Бесплатно

Şafak Sökmeden

Текст
Из серии: Günahkâr Vampir #1
iOSAndroidWindows Phone
Куда отправить ссылку на приложение?
Не закрывайте это окно, пока не введёте код в мобильном устройстве
ПовторитьСсылка отправлена
Отметить прочитанной
Шрифт:Меньше АаБольше Аа

ON BEŞİNCİ BÖLÜM

Atlıkarıncanın sesi Kate’in kulaklarını tırmalıyordu. Kanlı ete karşı duyduğu isteği bastıralı uzun zaman olmuştu ve yeniden sersemlemeye başlamıştı. Duyuları aşırı hassaslaşmış, ona acı vermeye başlamış ve kafası karışmıştı. Lunaparktaki ışıklar aşırı parlaktı.

Bir şeylerin yolunda gitmediğini sezen Tony, “İyi misin?” diye sordu.

Tony onu aldığından beri garip davranıyordu. Lunaparka geldiklerinden beri ise iyice kötü bir hal almıştı, sürekli omuzunun üzerinden bir yerlere bakıyor, ürküyor ve kaygılı görünüyordu.

Bir şekerleme standını gösterip, “bak oradalar,” dedi. “İşte diğerleri.”

Kate kafasını kaldırdı. Bunun bir randevu olduğunu, ikisinin yalnız olacağını sanmıştı. Ama Tony onu son sınıfa giden çocuklarla birlikte yapacakları bir eğlenceye davet etmişti, bunlardan bazıları Elijah’ı döven çocukların arasındaydı. Ve bundan da kötüsü, Frances, Holly, Isla ve Jodi de bunların arasındaydılar. Tony ile birlikte gruba doğru yürürlerken kızlar ona öfkeli bakışlar atmaya başladı.

Tony kendisini göstererek, “Kate’i tanıyorsunuz, değil mi?”

Kızlar gözlerini daha da kıstı.

Holly soğuk bir şekilde, “Madison bu gece nerelerde?” diye sordu.

Kate omuz silkti. “Bilmiyorum. Bana genelde ne yaptığını pek söylemez.”

“Bence birlikte burada takılmamıza bayılırdı. Sen… Tony… kesinlikle bayılırdı.” Karanlık bir bakış attı. “Snapchat’ten ona söyleyeyim mi?”

Kate kısık bir sesle, “Lütfen yapma,” dedi.

Ama seçim şansı yoktu. Holly kollarını Tony ve Kate’e sardı ve somurtup poz vererek video çekti.

Kate’e sahte bir heyecanla, “Bunu ağzınızdan bir gökkuşağı çıkıyormuş gibi düzenleyeceğim,” dedi.

Kate hiçbir şey demedi.

Dönme dolaba doğru giderlerken Tony onu dürttü. “Holly çok iyi birisi, değil mi?”

Kate alaylı bir şekilde, “Evet tabii,” diye mırıldandı.

“Umarım diğerleri burada diye üzülmedin,” dedi. “Buraya geleceğimi söyleyince herkes ‘harika, ben de geleceğim,’ dedi ve ben de onlara engel olamadım.”

“Sorun değil,” diye yalan söyledi, Madison’ın arkadaşlarının buraya gelmek için neden can attığını biliyordu.

Tony ile birlikte dönme dolaptaki bölmelerden birisine oturdular. Bir zamanlar bu gibi anların – Tony ile birlikte bir randevuya çıkıp dönme dolap tepeye çıktığında öpüşeceklerinin – hayalini kurardı. Ama şimdi kendisini bomboş ve umutsuz hissediyordu. Elijah’ı kafasından atıp yeniden normal Kare Roswell olmak çok zordu. İçinde bulundukları bölme yukarı yükselirken düşünebildiği tek şey Elijah idi.

Bölmeden etrafına bakındı, bir tarafında Santa Barbara’yı, diğer tarafında okyanusu görüyordu.

Tony, “Çok güzel, değil mi?” dedi.

Sözleri Ackermanların evinin tepesinde Elijah’ın ona çok güzel olduğunu söylediğini hatırlattı. Onu çok özlüyordu.

“Sanırım,” dedi.

Tony’nin iç geçirdiğini duydu ve ona baktı. Keyifsiz görünüyordu.

“Kate,” dedi, “buraya neden geldin ki? Bana ilgi duymadığın ortada.”

Kate, “Üzgünüm,” dedi. “Ama Madison’ın benden nefret eden bir sürü arkadaşını çağırmışsın. Ve bu çocuklardan bazıları geçen gün arkadaşlarımdan birini dövdü. Sanırım onların hepsi burada olunca hayal kırıklığına uğramış olabilirim.”

Tony utanmış gibiydi. “Özür dilerim, bunu bilmiyordum. Aman tanrım, arkadaşlarım birer budala gibi görünüyor. İstersen başka bir yere gidebiliriz.”

Kate’in tek istediği zaman içerisinde Perşembe gününe geri dönüp Ackermanların evine gitmekti, ama bu hiç olmayacağına göre burada kalabilirdi.

Kate, “Sorun değil,” dedi.

Tony gözlerini ilerilerden bir yere dikti. Kate onun kendisini kötü hissetmesine neden olduğu için berbat hissediyordu. Bu onun suçu değildi – o Elijah değildi.

Işıklar Tony’nin üzerinde parladıkça, onun boynuna bakmaktan kendisini alamıyordu. Modern vampirlerin insan kanı içmediğini okumuştu, ama Tony’i ısırmak için inanılmaz bir arzu duyuyordu.

Kafasını salladı. Vampir olup olmadığını bile bilmiyordu. Henüz nasıl vampir olunduğunu ve insanların vampire dönüşmesinin mümkün olup olmadığını bilmiyordu. Kitaplarda bunun olduğunun yazılması gerçek hayatta da olabileceği anlamına gelmiyordu.

Ama bütün bunlara rağmen kana karşı içinde inanılmaz bir arzu duyuyordu ve bu da, şüphesiz, vampirlere özgü bir özellikti.

Tony birden, “Neden onları ekmiyoruz?” diye düşüncelerini bozdu.

Kate, “Pardon?” dedi.

Önceki konuşmalarına devam ederek, “Bunları,” dedi. “En alta indiğimizde onları ekebiliriz.”

Kate gülümsedi, kendisi için bunu yapacağını düşünerek duygulanmıştı. “Tamam.”

Dönme dolabın en altına vardılar. Holly ve arkadaşı zaten inmişti, ama Isla, Jodi, Frances ve diğer çocuklar hala dönme dolaptaydılar.

Tony Kate’in elini tutarak, “Biz eğlence evine gidiyoruz,” dedi.

Onu çekerek götürmeye başladı.

Holly kızgın bir şekilde, “Peki diğerleri ne olacak?” dedi.

Tony omzunu üzerinden, “Hepinizle orada görüşürüz!” dedi.

Kate koşarak kaçarlarken gülmekten kendisini alamadı. Ama Holly onların Tony ile birlikte eğlence evine öylece gitmelerine izin vermeyecek ve Madison için casusluk yapmaya devam edecekti. Holly arkalarından koşarak onları takip etti.

Eğlence evi eski bir aile evi olarak dekore edilmişti. İçeri girdikleri ilk oda oturma odası gibi döşenmişti, ama tüm mobilyalar tavanda baş aşağı duruyordu. Bir sonraki odaya girdiler, burası yamuk duvarları ve zeminiyle bir yemek odasıydı. Oda çöküyormuş gibiydi. Bir anda yer hareket etmeye, dalgalanmaya başladı ve ayakta durmak imkânsız hale geldi. Kate ve Tony gülerek birbirlerinin üzerlerine düştüler. Holly tam arkalarındaydı.

Girdikleri oda sahte bir mutfaktı ve her yerde içinde çürümüş meyvelerin bulunduğu sahte kâseler vardı ve bunların dört bir yanında sahte kurtlar dolaşıyordu. Buzdolabının kapısı aniden kendi kendine açıldı ve içeriye bir rüzgâr, bir ışık ve birisinin çığlığı doldu. Kate sıçradı ve Tony’nin kolunu tuttu. Holly öfkeli bir bakışa attı ve onların fotoğrafını çekti. Kate bu fotoğrafı Madison’a göndereceğinden emindi.

Kate, “Haydi yukarı katta ne var ona bakalım,” dedi.

Merdiveni buldular, ahşaptan yapılmış gibi görünüyordu, ama aslında süngerimsi bir yapıdaydı ve ayaklarının altında hafızalı köpük gibi eziliyordu. Tırabzanlar tutunca esnek bir şekilde duvardan aşağı kadar uzandığından merdivenleri tırmanmak çok zordu. Kate tırmanmak için büyük adımlar atarken yeniden gülmeye başladı. Eğlendiğini görerek şaşırmıştı. Neredeyse ne durumda olduğunu unutmuştu.

Hemen arkasında yalpalayıp duran Tony, “Bu çok çılgınca!” dedi.

Sonunda yukarı çıkmayı başardılar. Burası ürkünç bebekler ve oyuncaklarla dolu bir çocuk odasıydı. Holly odaya bakar bakmaz çığlık attı.

İrkilerek “Bebeklerden nefret ederim,” dedi ve geri çekildi.

Koridorun ilerisinde ebeveyn yatak odası vardı. Burada bir piyano kendi kendine çalıyor ve görünmeyen bir kadının mırıldanma sesi odanın dört bir yanındaki hoparlörlerden geliyordu.

Holly, büyük ihtimalle ne kadar korktuğunu gizlemek için, “Bu çok saçma,” dedi.

Son oda banyoydu. İçeri önce Tony, sonra da Holly girdi. Kate içeri adımını atar atmaz durdu. Oda görüntüyü uzatıp çekerek bozan bir sürü aynayla doluydu. Aynadaki garip gri yansıması milyonlarca aynada iç içe görünüyor, odanın dört bir yanına yayılıyor ve farklı aynalarda tekrarlanıp duruyordu.

Kate’in nefesi kesildi ve odadan çıktı. Tony bunun farkına varmış, ama Holly her şeyi görmüştü. Kafasını çevirmiş ve omzunun üzerinden bakarak gözlerini kısmıştı. Sanki Kate’in normal bir insan olmadığından şüphelenmiş gibiydi.

Kapıda görünen Tony,” Hey,” dedi. “İyi misin Kate?”

Kate kafasını salladı. “Sadece biraz başım döndü.”

Döndü ve merdivenleri inmeye başladı. Merdivenlerin süngerimsi yapısı yüzünden hızlı bir şekilde inemedi. Ona yetişmeye çalışan Tony onu takip etti.

Eğlence evinden çıkar çıkmaz Kate öne eğilip derin bir nefes aldı. Onu sadece Holly korkutmakla kalmamış, aynı zamanda midesindeki ağrı daha da şiddetlenmişti. Şimdi bunun çiğ et yemeye ihtiyacı olduğunu gösterdiğini biliyordu ve bunu yapmazsa kulaklarının hassasiyetinin ve başının dönmesinin daha da kötü bir hal alacağını biliyordu.

Holly, “Sanırım ev onu çok korkuttu,” dedi.

Tony ona döndü ve öfkeli bir bakış attı. “Sen neden gidip diğerlerini bulmuyorsun, Holly? Ben Kate’e biraz su getireceğim.”

Holly, tehditkâr bir şekilde, “Sizinle takılmayı tercih ederim,” dedi. “Bak, diğerleri de geliyor.”

Dönme dolaba birlikte bindikleri herkes Holly’nin el sallayarak onlara doğu geldiğini fark etti. Tony Kate’e özür diler gibi baktı.

Arkadaşlarına, “Biz bir şeyler yiyeceğiz,” dedi. “Kate’in biraz başı döndü.”

Frances,” Harika,” dedi. “Kate, ne yemek istersin?”

Kate’in içindeki sıkıntı ve tiksinti daha da kabardı. Çiğ, kanlı et yiyememekten daha da kötüsü, onun dışında başka bir şey yemekti. Başka bir şey yeme düşüncesi midesini bulandırıyordu.

Tony çokbilmiş bir şekilde, “Kate biftek sever,” dedi. “Hamburger yiyebiliriz.”

Kate nasıl hayır diyebileceğini bilemedi ve grup olarak hamburger dükkânına gidip sipariş verdiler. Sıra Kate’e geldiğinde, sessizce, sadece çiğ köfte istediğini söyledi.

Saygısız bir şekilde sakız çiğneyen garson, “Yani ekmek olmasın mı?” dedi.

Kate, “Hayır hiçbir şey istemiyorum,” dedi, “sadece et. Mümkün olduğunca çiğ olsun.”

Kız ona garip garip baktı.

Tony, “Her şey yolunda mı?” diye sordu.

Kate, iyi görünmeye çalışarak, “Hı-hı,” dedi.

Ama hiçbir şey yolunda değildi. Bu tam bir felaketti. Normal değilken nasıl normal biriymiş gibi davranabilirdi ki? İlk defa Elijah’a kızdı. Kendisini tam bir kaçığa çevirmiş ve daha sonra da onu yalnız başına bırakıp gitmişti. Şimdi normal bir hayat yaşama şansı neydi ki? Belki de o gün onun ölmesine izin verseydi daha iyi olurdu.

 

Yemek geldiğinde herkes dehşetle Kate’in pembe, kanlı köftesine baktı.

Tony, “Bunu geri göndermemi ister misin?” dedi. “Ekmeği falan her şeyi unutmuşlar.”

Kate, “Ben ekmek yemiyorum,” diye cevap verdi.

Holly gözlerini açarak, “Sen de mi glüten diyeti yapanlardansın?” dedi.

Kate, “Evet,” diye yalan söyledi. “Çölyak hastasıyım”.

Holly, “Ah,” dedi, utanmış gibi görünüyordu.

Tony araya girdi. “Ama et doğru dürüst pişmemiş.”

Herkesin önüne dönmesini ve rahat rahat yemeğini yemesi için onu rahat bırakmasını umarak, “Ben az pişmiş istedim,” diye ısrar etti.

Tony ne kadar iğrendiğini saklama gereği bile duymadı. Kate, bir randevuyu berbat etmenin en iyi yolunun az pişmiş et yemek olduğunu düşündü.

Yemek yerlerken Tony gittikçe daha da soğuklaştı. Daha sonra olabilecek en kötü şey oldu ve Madison geldi.

Holly’e bir öpücük göndererek, “Snapchat mesajını gördüm kızım,” dedi. “Çok eğlenceli görünüyordu ben de gelmeye karar verdim.” Kate’e döndü ve el salladı. “Merhaba kardeş.” Daha sonra Kate’e sırtını dönerek grubun onu görmesini engelledi ve Tony’e baktı. Bir anda baştan çıkartıcı kişiliğine büründü. “Merhaba.”

Madison gelince Tony biraz neşelenir gibi oldu. Kaşlarını kaldırıp ona yaklaştı. Sesiz bir şekilde konuştular ve Madison siyah saçlarını erkekleri heyecanlandıracak bir şekilde omuzlarına doğru savurdu.

Tony onun çekiciliğine öyle bir kapılmıştı ki, Kate’in grubun dışında kaldığını veya Madison’ın onunla grup arasında bir duvar gibi durduğunu fark etmemişti. Sadece birkaç dakika içerisinde Tony Kate’in varlığını bile unutmuş gibiydi.

Holly Kate’in kol kola duran, iki iyi arkadaş gibi konuşup gülüşen Madison ve Tony’e baktığını gördü.

Dudaklarında sahte bir gülümsemeyle, “Belki de şimdi gitmelisin, ha?” dedi.

Kate ona kızgın kızgın baktı. “Merak etme, mesajı aldım. Madison kazandı. Her zaman olduğu gibi.” Kate Holly’e doğru bir adım attı. “Ama bir dakika beni dinle. Eğlence evindeki aynada ne gördüğünü biliyorum ve şimdi sana diğerlerinden farklı olduğumu söylersem şaşırmayacağını sanıyorum.”

Holly kollarını kavuşturdu. “Farklı derken?”

Kate, “Yani insan gibi değil,” dedi. “Ve doğrusunu söylemek gerekirse, dün kafeteryada olanlar yapabileceklerimin sadece yüzde biriydi. Eğer istersem şimdi kafanı koparır ve kanını içerim.”

Holly yutkundu. Çok kormuş görünüyordu. “Neden… bana bunları neden söylüyorsun?”

“Çünkü bana sataşmaktan vazgeçmeni istiyorum. Arkadaşlarına gidip seni nasıl tehdit ettiğimi söylemek istediğini biliyorum, ama eğer bunu yaptığını duyarsam, seni öldürürüm. Ve eğer birilerine benim hakkımda kötü konuşursan, okuldaki herhangi birine, seni öldürürüm. Yani…” Geriye doğru yaslandı ve gülümsedi. “Yerinde olsam bunu denemeye kalkışmazdım.”

Holly öfkeli bir bakış atmak istedi, ama yüzündeki soğuk ifadeye rağmen duyduğu dehşet yüzünden silinmedi. “Sen tam bir ka-”

Ama sözlerini bitiremedi. Kate parmağını Holly’nin dudağına koydu ve kafasını iki yana salladı.

Her hecenin üstüne basa basa, “Hayır. Beni kışkırtma.” Dedi.

Parmağını çekti. Holly dişlerini gösterecek şekilde gözlerini kıstı ve arkadaşlarının yanına geri döndü.

ON ALTINCI BÖLÜM

Randevu tam bir felakete dönüşmüştü. Kate normal bir hayat yaşayabileceğini düşünebildiği için bile kendisini bir aptal gibi hissediyordu. Eski normal Kate Roswell’e dönüşmesi imkânsızdı. Vampir-insan karışımı tuhaf bir yaratık olarak bir daha asla normal olamayacağını kabul etmeliydi.

Kate’in yapmak istediği en son şey eve gitmekti. Ama aynı zamanda insanlar ve araç trafiği arasında da olmak istemiyordu. Yediği köfte az pişmiş olabilirdi, ama vücudunun istediği kadar çiğ ve kanlı değildi ve duyuları yine hassaslaşmaya, sesle ona yine büyük acı vermeye başlamıştı. Honda Vadisi Parkı’na doğru ilerledi, en azından orada ağaçların gölgelerinde saklanabilirdi.

Düşündüğünden daha uzun bir süre yürüdü, parkı baştanbaşa geçti, annesinin ilk doğan çocuğunu satarak bir ev aldığı Bel Air mahallesinin güneyindeki Elings Parkına geldi. Burayı da baştanbaşa geçti ve Elijah’ın konağının bulunduğu Rocky Nook Parkının başlangıcına geldi.

Buraya gelmeyi kendi istememişti, sadece ayaklarının onu gitmek istedikleri yere götürmesine müsaade etmişti. Kendisini sonunda burada bulduğuna şaşırmıştı – yaklaşık iki saattir yürüyor olmalıydı.

Burada ağaçlar çok sıktı ve gölgeleri gece kadar karanlıktı. Kate bir anda yalnız olmadığı hissine kapıldı.

Durdu ve etrafını dinledi. Çalılıkların içerisinde bir şey hareket ediyordu. Bir şekilde bunun bir hayvan olduğunu anladı. Yavaşça döndü ve az ilerisinde, patikanın üzerinde üç geyiğin bulunduğunu gördü. Eskiden olsa bunları hayran hayran izledi. Ama şimdi, kazadan, Elijah’ın onu ısırmasından sonra, bunları avlamak için içinde karşı koyamadığı bir içgüdü vardı. Nereyse bir haftanın ardından, vücudu sonunda tüketmek istediği bir şey bulmuştu.

Döndü ve koşmaya, geyiği ormanda kovalamaya başladı. Ağaç köklerinin ve kayaların üzerinden atlayarak tehlikeden kaçıyorlardı. Ama Kate durmuyordu. İçindeki beslenme arzusu çok güçlüydü.

İki yetişkin geyik yavrularından daha hızlıydılar. Yavru geride kalmaya başlamıştı, Kate bütün dikkatiyle onu takip etmeye koyuldu.

İki yetişkin geyik oradan geçerken bir anda kayalardan bir şey fırlardı. Bu bir insan siluetiydi. Küçük geyiğin hiç şansı yoktu. Doğrudan bu siluetin üzerine gitti ve ciyak ciyak bağırmaya başladı. Bir saniye sonra, Kate bir çıtırdama sesi duydu ve ciyaklama kesildi.

Her yere sessizlik hâkim oldu. Siluet karanlıktan çıktı. Bu Elijah idi.

Elijah kendisine doğru yürürken Kate nefesinin sıkıştığını hissetti; ölü geyik Elijah’ın kollarındaydı ve küçük bir hareketle kırmış olduğu boynu aşağı doğru sallanıyordu.

Onun önünde durduğunda, Kate “Elijah,” diye fısıldadı.

“Kate,” diye cevap verdi. “Sen… avlanıyor muydun?”

Kafasını evet anlamında salladı.

Suçlu suçlu uzaklara baktı. “Özür dilerim. Açlık çektiğini bilmiyordum. Bunu fark etmemiştim. Seni fazla dönüştürdüm.” Uzandı ve yanağına dokundu. “Bilseydim, yanında kalır ve nasıl avlanacağını öğretirdim. Miden açlıktan kazınıyor olmalı.”

“Evet,” diye cevapladı.

Elijah omzunun üzerinden Ackermanların evine baktı. “Haydi,” dedi. “Bunu yiyelim. Daha sonra sana bilmen gereken her şeyi öğretirim.”

*

Elijah evinin mutfağında bulunan büyük ahşap kesme tahtası üzerine ölü geyiği koydu. Çekmeceden kasap bıçağını çıkardı ve eti ustalıkla kesmeye başladı. Eskiden Kate’in hemen midesi bulanırdı, ama şimdi bu ona dünyanın en normal şeyiymiş gibi görünüyordu. İştahla dudaklarını yaladı.

Kate kesme tahtasının ortasında, özellikle kanın akması için yapılmış bir oluk bulunduğunu fark etti. Bunun sonunda, akan kanların dolduğu bir şişe vardı.

Elijah Kate’in bu şişeye baktığını görünce, “Bir yudum al,” dedi. “Çok susamış olmalısın.”

Kate tereddüt ederek şişeyi aldı. Şimdiden dörtte biri sıcak kanla dolmuştu bile. İlk yudumunu alır almaz damarlarının güçle dolduğunu hissetti. Ani bir enerji patlamasıyla gözleri açıldı, daha sonra kanı daha büyük yudumlarla, şişede hiçbir şey kalmayana kadar içti.

Derin bir nefes aldı ve dudaklarındaki kanı sildi, Elijah’ın gözlerinin önünde kendisini küçük düşürdüğü için utandı.

Elijah sanki aklını okuyormuş gibi, “Utanma,” dedi. “Beslenmeden bu kadar uzun süre nasıl yaşadığını merak ediyorum.”

Kate omuz silkti. “Belki de senin gibi tam bir vampir olmadığımdandır.”

Elijah durdu, kasap bıçağı geyiğin butları üzerinde sabit kaldı. “Kitabı buldun demek.”

“Evet.”

“Okudun mu?”

“Çoğunu.”

“O zaman o sözcüğü sesli bir şekilde söylememen gerektiğini bilmelisin.” Eti kesmeye devam etti.

Kate biraz üzüldü. “Bunu yasaklayan bir kural mı var?” Okuduğu kadarıyla vampirlerin bir sürü şeyi yasaklayan milyonlarca kuralı vardı.

“Böyle bir kural yok,” dedi. “Ama varlığımız gizli kalmalı. Fark edilirsek cezalandırılabiliriz.”

Kate, “Ama sadece ikimiz varız,” diye mantık yürüttü.

Elijah, “Biliyorum,” dedi, “Ama diken üzerindeyim.”

Kate, “Anne ve baban yüzünden mi?” diye sordu.

Evet anlamında kafasını salladı. “Aslında tam olarak benim annem ve babam değiller. Binlerce yıl yaşayınca bu gibi ilişkiler sürmüyor. Ama evet; uzun, çok uzun yıllar önce beni onlar büyüttü.”

Kate iyice meraklandı. “Kaç yaşındasın?”

Elijah durdu ve derin bir nefes aldı; bunu Kate’s söyleyip söylememek arasında gidip geliyor gibiydi. Sonunda söylemeye karar verdi.

“Yaklaşık olarak bin yıldır hayattayım.”

Kate kafasını salladı, buna inanamıyordu. Onun için bu vampir ırkının gerçekten var olması, dünyanın dört bir yanında kimse fark etmeden yaşamış olmaları inanılmaz bir şeydi. “Ne kadardır yalnızsın?” diye sordu.

“Sadece birkaç yüzyıl kadar.”

Kate, “Sadece mi?” diye bağırdı. “Yalnızlık çekmiyor musun? Sıkılmıyor musun?”

Elijah omuz silkti. “Pek değil. Ben böyle biriyim işte.”

Kate aniden gözlerini yere indirdi. Böyle bir şey onu DNA’sında yoktu; o doğuştan bir vampir değildi, sonradan dönüştürülmüştü ve yarım belki de çeyrek vampir gibi bir şeydi. Tam olarak neydi?

“Elijah,” dedi. “Ben tam olarak neyim?”

Kafasını salladı. “Bu konu hakkında konuşmayalım. Henüz. Önce bir şeyler yiyip içelim. Biraz güçlendikten sonra ne olduğunu anlamaya çalışırız.” Kafasını öne eğdi. “Seni ne hale getirdiğimi.”

Ellerine çiğ geyik eti dolu tabaklarını ve kanla dolu şarap kadehlerini alıp geniş oturma odasına geçtiler. Daha önce olduğu gibi yine her yerde eski eserler vardı. Döşemeler ve tavan yıkılıyor gibiydi. Devasa şömine yakılmıştı ve odayı ılık, sarı bir ışıkla kaplıyordu.

Kate ağzını bir çatal dolusu etle doldurdu.

Anında gücünü geri kazanmıştı. “Çok güzel,” diye mırıldandı.

Elijah kafasını evet anlamında salladı ve onu inceledi, sanki vampire ne kadar dönüştüğünü anlamaya çalışıyordu.

Yemekleri bittiğinde Kate kendisini hiç olmadığı kadar canlı hissediyordu. Kendisini eskiden olduğu gibi değil, eskisinden de iyi hissediyordu, neredeyse bir süper kahraman gibiydi. Enerjiyle dolup taşıyordu. Evindeki yaşamı yüzünden Kate hiçbir zaman içi coşku dolmamıştı, ama şimdi içi coşku doluydu.

Elijah’a, “Bana her şeyi anlatacak mısın?” diye sordu. “Senin hakkındaki her şeyi bilmek istiyorum. Geçmişini. Klanını.”

“Bunları kitaptan öğrenemedin mi?” diye sordu.

Kafasını salladı. “Pek değil. Yani, sayım ve eş ve üreme gibi şeyleri öğrendim, ama anne ve babanın neden seni okuldan alıp da New York’a taşındığınızı söylediğini anlamadım.”

“Klanım onlarla birlikte göç etmemi istedi. Üreme zamanıydı. Daha sonra kaçıp buraya geldim.”

Kate duyduklarına inanamayarak ona baktı.

“Seni aramaya gelmeyecekler mi?”

“Orada olmadığımın farkına varınca, evet. Ama şimdi istesem de gidemem. Burada kalıp sana yardımcı olmalıyım.”

Kate duyduklarına inanamıyordu. Bu Üreme ritüelini tamamlayamayıp öleceği anlamına gelse de orada kalıp ona yardımcı olacaktı.

Aniden sinirlenerek, “Bana ölmeyerek yardımcı olabilirsin, Elijah!” dedi. “Yani, tek yapmam gereken beslenmek; sen de sonradan geri dönebilirsin, değil mi?”

Elijah kafasını çevirerek, “Anlamıyorsun,” dedi. “On sekiz yaşındaymışım gibi hissediyorum. On sekiz yaşımda olduğumu düşünüyorum. Sevmediğim birisiyle birlikte olmak düşüncesi beni korkutuyor. Özellikle de şimdi.”

Kate ona bakıp kaşlarını çattı. “Ne demek ‘özellikle de şimdi’?”

Elijah kafasını salladı. “Boş ver.”

Odaya sessizlik çöktü, sadece yanan ateşin çıtırtısı duyuluyordu.

Kate, “Peki,” dedi kafasındaki dağınık düşünceleri bir araya getirerek. “Bu senin için ilk olmalı. Yani eşleşmeden bahsediyorum.”

Elijah, “Evet,” diye cevap verdi. “Benim dünyamda bininci yıl çok önemli bir kilometre taşıdır. Bininci yılda yetişkin bir erkek olarak kabul edilirsin. Ve yetişkin bir erkek olunca baba olmaya hazırsın demektir.”

Kate, “Kendini hazır hissetmesen bile mi?” diye sordu.

Kafasını evet anlamında salladı, daha sonra bakışlarını yukarı kaldırdı. “Artık yemeğimizi yediğimize göre başka bir yere gitmeliyiz. Eğer beni aramaya gelirlerse ilk bakacakları yer burası olacak.”

Kate, “Tamam,” dedi.

Elijah’ı takip etti. Motosikletiyle evi terk edip dağlara gittiler. Kate birçok defa tek başına buralara gelmişti, ama Elijah ile birlikte gelmek harikaydı.

Motosikleti durdurup indiklerinde Elijah, “Ava hazır mısın?” diye sordu.

Kate gözlerini heyecanla açtı: “Evet.”

Elijah izlerini ve dışkılarını takip ederek hayvanların izini nasıl takip edebileceğini, daha sonra da doğayı kullanarak nasıl gizlenebileceğini göstermeye koyuldu. Nefes alış verişini yavaşlatıp ses çıkartmamak ve uzun süre hareketsiz kalmak için çok eskilerden kalma bir yöntem öğretti.

 

“Eğer başarılı olursan,” dedi, “avlayacağın hayvan sana gelir. Tıpkı ormandaki geyikte olduğu gibi. Kucağıma atlayıverdi.”

Kate dağda avlanırlarken ne kadar zaman geçtiğini tam olarak bilemiyordu. Zaman onun için tüm anlamını kaybetmişti. Bildiği tek şey Elijah ile zaman geçirmenin onu hiç olmadığı kadar canlandırdığıydı. Yan yana sessizce beklerlerken, rüzgâr usul usul saçlarını dalgalandırırken ve kilometrelerce öteden geyiklerin seslerini dinlerlerken onunla aralarında her zamankinden daha güçlü bir bağ olduğunu hissetmişti. Tüm günü memnuniyetle Elijah’ın yanında sessizce avlarını beklerken geçirebilirdi.

Hayvanın yakında olduğunu belirten bir çıtırdama sesini duyduğunda gözleri kapalıydı. Elijah hiçbir şey yapmaması gerektiğini öğretmişti, bundan dolayı hareketsiz ve sessiz kaldı, o kadar yavaş soluyordu ki neredeyse nefes bile almıyordu. Hayvanın tam olarak nerede odluğunu sezebiliyor ve içgüdüleriyle bunun bir geyik olduğunu biliyordu.

Toynak sesi daha yakına geldi. Şimdi Kate’in ne zaman saldırıya geçeceğini belirlemesi gerekiyordu. Elijah ona bu yeteneğinin mükemmel bir hal almasının zaman alabileceğini, ama biraz alıştıktan sonra vücudunun ne zaman ne yapacağını bilebileceğini öğretmişti.

Daha sonra Kate bir anda doğru zamanın geldiğini, hayvanın olması gereken yerde olduğunu anladı. Onu elleriyle yakalamak için ne kadar hızlı hareket etmesi ve boynunu sorunsuz bir şekilde kırmak için ne kadar güçlü olması gerektiğini biliyordu. Bunların hepsini ilk denemede kusursuz bir şekilde yaptı.

Elijah gözlerini açtı ve Kate’in kollarındaki ölü geyiğe baktı.

“Çok hızlı öğreniyorsun,” dedi. “Bu çok iyi. Bütün bunları kendi başına yapmayı öğrenmelisin çünkü sonra ben…” sesi kesildi.

Kate ona üzgün üzgün baktı. “Öleceksin. Sen öldükten sonra demek istedin.” Bir anda ilk avının zaferi onu kuşatan koşullardan dolayı sönüp gitmişti. “Eşleşmektense ölmeyi tercih edersin, değil mi?”

Elijah, “Kate,” diye başladı, “anlamıyorsun. Tam olarak anlamıyorsun.”

Kate, “O zaman anlat bana,” diye ısrar etti, öfkesi giderek kabarıyor ve sesi yükseliyordu. “Bana ne yapmam gerektiğini söyle. Beni dönüştürdün Elijah ve şimdi de beni terk edeceksin!” Şimdi tutku içinde bağırıyordu. “Sevmediğin bir kadınla üremektense ölüp beni yalnız bırakmayı tercih mi ediyorsun?”

Elijah, “Çünkü seni seviyorum!” diye bağırdı.

Sesi ormanda yankılandı. Bu sözler Kate’in kalbine bir bıçak gibi saplandı. Donup kaldı.

Kate, “Beni seviyor musun?” diyebildi.

Elijah uzun uzun iç geçirerek, “Evet,” diye cevap verdi. “Ve bu yasak. Eğer öğrenirlerse sonsuza kadar cezalandırılırım.”

Kate her zamankinden daha umutsuz bir şekilde onun kolunu tuttu.

“Gidip üreyip sonra bana geri dönemez misin?” diye sordu.

Ona üzgün üzgün baktı ve kafasını salladı.

“Zihnimi okuyum seni sevdiğimi anlayınca seni öldürecektir.”

Kate’in omuzları düştü, yenilmişti. Elijah eşleşme töreninden sonra yeni eşinin Kate’i öldüreceğini bildiği için ölmeyi tercih etmişti. Kendisini onun için feda ediyordu. Bu acı katlanılamayacak kadar büyüktü.

Kate, Elijah’ın koluna yaslanırken, “Keşke başka bir yolu olsa,” dedi.

Ay tam üstlerindeydi ve önlerinde uçsuz bucaksız bir okyanus manzarası vardı.

Elijah, “Elimizde sadece beraber olabileceğimiz bu süre var,” diye cevap verdi. “Bunun keyfine varmalıyız.”

Kate kafasını salladı, ama bir gözyaşı damlası yanağından aşağı yuvarlandı.

Kate, “Sana hiçbir zaman benim de seni sevdiğimi söyleyemedim,” dedi.

Elijah, “Söyledin,” dedi, “Bunu zihninden okudum.”

Kate ona sokuldu ve Elijah kollarıyla onu sardı. “Bu olana kadar seninle kalmama izin ver, Elijah. En azından bu kadarına izin veremez misin?”

“Tabii ki,” dedi.

Kate kafasını kaldırdı ve dudaklarını Elijah’ın dudaklarına yavaşça, usul usul bastırdı. Ağzı ılık ve yumuşacıktı. Kate sanki içinde binlerce havai fişek patlıyormuş gibi hissetti. Kate gözlerini kapattı ve öpüşmeyi sürdürdü, onu daha derin öptü, dünyada bu anı yaşamaktan daha çok istediği başka bir şey yoktu.

Ama gözlerini açtığında Elijah gitmişti.

Ve Kate yatağında yatıyordu.

Купите 3 книги одновременно и выберите четвёртую в подарок!

Чтобы воспользоваться акцией, добавьте нужные книги в корзину. Сделать это можно на странице каждой книги, либо в общем списке:

  1. Нажмите на многоточие
    рядом с книгой
  2. Выберите пункт
    «Добавить в корзину»