Бесплатно

Kahramanların Görevi

Текст
Из серии: Felsefe Yüzüğü #1
Отметить прочитанной
Шрифт:Меньше АаБольше Аа

19

Thor kalabalık kalenin içinde Reece’in tarif ettiği yeri bulmaya çalıştı ama bu hiç kolay değildi. Kalenin yolları bunun için fazla karmaşıktı. Atladığı koridorlar, görmediği kapılar ve çıkmaz sonlarla doluydu içerisi.

Bir koridoru daha dönüp karşısına çıkan basamakları çıktığında, karşısında nihayet kırmızı kolu olan küçük bir kapı buldu. Bu Reece’in bahsettiği kapı olmalı, diye düşünerek onu açtı.

Thor dışarı çıkınca yaz güneşi gözlerini aldı. Kalabalık kaleden kurtulup, tekrar temiz havaya kavuştuğu için sevindi. Güneşe alışana kadar gözlerini kıstı ve etrafına bakındı; gözün alabildiğine uzanan iyi kesilmiş çimlerin arasında istiridye kabuklarıyla döşenmiş yollar vardı. Taze mevsim meyveleriyle dolu bostanlar, fıskiyeler ve Thor’un cinsini bilmediği her renkten birçok bitkinin olduğu bu avluda yürümenin, bir tablonun içine girmekten hiçbir fark olmadığını, düşündü Thor.

Kalbi heyecandan hızla atan Thor etrafta Gwendolyn’i aramaya başladı. Etrafta kimseler yoktu. Thor burayı halkın gözlerinden uzak tutan yüksek duvarları sebebiyle, bu avlunun sadece kraliyet ailesine ayrılmış olduğunu tahmin ediyordu. Ancak gene de kız ortalarda değil gibiydi.

Acaba bu bir kandırmaca mıydı, diye düşündü. Büyük ihtimalle öyleydi. Kız onunla, yani köylü şapşalla dalga geçerek, kendini eğlendiriyordu. Ne de olsa kralın kızı kendisi gibi biriyle neden ilgilensindi ki?

Thor parşömeni tekrar okuduktan sonra onu utançla katladı. Kendisiyle dalga geçilmişti. Umutlanarak ne kadar büyük bir aptallık yaptım, diye içinden geçirdi. Kalbi kırılmıştı. Tam kaleye geri dönmeye karar vermişti ki birisi ona seslendi.

“Nereye gidiyorsun?” diyordu bu neşe dolu ses. Sanki şarkı söyleyen bir kuşa aitti.

Hayal gördüğünü sanan Thor arkasını dönüp etrafını inceledi. Ve işte kız orada, en güzel kıyafetlerinin içinde duvar dibindeki bir gölgenin içinde oturuyordu. Ona gülümseyen kız, şimdi Thor’a daha önce gördüğünden daha bile güzel görünüyordu.

Evet, bu oydu. Gwendolyn. Tanıştıkları andan beri aklından çıkartamadığı mavi gözlü, alev rengi saçları olan kız attığı bir gülümsemeyle Thor’un içini ısıttı. Kızı güneşten koruyan pembe renkli şapkasının altındaki gözler parlıyordu. Bu gözlerinin kendisine bakıyor olduğuna inanamayan Thor, kızın arkasındaki birine bakıyor olabileceğini düşünüp, geriye bakmaya niyetlendi bir an için.

“Ee…” dedi Thor. “Şey…yani…işte…bilmem ki. İçeri… giriyordum.”

Kızın yanında bir kez daha bocalıyordu. O karşısındayken düşüncelerini toparlayabilmek zordu. Kız ona güldü. Bu Thor’un hayatında duyduğu en güzel sesti.

“Niye gidiyorsun ki?” diye sordu oyuncu bir havayla. “Daha yeni geldin.”

Thor ağzını açamıyordu. “Seni…göremedim de.” dedi utanarak.

Kız tekrar güldü. “Buradayım ya işte. Yanıma gelmeyecek misin?” dedi ve Thor’a doğru elini uzattı. Yerinden fırlayan Thor, kızı elinden tutuğu an tüm vücuduna bir titreme yayıldı. Gwen’in pürüzsüz ve yumuşaktı eli, kendi elinin içine tam oturuyordu. Kız ayağa kalkmadan bir süre elini Thor’un avucunda tuttu ve sonra yavaşça kalktı. Kızın, kendi avucuna değen parmak uçlarından inanılmaz hoşlanan Thor, onları hiç çekmemesi için dua etti.

Kız elini çekti, ama kolunu Thor’un koluna geçirdi ve beraberce çimlerin arasındaki dolambaçlı yollarda yürümeye başladılar. Biraz ilerledikten sonra uzun çimlerin etrafını kapattığı bir labirente girdiler.

Thor biraz gergindi. Kral’ın kızıyla beraber yürümenin, halktan gelen biri için tehlike oluşturabileceğini düşünüyordu. Alnından hafifçe terler dökülmeye başladı. Sıcaktan mı yoksa kızın dokunuşundan mı, bilmiyordu. Kızla ne konuşacağına dair hiçbir fikri yoktu.

“Epey bir tartışmaya yol açtın, değil mi?” diye sordu gülümseyerek. Kızın aralarındaki rahatsız edici sessizliği bozmasına sevinmişti.

Omuzlarını silken Thor, “Üzgünüm.” dedi. “Öyle bir niyetim yoktu.”

Kız güldü. “Niye öyle bir niyetin olmasın ki? Tartışılan biri olmak güzel değil mi?”

Buna nasıl cevap vermesi gerektiğini bilmeyen Thor şaşırmıştı. Sanki hep yanlış şeyleri söylüyordu.

“Hem burası çok kalabalık ve sıkıcı.” dedi Gwen. “Yeni gelen birini görmek güzel. Babam seni epey sevmişe benziyor. Tıpkı erkek kardeşim gibi.”

“Ee…teşekkürler.” dedi Thor.

Thor içten içe kendini yiyip bitiriyordu. Bir şeyler söylemesi gerektiğini biliyor ve bunu da yapabilmeyi istiyordu. Ancak yine de kelimeler ağzından çıkmıyordu.

“Burayı…” dedikten sonra doğru kelimeleri bulmak için kendini olanca gücüyle zorladı ve nihayet, “seviyor musun?” diyebildi.

Kız bir kahkaha attıktan sonra, “Burayı seviyor muyum?” dedi. “Umarım seviyorumdur, çünkü burada yaşıyorum!”

Kız tekrar gülünce, Thor suratının kızardığını hissetti. Her şeyi eline yüzüne bulaştırıyordu. Fakat hayatı boyunca kızlarla konuşmadığı için ne demesi gerektiğini bilmiyordu. Ona ne sorabilirdi ki? Nereli olduğunu mu? Bunu zaten biliyordu. Kızın onunla ne diye ilgilendiğini merak etmeye başladı; acaba sırf kendini eğlendirmek için miydi bu ilgisi?

“Neden benden hoşlanıyorsun?” diye sordu.

Kız ona bakıp, kıkırdadı. “Ne kadar küstahsın sen.” dedi. “Senden hoşlandığı mı kim söyledi ki?” diye gülerek sordu. Görünüşe göre Thor’un ağzından çıkan her kelime onu eğlendiriyor gibiydi.

Thor başına daha büyük bir bela açmış olabileceğini düşündü. “Üzgünüm. Öyle demek istemedim. Sadece merak etmiştim. Yani…ee…şey…tabii, benden hoşlanmadığını biliyordum.”

Kız bu sefer daha fazla güldü. “Epey komiksin. Hakkını vermek gerek. Sanırım daha önce hiç kız arkadaşın olmadı?”

Kendini aşağılanmış hisseden Thor başını öne eğdi ve kafasını salladı.

Gwen ısrarla devam etti, “Kız kardeşin de mi yoktu?”

Thor tekrar kafasını salladı. “Ama üç kardeşim var.” deyiverdi birden. En azından normal bir şeyler söylemeyi başarmıştı sonunda.

“Öyle mi?” diye sordu kız. “Şimdi neredeler? Köyünüzde mi?”

“Hayır, buradalar. Benimle beraber Lejyon’dalar.”

“Bunu bilmek seni epey rahatlatıyordur.”

Thor gene kafasını salladı. “Hayır. Beni sevmezler. Burada olmamamı tercih ederlerdi.”

Kız ilk defa gülümsemesini kesti. “Seni neden sevmesinler ki?” diye sordu şaşkına bir sesle. “Öz ağabeylerin hem de?”

Omuz silken Thor, “Keşke nedenini bilseydim.” dedi.

Bir süre konuşmadan yürüdüler. Kızını neşesini bozduğu için Thor kendini suçlu hissetti.

“Fakat merak etme. Beni sevmemelerini umursamıyorum. İlişkimiz hep böyle olmuştur. Hem burada kendime iyi arkadaşlar kazandım. Şimdiye kadar sahip olduklarımdan çok daha iyiler.”

“Kardeşim Reece gibi mi?”

Thor onayladı.

“Reece iyi biridir.” dedi. “Hatta bazı özelliklerine hayranım. Dört erkek kardeşim var bildiğin gibi. Üçü öz, biri değil. En büyük ağabeyim, babamın başka bir kadından olan oğlu. Kendrick’i tanıyorsun, değil mi?”

“Evet, tanıyorum. Ona karşı borcum büyük. Sayesinde kendime Lejyon’da bir yer bulabildim. O iyi bir insan.”

“Evet, bu doğru. Tüm krallıktaki en kaliteli insanlardan biridir. Öz ağabeyim gibi severim onu. Reece’i de en az onun kadar severim. Fakat diğer ikisi… Aileler nasıldır bilirsin. Herkes birbiriyle anlaşacak diye bir kural yok. Bazen dördümüzün aynı insandan geliyor olmasına şaşıyorum.”

Thor işte şimdi meraklanmıştı. Onlarla ilgili daha çok şey öğrenmek istiyor ve kızın onlarla olan ilişkilerini, neden anlaşamadıklarını bilmek için can atıyordu. Kıza sormaya niyetlendi ama burnunu sokuyormuş gibi görünmek de istemiyordu. Hem zaten kız da bu konu konuşmaya pek hevesli değil gibiydi. Kız kötü şeylerden bahsetmeyi sevmeyen, mutlu bir insan gibi görünüyordu.

Labirentin içinden çıkarak, başka bir avluya ulaştılar. Düzgün kesilmiş çimlerin arasına yerleştirilen tahta parçalara hayran kalan Thor, bunun bir çeşit devasa oyun tahtası olduğunu fark etti. Thor’dan daha uzun olan tahta parçaların üzerinde olduğu yer, her yöne doğru beşer metre uzuyordu.

Gwen neşeyle bağırdı. “Oynar mısın?” dedi.

“Nedir bu oyun?”

Şaşıran Gwen, ona baktı, “Kareler oyununu hiç duymadın mı?”

Utanan Thor kafasını salladı. Kendini hiç olmadığı kadar cahil hissetti.

“Gelmiş geçmiş en zevkli oyundur.” diye açıkladı Gwen.

Thor’u iki eliyle tutarak, oyun alanının içine çekti. Kızı neşeli hareketleri Thor’u gülümsetti. Her şeyden çok, bu kaleden, bu oyun sahasından daha fazla onu heyecanlandıran bir şey varsa, o da kızın tenine değen elleriydi. Onun tarafından isteniyor olmak… Kız onu yanında istemişti. Onunla zaman geçirmek istiyordu. Thor buna inanamıyordu. Niye birisi ona böyle ilgi göstersindi ki? Hala bütün bunların bir rüyadan ibaret olabileceğini düşünüyordu.

“Orada kal.” dedi. “Tam oyun pulunun arkasında dur. Onu hareket ettirmen gerekiyor. Hem de sadece on saniye içinde!”

“Hareket ettirmek mi?” diye sordu Thor.

“Kendine bir yön belirle. Çabuk ol!” diye heyecanla bağırdı Gwen.

Tahtadan yapılma büyük pulu rahatlıkla kaldırabildiğini gören Thor şaşırdı. Onu birkaç adım ileriye götürüp, başka bir karenin içine bıraktı. Hemen karşılık veren Gwen, kendi pulunu iterek, onu Thor’unkinin üzerine düşürdü ve neşeyle bağırdı, “Kötü bir tercih. Onu direk karşıma koyarak kaybettin!”

Oyun pullarına bakan Thor hiçbir şey anlamamıştı. BU oyun hakkında en ufak bir fikri bile yoktu. Kız bu duruma güldü ve tekrar Thor’un koluna girerek, başka bir yöne doğru onları götürmeye başladı.

“Merak etme, bir ara sana öğretirim.” dedi.

Bunu duyan Thor bayılacak gibi oldu. Bana öğretecekmiş. Buna inanamıyordu. Yani onu tekrar görmek ve zaman geçirmek istiyordu.

“Bana burası hakkında ne düşündüğünü söylesene.” dedi kız. Tekrar bir labirente girmişlerdi. Bu seferki çiçeklerle süslüydü ve çimlerin boyu en az dört metre kadar vardı. Renkli çiçeklerin üzerinde tuhaf böcekler dolaşıyordu.

“Hayatımda gördüğüm en güzel yer.” dedi Thor içtenlikle.

 

“Neden Lejyon’a katılmak istiyorsun?”

“Hayalini kurduğum tek şey oydu.”

“Fakat neden?” diye sordu kız. “Babama mı hizmet istiyorsun?”

Thor neden olabileceğini düşündü. Daha önce sebebini merak etmemiş, sadece öyle istemişti.

“Hem babana,” dedi. “Hem de Halka’ya.”

“Fakat hayatın kendisi ne olacak?” dedi kız. “Bir ailen ve toprakların olsun istemez misin? Veya bir karın?”

Kız ona öyle bir baktı ki, Thor allak bullak oldu. Daha önce böyle şeyleri hiç düşünmediği için, nasıl cevap vereceğini bilemiyordu. Kızın üzerinde gezdirdiği gözleri parıldıyordu.

“Şey… bilmiyorum. Bunlar hakkında hiç düşünmedim.”

“Annen bunu duymuş olsa ne düşünürdü?” diye sordu kız şakayla.

Thor’un gülüşü silindi, “Annem yok.” diye cevap verdi.

Kız da hüzünlendi. “Başına bir şey mi geldi?” diye sordu.

Thor ona cevap vermeye, her şeyi anlatmaya hazırlanıyordu. Hayatında ilk defa birine annesinden bahsedecekti. İşin ilginç yanı ise bunu isteyerek yapacak olmasıydı. Bu yabancıya içinden geçen her şeyi dökmek için sabırsızlanıyordu.

Tam ağzını açmış konuşmaya hazırlanıyordu ki, onlara seslenen hınç dolu bir ses duyuldu, “Gwendolyn!”. Kraliçe yanında hizmetçileriyle beraber onlara doğru yaklaşıyordu. Kadın epey öfkeliydi. Doğrudan kızının kolundan sertçe tutarak, onu çekti.

“Derhal içeri gir. Sana ne demiştim? Onunla tekrar konuştuğunu görmek istemiyorum. Beni anlıyor musun?”

İlk önce utanan Gwen, gururundan öfkelenerek, “Çek ellerini!” diye annesine bağırdı. Ancak annesi onu bırakmıyor, kadının hizmetçileri ise etrafını sarıyordu.

“Sana ellerini çek dedim!” diye tekrar bağırdı. Suratını umutsuzlukla Thor’a çeviren Gwen, bir şeyler yapması için ona yalvarıyordu. Thor bu hissi çok iyi bilirdi. Kendisi de bu duruma defalarca düşmüştü. Kız gözlerinin önünden sürüklenirken, ona bir şeyler diyebilmek istiyordu. Sanki tüm bir geleceği gözlerinin önünden zorla alınıyordu.

Thor kızın ardından bir süre daha orada kaldı. Ayrılmak veya bu yaşananları unutmak istemiyordu. Daha da kötüsü ise, onu bir daha göremeyecek olma ihtimalini düşünmek istemiyordu.

*

Kaleye doğru ağır adımlarla ilerleyen Thor halen Gwen’in başına gelenlerin etkisinden kendini kurtaramamıştı. Çevresinde olan biteni umursamıyor, kızı kafasından atamıyordu; Gwen’in yüzü sürekli gözlerinin önündeydi. Gwen ona göre kusursuz biriydi. Hayatında tanıştığı en güzel, nazik, tatlı, hoş, sevgi dolu ve eğlenceli insandı. Onu bir şekilde tekrar görmesi gerekiyordu. Onun yokluğunu şimdiden hissediyordu. Ona karşı hissettikleri, Thor’u ürkütüyordu. Çünkü kızı henüz tanımış olmasına rağmen, o olmadan yaşayamayacağını düşünüyordu.

Ancak kızın annesini, Kraliçeyi düşününce, ikisini birbirinden ayıranın ne büyük bir güç olduğunu görebiliyordu. Nedenini bilmese bile, onları ayırmak için uğraşan bir güç. Bunun sebeplerini anlamak için kafa patlatırken güçlü bir el onun önünü kesti.

Onu durduran kişi kendisinden belki birkaç yaş daha büyük, uzun ve zayıf biriydi. Thor’un şimdiye kadar gördüğü en pahalı kıyafetleri giyen bu kişi kafasına ucundan bir kuş tüyünün sarktığı epey gösterişli bir şapka takmıştı. Hayatı boyunca lüks içinde yaşamış gibi görünen bu nazik tipli çocuk Thor’a doğru küçümseyen gözlerle bakıyordu.

“Bana Alton derler. Kral’ın en büyük kuzeni Lord Alton’ın oğluyum. Yedi asırdır bu topraklarda efendilik yaparız ve bu da beni bir Dük yapar. Benim yanımda ise sen, halksın.” dedi tükürürcesine. Kraliyet Sarayı, kraliyet ailesi içindir. Ve bir de rütbe sahipleri için. Senin gibilerin burada işi yoktur.”

Thor’un bu oğlanın kim olduğu veya onu sinirlendirecek ne yaptığıyla ilgili hiçbir fikri yoktu. “Benden ne istiyorsun?” diye sordu.

Alton kıkırdadı. “Tabii, bunu bilmene olanak yok. Zaten pek de bir şey bilmiyorsun, değil mi? Ne cüretle buraya gelir ve bizden biriymiş gibi davranabilirsin?”

Thor ne diyeceğini bilemedi. “Bir şey gibi davrandığım yok.”

“Seni buraya hangi rüzgarın attığı umurumda bile değil. Fakat seni uyarmak istiyorum; kafanda başka hayaller kurmadan önce şunu çok iyi bil, Gwendolyn benim.”

Şaşıran Thor ona baktı. Onun mu?

“Birlikte olacağımıza, doğduğumuz an karar verildi.” dedi Alton. “Aynı yaş ve statüdeyiz. Hazırlıklar çoktan başladı bile. Bir an bile şansın olduğunu düşüneyim deme.”

Hayalleri yıkılan Thor’un cevap vermeye gücü yoktu. Alton ona doğru yaklaştı. “Anlıyorsun ya.” dedi nazik bir sesle. “Gwen’in bu tür flörtlerini göz yumuyorum. Sen ilk değilsin. Arada bir tıpkı sana yaptığı gibi halktan birilerine acıyacağı tutar. Hem böylece biraz eğlenmiş de oluyor. Belki senden hoşlandığını düşünmüşündür falan diye söylüyorum. Ancak Gwen için bu eğlenceden ibaret bir şey. Küçük bir kızın oyuncak bebekleriyle oynadığı gibi, o da senin gibilerle oynuyor. Zaten bir iki gün eğlendikten sonra, sıkılmaya başlar. Onun için hiçbir şey ifade etmiyorsun. Ciddiyim. Zaten bu yılın sonuna doğru evleneceğiz. Sonsuza dek.”

Thor çocuğun suratındaki kararlılığı görebiliyordu. Acaba dedikleri doğru muydu? Gerçekten Gwen için bir anlamı yok muydu? İşte şimdi kafası karışmıştı; neye inanacağını bilmiyordu. Kız içten gibi görünüyordu. Ancak belki bir sonuca varmak için Thor fazla aceleci davranmıştı. “Yalan söylüyorsun.” dedi Alton’a.

Alayla gülümseyen Alton parmağını kaldırarak, Thor’un göğsüne bastırdı. “Eğer seni tekrar onun yanında görürsem, yetkime başvurarak kraliyet muhafızlarını çağırırım ve onlar da seni hapse atarlar!”

“Neye dayanarak?” dedi Thor.

“Dayanağa lüzum yok. Burada yetkili olan benim. Bir tane uydururum ve onlarda buna seve seve inanırlar. Tüm krallığı senin suçluluğuna rahatlıkla ikna edebileceğimden emin ol.” diyen Alton, neşeyle gülümsedi.

Thor kendini iyi hissetmiyordu. “Sende onur namına hiçbir şey yok.” dedi. Bir insanın bu kadar aşağılıkça davranabileceğini görmek onu şaşırtmıştı.

Alton tiz bir sesle güldü. “Hiçbir zaman yoktu ki.” dedi. “Onur, salaklar içindir. Ben istediğimi almaya bakarım. Onurun sana kalsın. Gwendoly’in ise bana.”

20

Kraliyet Sarayı’nın kemerli kapısından, Lejyon kışlasına uzanan toprak yola çıkan Thor ve Reece’in yanından geçtikleri bir muhafız hazır ola geçerek, onları selamladı. Thor artık buraya ait olduğunu hissediyordu. Dışardan gelmiş biri olduğunu düşüncesini kafasından atmayı başarmıştı. Bir muhafızın onu uzaklaştırmak için peşine takıldığı birkaç gün önceki olayları çoktan unutmuş gibiydi bile. Kısa sürede o kadar çok şey değişmişti ki.

Çığlık atan bir kuşun sesini duyan Thor, kafasını yukarı kaldırdığı zaman Estopheles’i gördü. Kafasının üzerinde çemberler çizen hayvan aniden dalışa geçerek, Thor’un kolundaki zırhlı eldivene kondu. Ancak vakit kaybetmeden tekrar havalandı. Thor, bu gizemli kuşla aralarında olan bağı açıklamakta zorlanıyordu.

Sessizlik içindeki Thor ve Reece hızlı adımlarla kışlaya ilerliyorlardı. Thor diğerlerinin onu içerde bekliyor olduğunu biliyor, onlardan ne tür bir tepki göreceğini merakla bekliyordu. Kıskanacaklar mıydı? Hikayeyi anlatmasını isteyecekler miydi? Kanyon’dan buraya baygın halde taşındığı için dalga mı geçeceklerdi? Ya da en sonunda Thor’u içlerinden biri gibi mi göreceklerdi?

Bunların arasından Thor, en sonuncusunu istiyordu. Lejyon’un geri kalanıyla mücadele etmekten sıkılmıştı ve artık kabul görmeyi istiyordu. Kışlanın görüntüsü belirince Thor başka şeyler düşünmeye başladı; Gwendolyn.

Gwen’in onun kızkardeşi olduğu düşünülürse, bu konuda hakkında Reece ile konuşup konuşamayacağından şüpheliydi. Ancak kızı bir türlü unutamıyordu. Şu tehditkar asil Alton ile olan karşılaşması da halen aklındaydı. Acaba söylediklerinin ne kadarı doğruydu. Reece’i sinirlendirmek istemese bile

bir yanı da işin içyüzünü öğrenmek istiyordu.

“Alton kim?” diye sordu çekinerek.

“Alton mı?” dedi Reece. “Niye soruyorsun?”

Ne diyeceğini bilmeyen Thor omuzlarını silkti. Şansına Reece konuşmasına devam etti.

“Düşük seviyeden, tehditkar bir asilden başkası değil. Kral’ın üçüncü kuzeni. Neden ki? Bir şey yüzünden sana mı bulaştı?” bunu dedikten sonra gözlerini kısarak, “Gwen, değil mi? Seni uyarmalıydım.” dedi.

Daha fazlasını öğrenmek isteyen Thor bakışlarını Reece’e çevirdi.

“Ne demek istiyorsun?”

“Hödüğün tekidir. Yürümeyi öğrendiği günden beri kız kardeşimin peşinde. İkisinin evleneceğinden çok emin. Annem de öyle düşünüyor.”

“Evlenecekler mi peki?” diye sordu Thor. Sesindeki panik onu bile şaşırttı.

Reece ona bakıp gülümsedi. “Vay, vay, vay. Bu kadar çabuk, ha? Hiç vakit kaybetmemişin.”

Thor durumu fazla belli ettiği için utandı.

“Evlenip evlenmeyeceği tamamen kız kardeşimin hislerine kalmış durumda.” dedi Reece. “Tabii onu evlenmesi için zorlarlarsa başka. Fakat babamın böyle bir şey yapacağından şüpheliyim.”

“Peki Gwen ona karşı ne hissediyor?” diye bastırdı Thor. Şansını fazla zorluyor olabileceğini düşündü. Ancak bilmek istiyordu.

Reece omuz silkti. “Sanırım bunu ona sorman gerekecek. Gwen ile bu konuyu hiç konuşmadık.”

“Fakat baban onu zorlar mı dersin?” dedi Thor. “Böyle bir şeyi gerçekten yapabilir mi?”

“Babam istediği her şeyi yapabilir. Fakat bu onunla, Gwen arasında.” diyen Reece, Thor’a baktı. “Bu soruların sebebi nedir? Onunla ne hakkında konuştunuz?”

Ne diyeceğini bilemeyen Thor, “Hiç.” dedi.

“Hiçmiş!” diye güldü Reece. “Bir hiç için fazla konuşmuşsunuz.”

Reece kahkahalar atarken Thor utanmıştı. Acaba Gwen ondan gerçekten de hoşlanmıyor olabilir miydi? Reece elini nazikçe Thor’un omzuna koydu ve, “Dinle beni eski dostum. Gwen hakkında emin olabileceğin tek bir şey varsa, o da ne istediğini bilmesidir. O her zaman böyleydi. Tıpkı babam gibi güçlü bir iradeye sahiptir. Kimse ona istemediği bir şeyi yaptıramaz. O yüzden endişelenme. Eğer seni seçmişse, bunu zaten belli edecektir. Anlaştık mı?” dedi.

Ne zaman Reece ile dertleşse kendini daha iyi hisseden Thor’un neşesi tekrar yerine geldi. Lejyon’un devasa kapılarına gelmişlerdi. Kapının önünde bekleyen birkaç kişiyi görünce şaşırdı, onlarına kendisine gülümseyip, neşe içinde haykırdıklarını duyunca ise hepten şaşkına döndü. Thor’a doğru koşarak, onu omuzları alıp, içeriye taşıdılar. Thor hayretler içinde kalmıştı.

“Bize Kanyon’u anlat. Diğer tarafta olmak nasıl bir şey?” diye sordu içlerinden birisi.

Başka bir tanesi, “Yaratık nasıl bir şeydi? Hani şu öldürdüğün.” dedi.

“Ben öldürmedim.” diye karşı çıktı Thor. “Öldüren Erec’ti.”

“Elden’ın hayatını kurtardığını duydum.” dedi birisi.

“Yaratığın doğrudan üzerine saldırdığın söyleniyor. Hem de silahın olmadan.”

Kalabalıktan biri, “Artık bizden birisin!” diye bağırınca, diğerleri coşkuyla bağırmaya başladı. Sanki uzun süredir kayıp olan kardeşlerini bulmuş gibi heyecanlıydılar.

Thor inanmakta zorlanıyordu. Diğerlerini dinledikçe, sözlerindeki haklılığı daha iyi görmeye başlamıştı. Belki gerçekten de cesur biriydi. Daha önce bunu hiç düşünmemişti. Uzun bir sürenin ardından kendisi iyi hissediyordu. Onu en çok mutlu eden ise, artık bu çocuklardan biri olmasıydı. Omuzlarından büyük bir yük kalkmıştı.

Kalabalık Thor’u çalışma sahasına doğru götürdü. Burada Lejyon ve Gümüşler’den birçok asker onu bekliyordu. Onlarda Thor’u görür görmez haykırışlarına başladılar. Yanına yaklaşıp, tebrik etmeye başladılar.

Kolk’un öne çıkmasıyla beraber diğerleri sustu. Thor adamı görünce kendini en kötüsü için hazırladı. Çünkü şimdiye kadar adamın kendisine iyi davrandığı görülmemiş bir şeydi. Ancak bu sefer suratında daha farklı bir ifade vardı. Belki gülümseyemiyordu, ama en azından kaşları çatık değildi. Ve Thor adamın gözlerinde kendisini takdir eden bir şeyler olduğuna dair yemin bile edebilirdi. Kolk elindeki siyah ve küçük şahin armasını Thor’un yakasına iğneledi.

Bunun Lejyon’un arması olduğunu anlayan Thor şaşırdı. En sonunda kabul edilmişti. Artık onlardan biriydi.

“Batı Krallığı’nın Güney Bölgesi’nden gelen Thorgrin.” dedi Kolk olağanca ciddiyetiyle. “Lejyon’a hoşgeldin.”

Adam cümlesini bitirir bitirmez etraftaki herkes Thor’a koşarak, onu kutlamaya başladı. Mutluluktan kendinden geçen Thor, anın keyfine veriyordu. En sonunda kendini ait hissedebileceği bir yer bulabilmişti.

Kolk diğerlerine, “Tamam. Herkes sakinleşsin.” diye emretti. “Bugün özel bir gün. Herkes saman toplama, cilalama ve at dışkısından muaf. Artık gerçekten çalışmanın zamanı geldi. Bugün kılıçların günü olacak.”

Haykıran çocuklar Elden’ın peşine takılarak hep beraber meşe odunundan yapılma büyük yuvarlak yapının bronz kapılarına ilerliyorlardı. Thor da heyecanlı kalabalık ile beraber içeri girdi. Reece hemen yanın başındaydı ve yanlarına gelen O’Connor da onlara katıldı.

 

“Seni bir daha canlı göreceğimi hiç sanmazdım.” dedi O’Connor gülümseyerek. “Bir daha ki sefere, önce beni uyandır.”

Thor’da ona gülümsedi. “Bu bina nedir?” diye sordu Reece’e. Yaklaştıkları yapı insanı ürkütebilecek bir yerdi.

“Silah deposu.” diye yanıtladı Reece. “Silahları burada saklarlar. Bazen uzaktan içeriye şöyle bir bakmamıza, hatta nadiren de olsa onlarla çalışmamıza bile izin verirler. Vermek istedikleri derse göre değişir bu.”

Elden’ın geldiği gören Thor gerildi. Oğlandan yine tehditler duymayı beklerken, Elden’ın suratındaki takdir ifadesi onu şaşırttı.

“Sana teşekkür etmeliyim.” dedi. Başını öne eğmişti. “Çünkü hayatımı kurtardın.”

Ondan bu lafları beklemeyen Thor şaşırdı.

“Senin hakkında yanılmışım.” diye ekledi Elden. “Arkadaş mıyız?” diye sordu ve elini uzattı.

Thor kin gütmeyi seven birisi değildi, o yüzden seve seve çocuğun elini sıktı ve “Arkadaşız.” dedi.

“Ben bu kelimeyi hafife alanlardan değilimdir.” dedi Elden. “Her zaman arkanı kollayacağım. Ayrıca sana borçluyum.” dedikten sonra kalabalığın içinde kayboldu.

Her şeyin bu kadar hızlı değişiyor olması Thor’u şaşırtıyordu.

“Sanırım hepten de kötü biri değilmiş.” dedi O’Connor. “Belki iyi bir çocuktur.”

Silah deposuna varmışlardı. Büyük kapılar geriye doğru açıldı ve Thor büyülenmiş halde içeriye girdi. Yavaşça yürüyen Thor, bakışlarını deponun her noktasında dolaştırmaya başladı. Duvarlarda ilk defa gördüğü yüzlerce silah asılıydı. Heyecanlanan diğer oğlanlar silahları ellerine alıp, incelemeye başladılar. Kendisi şeker dükkanındaki bir çocuk gibi hisseden Thor da aynısını yaptı.

Baltalı kargıyı iki eliyle ahşap gövdesinden tutarak, ağırlığına baktı. Alet kocamandı ve iyi yağlanmıştı. Silahın çentiklerle dolu olan sivri ucu aşınmıştı. Bu silahla kimsenin öldürülüp öldürülmediğini merak etti.

Onu yerine koyduktan sonra eline bir gürz aldı. Gürzün ucundan sarkan zincirlerin ucundan iki tane çivili metal top sarkıyordu. Reece bir savaş baltası kapmış, O’Connor ise uzun bir mızrağın ağırlığını kontrol ediyor ve onu hayali bir düşmana saplıyordu.

“Dinleyin!” diye bağırdı Kolk. Çocukların hepsi bakışlarını ona çevirdi.

“Bugün düşmanınızla uzak mesafeden dövüşebilmeyi öğreneceksiniz. Bana bunun için neleri kullanabileceğinizi söyleyecek olan var mı? Yirmi metre ilerideki birini nasıl öldürürsünüz?”

“Ok ve yay ile.” dedi birisi.

“Evet. Başka?”

“Mızrak kullanarak!”

“Peki ya başka? Sırf bunlar yok. Diğerlerini de duyalım.” dedi Kolk.

“Sapan.” dedi Thor.

“Başka?”

Thor düşünmeye çalıştı ama aklına başka bir şey gelmiyordu.

“Fırlatma bıçakları.” diye bağırdı Reece.

“Daha?”

Tereddüt eden oğlanların aklına başka bir şey gelmiyordu.

“Fırlatma çekiçleri ve baltaları.” dedi Kolk. “Arbaletler. Kargılarda bazen fırlatılabilir. Tıpkı kılıçlar gibi.”

Kolk pür dikkat kesilmiş oğlanların arasında gezinmeye başladı. “Tabii hepsi bu değil. Boğa kadar iri olan bir savaş kahramanının, daha uyanık olan başka bir askerin fırlattığı kaya parçası tarafından öldürüldüğünü görmüştüm. Askerler çoğu zaman zırhlarının da silah gibi kullanılabileceğinin farkında değillerdir. Zırhınızın eldivenini çıkarıp, düşmana fırlatabilirsiniz. Bu sizden birkaç adım ötede sersemlemesine yol açabilir. Tam o anda onu öldürebilirsiniz. Kalkanınız bile fırlatılabilir.”

Soluklanan Kolk devam etti, “Düşmana hasar vermek için onun dibine kadar girmenize gerek olmadığını öğrenmeniz çok önemli. Çoğu asker bu hataya düşerken, iyi bir asker dövüşünü uzak bir mesafeden başlatır. Anlaşıldı mı?”.

“Evet efendim!” diye hep bir ağızdan bağırıldı.

“Güzel. Bugün fırlatma yeteneklerinizi geliştireceğiz. Odayı araştırıp

fırlatılabilecek bir şeyler bulun ve otuz saniye içinde dışarda olun. Derhal!”

Thor hemen kendine bir şeyler aramaya başladı. Telaş içindeki diğer çocuklarda birbirlerini iterek, omuzlar atarak silahlara hücum ettiler. Fakat Thor gözüne çoktan almak istediği şeyi kestirmişti; küçük bir fırlatma baltası. O’Connor bir hançer, Reece ise bir kılıç aldı ve üçü beraber dışarıya koştular.

Sahanın diğer tarafına doğru Kolk’u takip ettiler. Burada yan yana dizili halde birçok kalkan vardı. Oğlanların hepsi Kolk’un başına toplandı.

“Burada duracaksınız.” diye bağırdı Kolk. Toprağın üstündeki bir çizgiye gösteriyordu. “Tam bu noktadan, ilerdeki kalkanlara silahlarınızı fırlatacaksınız. Ardından kalkana doğru koşacak ve sizin olmayan bir silahı aldıktan sonra, fırlatma çalışmanıza devam edeceksiniz. Hedefini tutturamayan herkes sahanın etrafında bir tur koşacak. Başlayın!”

Çizginin hemen arkasına omuz omuza dizilen çocuklar, silahlarını neredeyse yirmi beş metre ilerideki kalkanlara doğru fırlatmaya başladılar. Thor’un yanındaki çocuk kalkanı kıl payı ıskalayınca koşmaya başladı. Hemen arkasından gelen bir asker, çocuğa ağırlık yapması için omuzlarına zincirli bir zırh atarak, “Bununla koş evlat!” diye emretti.

Thor hedefi ıskalamak istemiyordu. Gerildi, konsantre oldu, baltayı arkaya doğru indirdi ve tüm gücüyle fırlattı. Gözlerini kapatıp, dua etmeye başladı ve silahın kalkana çarpmasını duyunca, rahatladı. Gerçi ucu ucuna vurmuştu ama olsun. Hiç vuramamaktan daha iyiydi. Etrafındaki birçok çocuk ıskalıyor ve koşularına başlıyorlardı. Vurmayı başaranların sayısı çok azdı.

Kalkanın yanına yaklaşan Thor yerde bir hançer buldu ve tekrar sıraya geçti. Bu şekilde saatlerce çalıştılar. Thor artık kolunu kıpırdatmakta zorlanıyordu ve sahanın etrafında yaptığı birkaç koşu onu yorgun düşürmüştü. Etrafındaki diğerleri gibi o da terler içinde kalmıştı. İlginç bir idman olmuştu. Bir sürü farklı silahın ağırlığını ve tutuş hissini öğrenmişti. Ancak sıcak hava bu antrenmanı dayanılmaz kılmaya başlamıştı. Çocukların çoğu sahanın etrafında koşuyor, çok azı ise halen fırlatmaya devam ediyordu. Bu kadar farklı silahlarla, böylesi bir sıcağın altında hedefleri defalarca vurabilmek neredeyse imkansızdı. Sahanın etrafında defalarca koşmanın verdiği yorgunluk, nişan almalarını hepten zorlaştırıyordu. Soluksuz kalan Thor daha ne kadar devam edebileceğini bilmiyordu. Tam yere kapaklanmak üzereydi ki, bağıran Kolk’un sesi duyuldu. “Bu kadar yeter.”

Koşularından dönen oğlanların hepsi kendini yere bıraktı. Hepsi soluk soluğa kalmıştı ve üzerlerindeki ağır zırhları atmak için uğraşıyorlardı. Terler içindeki Thor’da çimlerin üzerine uzandı ve tükenmiş haldeki kolunu tuttu. Kral’ın adamlarından birkaçı ellerinde su dolu kovalar getirerek, sahaya koydular. Bunlardan bir tanesini kapan Reece, suyu içtikten sonra O’Connor’a, o da Thor’a uzattı. Thor kana kana içmeye başladı. Kovayı Reece’e geri uzatırken nefes nefese kalmıştı.

“Bu daha ne kadar devam edecek?” diye sordu Thor.

Reece kafasını salladı ve “Bilmiyorum.” dedi.

“Bizi öldürmeye çalıştıklarına yemin edebilirim.” dedi bir ses. Thor kafasını çevirdiğinde konuşanın Elden olduğunu gördü. Oğlan gelip, onun yanına oturmuştu. Onu görünce şaşıran Thor, çocuğun gerçekten arkadaş olmak istediğini anladı. Tavırlarını bir anda böyle değiştirmiş olması ilginçti.

“Çocuklar!” diye bağırdı onlara yavaşça yaklaşan Kolk. “Bir çoğunuz hedeflerinizi tutturamamaya başladı. Gördüğünüz gibi yoruldukça nişan almak zorlaşabiliyor. Bu antrenmanın amacı buydu. Savaş anında her zaman dinç olmayacaksınız. Çoğunlukla tükenme noktasına geleceksiniz. Batı çatışmalar günlerce sürebilir. Özellikle saldırdığınız yer bir kale ise. En yorgun olduğunuz zamanlar, en iyi atışınızı yapmanız gereken zamanlar olabilir. O an elinizde ne varsa onu fırlatmak zorunda kalabilirsiniz. Her türlü yorgunluk halinde, her türlü silahı fırlatmaya hazır olmalısınız. Anlaşıldı mı?”

“EVET EFENDİM!”

“Bazılarınız bıçak veya mızrak atabiliyor. Ancak çekiç ve baltada aynı başarıyı gösteremiyor. Sizce tek bir silahı fırlatabilerek hayatta kalabilir misiniz?”

“HAYIR EFENDİM!”

“Sizin için bu bir oyundan mı ibaret?”

“HAYIR EFENDİM!”

Aralarında dolaşan Kolk sırıtıyor ve dik durmadığını düşündüğü çocuklarına sırtına tekmeyi indiriyordu.

“Yeteri kadar dinlendiniz.” dedi. “Kalkın!”

Thor titreyen bacaklarının üzerinde zar zor doğruldu. Ne kadar süre ayakta durabileceğini bilmiyordu.

“Uzun mesafeli dövüş iki kişi arasında gerçekleşir.” dedi Kolk. “Siz bir şeyler fırlatabiliyorsanız, düşmanınız da fırlatabilir. Siz de en az onun kadar tehlike altındasınız. Uzun mesafelerden kendinizi korumayı öğrenmelisiniz. Anlaşıldı mı?”

Купите 3 книги одновременно и выберите четвёртую в подарок!

Чтобы воспользоваться акцией, добавьте нужные книги в корзину. Сделать это можно на странице каждой книги, либо в общем списке:

  1. Нажмите на многоточие
    рядом с книгой
  2. Выберите пункт
    «Добавить в корзину»