Бесплатно

Arena Bir

Текст
0
Отзывы
Отметить прочитанной
Шрифт:Меньше АаБольше Аа

Rose'a gülümsediğim zaman, beni şaşırtan bir şey yapıp, bana sarılıyor. Tıpkı Bree gibi kollarını sıkıca bana sarıyor. Nereden geldiğini, ailesinin nerede olduğunu ve onu nasıl ele geçirdiklerini öğrenmek istiyorum. Başına gelmiş olabilecek kötü olayları düşündüğüm zaman, onu da yanımıza alarak ne kadar iyi bir iş yaptığımızı anlıyorum. Aklıma şu eski deyiş geliyor: bir insanın hayatını kurtardığın zaman, artık o kişi ömrünün sonuna kadar senin sorumluluğundadır. Rose'a karşı böyle hissettiğim için, bunun doğru olduğunu biliyorum. Artık benim gözümde Bree ve onun arasında hiçbir fark yok.

Başı omuzumun üstünde olan Rose, "Teşekkürler." diye kulağıma fısıldıyor.

Onu alnından öpüyorum ve yerine geri dönüyor. Bree'ye benzer bu kadar çok yanının olması aslında biraz ürkütücü.

"Peki ya Sasha?" diye soruyor Bree. "O da bizle gelebilir mi?"

Bree'nin sormasından korktuğum soru işte buydu. Derin bir nefes alarak, bunu söyleyebilmenin en iyi yolunu arıyorum. Ona doğruyu söylemeliyim; başına gelen bunca şeyden sonra Bree'nin gerçekleri bilmeye hakkı var.

"Çok üzgünüm, Bree." diyorum bakışlarımı yere çevirerek. "Sasha başaramadı." Bunu duyan Bree, yeni bir ağlama krizine kapılıyor. Rose arkadan uzanarak, ona sarılıyor.

Ancak şaşırtıcı şekilde hemen toparlanan Bree, gözlerini silerek arkasına yaslanıyor ve kızarmış gözleriyle bana bakıyor.

"Biliyordum zaten." diyor. "Rüyamda onu görmüştüm. Beni ziyarete geliyordu. Nasıl bilmiyorum ama, öldüğünü o zaman anlamıştım."

"Belki bu biraz neşeni yerine getirir." diyor arkamdan bir ses.

Arkamı dönüp, Ben'i gördüğüm zaman şaşırıyorum. Çünkü suratındaki küçük bir tebessüm var.

Elinde bir şey tutuyor. Battaniyeye sarılmış, küçük bir şeyi Bree'ye uzatıyor.

Birden battaniyenin içinden küçük bir köpeğin kafası çıkıveriyor. Bu inanılmaz. Tek gözü olmayan, küçük bir Chihuahua. Epey ürkmüş görünen minik hayvan, soğuktan titriyor.

Şaşkına dönen Bree ve Rose aynı anda "AMAN TANRIM!" diye bağırıyorlar.

Bree hayvanı kucağına alıp, kollarını beşik gibi sallarken, Rose da hayvanın başına okşuyor. Üzerlerine eğildikleri hayvan, boynunu uzatarak ikisinin de suratını yalıyor. Bunun üzerine ikisi de sevinç çığlıkları atıyor.

"Teknede buldum." diyor Ben. "Neredeyse üzerine oturuyordum. Sanırım biri onu burada unutmuş. Belki de kendisi buraya gelip, kıvrılmıştır."

Epey bir şaşırmış haldeyim. Köpeği görmemiş olmam, bana tekneyi hiç incelemediğimi hatırlatıyor. Etrafta belki işe yarayabilecek bir şeyler vardır diye etrafa bakmaya başlıyorum.

Hemen yanlarda yer alan bölümleri incelemeye başlıyorum. Bulduğum bazı şeyler beni epey sevindiriyor. Ağzı sıkıca kapatılmış bir sandığı açtığım zaman gözlerime inanamıyorum: içi çikolatalar, şekerler, kurabiyeler, krakerler ve her çeşit tatlı ile dolu.

İçerden, etrafı çikolatayla kaplı kurabiyelerin olduğu koca bir paket çıkartıyorum. Teknedeki herkes paketi avuçluyor. En son ben de elimi içine daldırıp, çıkardıklarımı teker teker yiyorum.

Hayatımda yediğim en güzel şeyler olan bu kurabiyeler, beni kendimden geçiriyor. Vücuduma yayılan şeker sayesinde kendimi cennet katına çıkıyormuş gibi hissediyorum. Kurabiyelerini silip süpüren diğerleri de kendilerinden geçmiş bir halde her lokmanın tadını çıkarıyorlar. Zevkten dört köşe olmuş bir haldeyiz.

Sandığın başına geri dönüp, bu sefer jelibon ve şekerlemelerin olduğu paketleri keşfediyorum. Bunları tekrar görebileceğim hayatta aklıma gelmezdi. Bu sandığın altın madeninden bir farkı yok. Aslında bunları böyle avuçlayarak yemek yerine, zamana yaymak daha mantıklı olabilir

Ancak yaşadığımız onca şeyden sonra bir de bununla uğraşamayacağım. Duygularımın aklıma galip gelmesine bir kerelik de olsa izin vereceğim. Teknedeki herkese küçük paketlerden birer tane atıyorum. Hepsi neşe içinde paketleri havada kapıyorlar. Logan kendi paketini yakalarken yana kayan tekneyi, hemen düzeltiyor.

Kendime ayırdığım jelibon paketini birkaç saniye içinde bitiriyorum. Ardından yemeye başladığım şekerlemeleri ise biraz daha ağırdan alıyorum. Günlerdir adam gibi bir şey yemedim sayılır. O yüzden bir anda midem inen bu kadar fazla şeker tehlikeli olabilir. Zor da olsa kendimi tutuyorum.

Teknenin arkasında küçük bir buzdolabı fark eder etmez hemen yanına koşuyorum. Kapağını açtığımda gördüklerime inanamıyorum. İçi, şampanya dahil olmak üzere, içecek bir sürü şeyle dolu. Aslında bu eşitsizlik beni sinirlendiriyor da: biz açlıktan ölürken, bu şişman köle avcıları şampanya içinde yüzüyorlarmış. En azından intikamımı, bu şampanyayı içerek alabilirim.

Şampanya şişelerinden birini alıp, telini çevirdikten sonra mantarını patlatıyorum. Güverteyi aşan mantar, nehre düşüyor. Herkes bana dönerek, elimde köpürmekte olan şişeye bakıyor. Buz gibi soğuk olması umrumda bile değil. Dudaklarıma dayayarak, büyük bir yudum alıyorum. Alkol beni hemen çarpıyor.

Belki bunu yapmamam lazım, ama bence yaşadıkları bunca şeyden sonra Rose ve Bree, birer yudumu hak ediyorlar. Kıkırdayarak, birer yudum alıyorlar. Ardından şişeyi uzattığım Ben, hiç durmadan birkaç büyük yudum alıyor. Şişeyi bana verirken, ısrarla gözlerimin içine bakmamaya devam ediyor. Gözlerini nehrin üzerindeki bir yere sabitlemiş, öylece duruyor. Acaba bunun sebebi kardeşini kurtaramadığı için duyduğu utanç olabilir mi?

O nehre dalgın dalgın bakarken, ben de onu inceliyorum. Kızarmış gözlerinden, bir süredir ağlıyor olduğunu anlıyorum. Elini kaldırıp, gözlerinin birinden yaşları siliyor. Kim bilir başından neler geçti.

"Konuşmak ister misin?" diyorum. Hayır anlamında kafasını sallıyor.

Anlıyorum. Onun yerinde olsam, ben de konuşmak istemezdim. Biraz yalnız başına kalmak ister gibi bir hali var. Ben de üstüne fazla gitmek istemiyorum.

Hazır olduğun zaman, diye içimden geçiriyorum.

Teknenin ön tarafına geçerek, şişeyi Logan'a uzatıyorum ve yanındaki koltuğa oturuyorum. Ağzındaki şekerlemeyi çektikten sonra elimden şişeyi kapıp, büyük bir yudum alıyor ve şişeyi bana geri uzatıyor. Ancak tüm bunları yaparken gözünü bir an olsa bile sudan çekmiyor.

Rahat koltuğa iyice yayılıyorum. Sessizlik içinde birkaç dakika ilerledikten sonra Logan kafasını bana çeviriyor.

"Ee, nereye gidiyoruz?" diyor.

Suya bakarken, düşünüyorum. Logan'ın bana önce bahsetmiş olduğu, Kanada'daki şu kusursuz kasaba geliyor aklıma. Uzun zamandan beri ilk defa umut edecek bir şeyimiz olabilirmiş gibi hissediyorum. Belki Logan haklıdır ve dünyada halen bozulmamış bir yer bulunuyordur. Belki halen hayalini kurabileceğimiz bir şeylerin olmasına sevinmeliyiz.

Ona dönüyorum.

"Aklımdan Kanada geçiyor." diyorum.

Şaşırarak bana bakıyor. Kast ettiğim asıl şeyin ne olduğunu fark etmiş olmalı: Belki de sen haklısındır.

Dudaklarında yavaşça bir tebessüm beliriyor, dayanamayıp ben de ona gülümsüyorum.

Teknenin hızını biraz daha arttıyor. "Kanada o halde." diyor.

Bu konforlu koltuğun üstünde artık iyice kendimi bırakıyorum. Niyeyse aklıma babam geliyor. Acaba yukarılardan bir yerlerden bizi izliyor olabilir mi? Eğer izliyorsa, bizimle gurur duyuyor mudur? Duyardı gibime geliyor. Hatta kafamda sesini bile duyabiliyorum: Brooke, artık tüm yetkin sende. Onları hayatta tutabilmek için elinden ne geliyorsa yap. Bir an bile durmak yok Asker!

Önümüzde uzun bir yolculuk var. Yakında benzinimiz bitecektir. Ardından da yiyeceğimiz. Havalar daha karanlık ve soğuk olacak. Hudson baştan aşağı buz tuttuğunda, saklanacak bir yer bulmamız gerekecek. Eğer durmadan ilerlemezsek, peşimize düşecek olan köle avcıları, izimizi bulacaktır.

Ancak bunları şimdi kafaya takmaya değmez. Uzun zamandan beri ilk defa arkama yaslanıp, şu anın tadını çıkarabilirim. İçinde bulunduğumuz an. Hayattaki en önemli şeyin aslında bu olduğunu sonunda anlıyorum. Ne dün ne de yarın. Şu an.

Şampanyadan büyük bir yudum daha alıyorum. Aslında içmemem gerekir, çünkü günlerdir düzgün bir şey yemedim. Fakat şu an bu umurumda bile değil. Bu güneşli ve mükemmel günde, Hudson'da yolculuk ediyoruz. Uzun zamandan beri dünya gözüme bu kadar güzel gözükmüyordu. Kıyıya baktığım zaman, karın altından kafalarını çıkararak, güneşin altında parıldayan mor renkte çiçekler görüyorum. Bunlar hayatımda gördüğüm en güzel çiçekler. Bazı bitkilerin nasıl olup da halen çiçek verebildiklerini aklım almıyor.

Eğer bu çiçekler bile hayatta kalabiliyorsa, diye geçiriyorum kafamdan, o zaman biz de kalabiliriz.

Gözlerimi kapatıp, suratıma çarpan tuzlu havanın keyfine varıyorum. Hatırlayamadığım kadar uzun bir zamandan sonra, aklımdan şunlar geçiyor: artık beni kaygılandıran tek bir şey dahi yok ve kendimi sahiden de mutlu hissediyorum.

BİRİNCİ CİLDİN SONU

Dipnotlar

New York’un 160 kilometre kuzeybatısında bulunan dağlık bölge.

Kökenleri 1865’e dayanan, Hıristiyanlık temelli, yüzün üzerinde ülkede yardım çalışmaları yürüten örgüt.

Amerika İç Savaşı’nda en çok zayiatın verildiği ve savaşın dönüm noktası olarak kabul edilen, 1863 yılının 1 ve 3 Temmuz günleri arasında gerçekleşmiş olan cephe.

1958 yılında olası bir Sovyet nükleer saldırına karşı ABD ve Kanada tarafından kurulmuş organizasyon. Amacı bu iki ülkenin hava ve uzaydan gelebilecek her türlü tehdide karşı önceden haberdar olabilmesini sağlamaktır.

Zenginlere hitap eden dükkanlara sahip bir alışveriş merkezi.

Dünyanın en lüks mücevher dükkanlarından biri.

Temelleri 1993 yılında atılan, bir kafesin içinde karşılaşan sporcuların, neredeyse hiçbir kural olmaksızın dövüştüğü organizasyon.

KÖLETÜCCARLARI ÜÇLEMESİNİ sesli kitap formatında Dinleyin!
Şimdi hazır:
ARENA 2
(KöleTüccarları Üçlemesinin 2. Kitabı)

“Bağımlılık yapıcı....ARENA 1 is elinizden bırakmak istemediğinizden, gözleriniz kapanmaya başlayana kadar gece boyu okuyacağınız kitaplardan biri."

 

–-The Dallas Examiner

1 Numaralı Çok satan dizi ARENA 2 ile devam ediyor!

In ARENA 2’de, daha önceleri Manhattan olan tehlikeli adadan henüz kaçmış olan Brooke, Ben, Logan, Bree ve Rose, çalıntı teknelerinde, bitmek üzere olan benzinleri, çok az yemekleri ve soğuktan korunabilecekleri bir sığınak arayışı ile Hudson nehrinde ilerliyorlar. Köle tüccarları da peşlerinde ve hiçbir şey kaçakları alıp geri getirene kadar onları durduramaz..

Nehrin yukarı kısımlarına geldiklerinde bu kıyamet sonrası, macera dolu gerilimde Kanada’daki efsane şehri bulmayı deneyecekler. Hayatta kalmak için tüm hünerlerini ve yaşama becerilerini kullanmak zorunda kalacaklar. Yolları boyunca delirmiş insanlar, göçebe avcı çeteleri, yamyamlar, vahşi hayvanlar, ıssız çorak alanlar ve durmak bilmeyen bir tipi ile karşı karşıya kalacaklar. Sakatlanmalar yaşayacak, hastalanacaklar ve köle tüccarlarından gizlenerek kurtulmaya çalışırlarken Hudson Nehri onları soğuktan donduracak. Küçük bir ada bulduklarında biraz mola verebileceklerini düşünecekler; ama olaylar hiç de umdukları gibi gelişmeyecek. Kendilerini, nereye gittiği belli olmayan gizemli bir trene attıklarında işlerin her zaman daha da kötüye gidebileceğini anlayacaklar.

Yolda Brooke’un Logan için hisleri, Ben için hisleri gibi yoğunlaşacak. Bu iki oğlan arasında gidip gelirken, ikisinin kıskançlıklarına maruz kalacak. Olaylar onun için seçim yapana kadar ne hissettiğinden emin olamayacak.

Kendinlerini bir arenaya fırlatılmış bulduklarında Arena 2’nin çok daha kötü olduğunu fark ederek şoke olacaklar. Barbarca bir dövüş alanında, silahlar donanmış ve diğer gençlerle—ve kendi kendileriyle— savaşmak üzere bulduklarında, Brooke ve diğerleri, neyin önemli olduğunu seçmeye zorlanacaklar ve hayatlarının en zor fedakârlığını yapmak zorunda kalacaklar. Çünkü Arena 2’de kimse hayatta kalamaz. Asla.

“Başlangıçtan itibaren ilgimi çekti ve bir daha da bırakmadı… Bu inanılmaz macera daha başlangıcından itibaren çok hızlı ve macera dolu. Bir tek boş an bile bulamayacaksınız.”

–-Paranormal Romance Guild {Dönüşüm}



YAZARIN KITAPLARI
THE SORCERER’S RING
Kahramanların Görevi
A QUEST OF HEROES (Book #1)
A MARCH OF KINGS (Book #2)
A FATE OF DRAGONS (Book #3)
A CRY OF HONOR (Book #4)
A VOW OF GLORY (Book #5)
A CHARGE OF VALOR (Book #6)
A RITE OF SWORDS (Book #7)
A GRANT OF ARMS (Book #8)
A SKY OF SPELLS (Book #9)
A SEA OF SHIELDS (Book #10)
A REIGN OF STEEL (Book #11)
A LAND OF FIRE (Book #12)
A RULE OF QUEENS (Book #13)
AN OATH OF BROTHERS (Book #14)
THE SURVIVAL TRILOGY
ARENA ONE (Book #1) Arena Bir Köletüccarları Üçlemesi
ARENA TWO (Book #2)
THE VAMPIRE JOURNALS
TURNED (Book #1): Dönüşüm
LOVED (Book #2) Sevilmiş
BETRAYED (Book #3): Aldatılmış
DESTINED (Book #4) Yazgı
DESIRED (Book #5)
BETROTHED (Book #6)
VOWED (Book #7)
FOUND (Book #8)
RESURRECTED (Book #9)
CRAVED (Book #10)
FATED (Book #11)
Morgan Rice

Morgan Rice Hakkında Morgan efsanevi fantezi serisi, çok satanlar listesinde birinci olan ve on kitaptan oluşan THE SORCERER'S RING serisinin yazarıdır. Serinin ilk kitabı A QUEST OF HEROES ise ücretsiz indirilebilir!

Morgan Rice altı dile çevrilen ve on kitaptan oluşan yetişkin gençlere daha fazla hitap eden en çok satanlar listesinde birinci sırada olan VAMPIR MEKTUPLARI serisinin yazarıdır.

Morgan ayrıca gene çok satanlar listesinde olan kıyamet sonrasını anlatan etkileyici THE SURVIVAL TRIOLOGY üçlemesinin ilk iki kitabı olan ARENA ONE ve ARENA TWO’nun da yazarıdır. Morgan yorumlarınızı dört gözle bekliyor, istediğiniz zaman iletişim kurabilirsiniz.

www.morganricebooks.com

Купите 3 книги одновременно и выберите четвёртую в подарок!

Чтобы воспользоваться акцией, добавьте нужные книги в корзину. Сделать это можно на странице каждой книги, либо в общем списке:

  1. Нажмите на многоточие
    рядом с книгой
  2. Выберите пункт
    «Добавить в корзину»