştan, spiral bir merdivenden yukarı çıktı. Kral'ın odasının burada olduğunu biliyordu artık kaleyi yavaştan tanıyordu. Bir başka koridorda aceleyle ilerledi, taşa oyulmuş kemerli bir açıklıktan geçmek üzereyken göz ucuyla bir hareket hissetti. Gölgelerin içinde birinin durduğunu şaşırarak görünce bir anlığına irkildi.

"Gwendolyn?" dedi yumuşak, oldukça nazik bir ses; gölgelerin içinden yüzünde küçük bir gülümsemeyle çıkmıştı.

Gwendolyn hazırlıksız yakalanınca gözlerini kırpıştırdı, kim olduğunu anlaması için biraz zaman geçmesi gerekti. Son bir kaç gündür o kadar fazla kişiyle tanıştırılmıştı ki hepsi birbirine girmişti.

Fakat bu yüzü asla unutamazdı. Kral'ın oğlu olduğunu fark etti, ona karşı duran, saçları olan diğer ikizdi bu.

“"Siz Kral'ın oğlusunuz," dedi yüksek sesle hatırlayarak. "En büyük üçüncü."

Yüzünde hiç beğenmediği sinsi bir gülümsemeyle ona bir adım yaklaştı.

"İkinci en büyük aslında," diye düzeltti. "İkiziz ama ilk ben doğmuşum."

Kral'ın oğlu ona doğru bir adım atarken Gwen onu inceledi ve kusursuz kıyafetlerini, tıraşlı yüzünü, şapkasının içindeki saçlarını, parfüm ve esans kokusunu ve bugüne değin gördüğü en şık görünümlü duruşunu fark etti. Kendini beğenmiş bir havası vardı, kibri ve kendine verdiği önem belli oluyordu.

"İkizin diğeri olarak düşünülmemeyi tercih ederim," diye devam etti. "Kendine has biriyim. Mardig'dir ismim. İkizimin olması kontrolümde değil ama kaderimde olan bir durum. Taçtaki payımla ilgili denebilir," diyerek bitirdi felsefi sözlerini.

Gwen varlığından hoşnut değildi, hala önceki geceki davranışından ötürü rahatsızdı ayrıca Krohn’un da yanı başında huysuzlandığını hissediyordu; bacağına sürtünürken ensesindeki tüyler kabarmıştı. Ne istediğini öğrenmek için sabırsızlanıyordu.

“Bu koridorların gölgelerinde hep böyle saklanır mısınız?” diye sordu.

Mardig daha da yakına gelirken alaycı bir gülümseme vardı suratında.

“Ne de olsa burası benim kalem,” diye cevapladı alanına sahip çıkarak. “İçinde dolandığımı bilir herkes.”

“Sizin kaleniz mi?” diye sordu. “Babanızın değil mi?”

İfadesi karardı.

“Herşeyin bir zamanı,” var diye cevapladı şifreli konuşup bir adım daha öne gelerek.

Gwendolyn gayri ihtiyarı bir adım geriye çekildi, yaydığı histen hiç hoşlanmıyordu, Krohn hırlamaya başladı.

Mardig ona küçümseyerek baktı.

“Kalemize hayvanların girmesi yasak biliyor muydunuz?” diye cevapladı.

Gwen sinirlenerek dudak büktü.

“Babanız hiç bahsetmedi.”

“Kuralları babam koymuyor,” dedi. “Ben koyuyorum. Kral’ın muhafızı benim emrimdedir.”

Gwen iyice öfkelendi.

“Beni bu yüzden mi burada durdurdunuz?” diye sordu hiddetle. “Hayvanlarla ilgili kuralınızı söylemek için mi?”

Belki de dengini bulduğunu fark ettiği için dudak büktü. Ona bakarken gözlerini üstüne kilitledi sanki onu tartıyor gibiydi.

“Ridge’de beni arzulamayan kadın yoktur,” dedi. “Ancak sizin gözlerinizde tutku göremiyorum.”

Gwen, nihayet nereye vardığını anlayınca ağzı açık, dehşetle ona bakakaldı.

“Tutku mu?” diye utanç içerisinde tekrarladı. “Neden size tutku duyayım? Ben evliyim üstelik hayatımın aşkı yakında bana dönecek.”

 

Mardig yüksek sesle güldü.

“Öyle mi?” diye sordu. “Duyduğum kadarıyla çoktan ölmüş. Ya da onu bulamayacağınız kadar uzakta, size asla geri dönmeyecek.”

Gwendolyn öfkesi artarken kaşlarını çattı.

“Hiç dönmeyecek olsa bile,” dedi, “Başka kimseyle birlikte olmam, özellikle de sizinle.”

İfadesi karardı.

Gitmek için döndü ancak Kral’ın oğlu uzanıp kolunu tuttu. Krohn hırladı.

“Burada istediklerimi rica etmem,” dedi. “Alırım. Yabancı bir krallıkta, yabancı bir ev sahibinin merhametindesiniz. Yerinizde olsam efendilerinize kusur etmeyecek kadar akıllı davranırdım. Ne de olsa misafirperverliğimiz olmadan burada çürüyüp gidebilirsiniz. Üstelik bir misafirin başına gelebilecek çok sayıda talihsizlik yaşanabilir, ev sahibi son derece iyi niyetli olsa bile.”

Hayatında karşılaştığı onca gerçek tehditten sonra onun bu küçük uyarılarından korkmadan kaşlarını çattı.

“Efendilerimiz mi?” dedi. “Bu şekilde mi görüyorsunuz beni? Eğer hala fark etmediyseniz, ben özgür bir kadınım. Dilersem buradan hemen giderim.”

Çirkin sesiyle güldü.

“Pekiyi nereye gidersiniz? Çöl’e mi dönersiniz?”

Gülümseyip kafasını salladı.

“Teknik olarak gitmekte özgür olabilirsiniz,” diye ekledi. “Fakat şunu sormama izin verin: Bu vahşi dünyanın içerisinde nereye gidebilirsiniz?”

Krohn gittikçe artan bir şiddetle hırlamaya devam ederken Gwen Mardig’in üstüne atlamaya hazırlandığını fark ediyordu. Kızgın bir şekilde kolunu tutan elini silkeleyip uzandı ve Krohn’un kafasına elini uzatarak onu geri çekti sonra Mardig’e bakınca bir anda onunla ilgili bir fikir edindi.

“Bana söyleyin Mardig,” dedi sesi sert ve soğuktu. “Neden orada, kardeşlerinizle çölde birlikte savaşmayan bir siz varsınız? Neden burada bir tek siz kaldınız? Korku sizi bu kadar mı ele geçirmiş vaziyette?”

Gülümsedi ancak gülümsemesinin altında korktuğunu görebiliyordu.

“Şövalyelik aptallar içindir,” diye cevapladı. “Geride kalanların istediklerini alabilmesi için bizlere yol açan makul aptallar onlar. Onları şövalyelik ipleriyle sararsanız kukla gibi oynatırsınız. Ben şahsen kendimle oynanmasına izin vermem.”

Gwen midesi bulanarak baktı ona.

“Kocam ve Gümüş’ümüz sizin gibi bir adama kahkahalarla güler,” dedi. “Halka’da iki dakika bile yaşayamazdınız.”

Gwen, girmesine engel olduğu girişten ona baktı.

“İki seçeneğiniz var,” dedi. “Ya yolumdan çekilirsiniz ya da burada kahvaltısı için sabırsızlanan Krohn sizi teslim alabilir. Vücudunuz tam dişine göre.”

Marig, Krohn’a bakınca Gwen, dudaklarının titrediğini gördü. Yana çekildi.

Fakat hemen içeri girmedi. Bunun yerine ona alayla gülümseyerek yaklaşırken ne demek istediğini anlamasını istiyordu.

“Bu küçük kaleye hükmeden siz olabilirsiniz,” dedi kara bir ifadeyle, “fakat bir Kraliçe ile konuştuğunuzu unutmayın. Özgür bir Kraliçe’yle. Size veya bir başka birine yaşadığım sürece hesap vermeyeceğim. Artık bunu yapmayacağım. Böylece tehlikeli hatta sizden çok daha tehlikeli biri oluyorum.”

Prens ona baktı ve Gwen’i şaşırtan bir biçimde gülümsedi.

“Sizden hoşlandım Kraliçe Gwendolyn,” diye cevapladı. “Düşündüğümden de fazla.”

Kalbi hızla çarpan Gwendolyn dönüp gitmesini, koridorun içinde karanlıkta kaybolmasını izledi. Ayak seslerinin yankısı gittikçe zayıflarken Gwen merak etmekten kendini alamadı:

Bu sarayda onu ne gibi tehlikeler bekliyor olabilirdi?

Купите 3 книги одновременно и выберите четвёртую в подарок!

Чтобы воспользоваться акцией, добавьте нужные книги в корзину. Сделать это можно на странице каждой книги, либо в общем списке:

  1. Нажмите на многоточие
    рядом с книгой
  2. Выберите пункт
    «Добавить в корзину»